1963 olayları için AİHM yolu açılıyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) işi zor.
Rumların Kıbrıs’ta Türk işgalini bahane edip, AİHM’de açtıkları davalar Avrupa’nın başına bela olacak bir kapı açıyor.
1955’lerde, 1958’lerde yaptıklarını unutan, Makarios’un emri ile hazırlanan Akritas Planı uyarınca 1963’de 1967’de ve 1968’de öldürdükleri masum Türkleri ve silah zoru ile işgal ettikleri Türk topraklarını tarihlerinin sayfalarından dahi silen Rumlar, adada kalmayı başarabilmiş az sayıdaki Türkleri yok etmek için giriştikleri 15 Temmuz 1974 darbesi sonucu adaya garantör olarak, Türklerin hayatlarını kurtarmak için çıkan Türk askerini işgalci ilan edip AİHM’de davalar açmaya başladılar.
Kendilerinin neler yaptıklarını çok çabuk unuttular.
Hedefleri, önce AB üyesi olmak, sonra Kıbrıs sorununu BM şemsiyesi altından çıkarmak AB içine çekmek. Sonra da BM kayıtlarına geçmiş ve bu nedenle de bir türlü iptal ettiremedikleri iki kesimliliği, AİHM’de açtıkları mülk davaları ile delmek ve gasp edildiğini iddia ettikleri topraklarını geri almak.
Tabi Rumlara göre gasp edilen sadece Rum topraklarıdır ve Kıbrıs’ta olaylar 1974’de başlamıştır. Kıbrıs’ta daha evvel yaşanmış olaylar, düğünlerde atılan maytaplardan öteye bir şey değildi. Atılan silahlarla, sıkılan kurşunlarla gelinle damadın kutlamaları yapılmaktaydı.
Rumlara kucak açan AİHM’nin araladığı tazminat davaları kapısından dün Hatay’lılar da bir giriş yaptı.
İskenderun’da oturan tarih öğretmeni Osman Özay ile edebiyat öğretmeni Yavuz Menderes Canbolat, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Hatay ve İskenderun’un işgali sırasında yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürdüğü iddiasıyla Fransa aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne 2 milyar Avroluk maddi ve manevi tazminat talebiyle başvurdular ve dava dilekçeleri usulen kabul edildi.
Buna benzer bir şekilde de Çanakkale’li bir iş adamı da, Çanakkale Savaşları’nda “insanlık değerlerini hiçe saydıkları ve Türkiye’nin gelişmesini engelledikleri” gerekçesiyle İngiltere ile Fransa aşeyhine AİHM’de 2 milyar dolarlık bir maddi ve manevi tazminat talebiyle başvurmuştu.
AİHM bu başvuruları hangi kıstasa göre değerlendirecek ve kaç yıl gerideki olayları tazmin edilmek üzere ele almayı kabul edecek şimdiden bunu kestirmek çok zor.
Ama bu şekilde geriye dönük olarak davaların açılması sürerse AİHM’nin inanılırlığına ve yaptırım gücüne leke düşmesi olasılığı çok yüksek olacak.
18.ci, 19.cu ve 20.ci yüzyılda kara kıta Afrika’da kaç tane, her hangi bir Avrupa ülkesi sömürgesi olmuş devlet varsa AİHM’de dava açmak için sıraya girecek.
Bence de tümü sıraya girmeli ve Avrupa ile Amerika’dan, köle yapılmanın tazminatından tutunda, sömürülen topraklarının, çıkarılan yer altı zenginliklerinin tazminatını sonuna kadar istemelidirler.
Tabi bizler de, 1958 ve 1963 olaylarında, Türk olmaktan başka hiçbir suçu olmayan ve kalleşçe öldürülen kardeşlerimizin tazminatını istemek için başvurmalıyız AİHM’ye.
Sayıca fazla olmanın ve ellerinde hükümetin gücü bulunmasının avantajından faydalanarak, işlerine giderlerken yollardan topladıkları masum Türkleri öldüren Rum hükümetini dava etmeliyiz ve döktükleri kanların hesabını sormalıyız.
Durup dururken kış kıyamet günü göçe zorladıkları 103 Türk köyünün sakinlerinin yaşadıkları ezgi dolu 42 yılın tazminatını, o gün bu gündür kullanamadıkları topraklarının tazminatını istemeliyiz Rumlardan AİHM kanalı ile.
Bu adada sadece haklı olan, mağdur olan Louizidou, Aresti, Kakoulli veya sadece Rumlar değildir. Onların çektiklerini iddia ettikleri mağduriyet 1974 yılında başlamış ise bizimki 1910’lu yıllarda başlamıştır. Abdullah Paşa Vakfı ile Lala Mustafa Paşa Vakfına ait taşınmaz mallar açıkça Rumlar tarafından yağma edilmiştir.
Louizidou gibi ben de tazmin edilmeyi istiyorum.