1 Mayıs’ta Kerhen AB vatandaşı yapıldık.
Hazır Olun!
Bundan sonra kesin AB vatandaşı yapılıyoruz.
AB’de hızlı bir KIBRIS hazırlığı var. Kokuları tüm dünyayı sardı. Benim bile burnuma kadar geldikten sonra bilin ki bir şeyler pişirildi ve artık kotarılmak üzere.
AB’nin önemli mevkilerindeki kişilerden gelen mesajları size alt alta diziyorum. Varın siz karar verin geleceğimiz hakkında!
Ben bu iki günde, KIBRIS ile ilgili olarak AB basınında yer alan bu haberleri analiz edince ve de AB-İKO ortak toplantısının Annan Planında yer alan “KIBRIS TÜRK DEVLETİ” ismi yüzünden AB protestosu ile iptal edilince, perde arkasındaki gelişmeleri şöyle değerlendiriyorum.
a) Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Gümrük Birliğine gidecektir. (Söz konusu Gümrük Birliği gerçekleşmiştir)
b) Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı gemilere limanlarını açacaktır.
c) Ankara’da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti elçiliği açılmasına onay verecektir.
d) Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti çıkışlı tüm transit veya direkt ticari mallara hava ve deniz limanlarını açacaktır.
e) Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile direk hava ulaşımı kuracaktır.
f) KKTC’yi tanımaktan ve devlet birimleri ile resmi işbirliği yapmaktan vazgeçecektir.
g) Askerini, AB’nin saptayacağı bir plana göre adadan çekecektir.
h) Adadaki “Yerleşikler” AB’nin saptayacağı bir plan dahilinde Türkiye’ye geri dönecektir. (Bence buradaki “Yerleşikler” tanımı çok geniş kapsamlı tutulacaktır.)
i) Kıbrıs’ı Türklere yapılan maddi yardım ve maaş ödemeleri bir program çerçevesinde durdurulacak ve kamu görevlilerinin istihdamı Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bütçesine kaydırılacaktır.
j) Önce ortak Polis be Muhaceret teşkilatı ve Sahil Güvenlik birimi kurularak, adanın tümü belli oranda dahi olsa Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti kontrolüne sokulacaktır.
Bunlar benim algıladığım ANA BAŞLIKLAR…
Sizin algıladıklarınızla benimkileri karşılaştırın.
Göreceksiniz ki olasılıklar çok fazla…
Yapacak başka bir seçeneği kalmayan Mustafa Arif Mutluson, istemeyerek ve geleceğe dönük her hangi bir siyasi plan yapmayarak son çare olarak sessizce kendisine ve eşine ait taşınmaz malları Rum Yönetiminden geri istedi ve ilk raundu da kazandı. Yüksek Mahkemeden, mülkünün içinde oturan Kıbrıs’lı Rumun derhal söz konusu mülkü boşaltması yönünde bir karar almayı başardı. Bence bu davranış ve akıllıca adım, Kıbrıs sorununun çözümüne yeni bir yön verecek ve katalizör olacak.
Tabii Baş Savcı Solon Nikitas aldığı direktifle, Titina Loizidou davası ile elde edilen kazanımların her hangi bir şekilde zarar görmesine mani olmak ve Türklerin evlerinde oturan Kıbrıs’lı Rumların korkuya kapılmaması amacı ile hiç zaman kaybetmeden Yüksek Mahkemenin bu kararına itirazda bulundu.
Temsilciler Meclisi Başkanı Demetris Christofias, Rum göçmenlere teminat vererek, bu kararın sonuçları ne olursa olsun her zaman yanlarında olacaklarını ve hiçbir zaman da ikinci kere göçmen olmalarına müsaade etmeyeceklerini belirtti.
Mustafa’nın konusundan ve Mahkeme kararından sorumlu olan Rum Yönetimi İçişleri Bakanı Andreas Christou ise Hükümet adına verdiği beyanatta Hükümetin politikasının, bu tür olayları Mahkemeye gitmeden çözmek olduğunu vurguladı. Ama Hükümetin mahkemeye gitmeden uyguladığı çözümün, Mustafa ve eşine ait Limasol’daki 73 dönüm arazinin satışına yasak konması olduğunu söylemedi veya söylemek işine gelmedi.
Hükümet sözcüsü Kypros Chrysostomides ise yaptığı açıklamada bu karardan kökenlenecek olası her tür sonuca karşı tedbir aldıklarını ve yüzlerce Kıbrıs’lı Türk’ün de mallarını geri istemeye hazırlandığını belirtti.
Dikkat ederseniz, Baş Savcı, Temsilciler Meclisi Başkanı, İçişleri Bakanı ve Hükümet sözcüsü bu basit gibi görünen karar ile ilgili içinde bir çok endişeleri barındıran açıklamalarda bulunmaktadırlar.
Bence bu sıradan ve önemsiz gibi görünen mahkeme kararı, ABD Başkanı Nixon’u koltuğundan eden Watergate Skandalına benzer bir olay ve aynı gelişmeyi de gösterebilecek potansiyelde.
Eğer biz de bu konuyu, Rum Hükümetini tanımak veya kabul etmek paranoyasından kurtulup, iyi bir hukuksal çalışma, planlama ve programlama ile yerel Mahkemelere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve AB Parlamentosuna taşıyabilirsek, bence şu anda Kıbrıs Hükümetinin sahibi durumundaki Rum Yönetimini, istese de istemese de masaya oturtacak ve anlaşmaya zorlayacak bir konuma sokabiliriz.
Yapacak başka bir seçeneği kalmayan Mustafa Arif Mutluson, istemeyerek ve geleceğe dönük her hangi bir siyasi plan yapmayarak son çare olarak sessizce kendisine ve eşine ait taşınmaz malları Rum Yönetiminden geri istedi ve ilk raundu da kazandı. Yüksek Mahkemeden, mülkünün içinde oturan Kıbrıs’lı Rumun derhal söz konusu mülkü boşaltması yönünde bir karar almayı başardı. Bence bu davranış ve akıllıca adım, Kıbrıs sorununun çözümüne yeni bir yön verecek ve katalizör olacak.
Tabii Baş Savcı Solon Nikitas aldığı direktifle, Titina Loizidou davası ile elde edilen kazanımların her hangi bir şekilde zarar görmesine mani olmak ve Türklerin evlerinde oturan Kıbrıs’lı Rumların korkuya kapılmaması amacı ile hiç zaman kaybetmeden Yüksek Mahkemenin bu kararına itirazda bulundu.
Temsilciler Meclisi Başkanı Demetris Christofias, Rum göçmenlere teminat vererek, bu kararın sonuçları ne olursa olsun her zaman yanlarında olacaklarını ve hiçbir zaman da ikinci kere göçmen olmalarına müsaade etmeyeceklerini belirtti.
Mustafa’nın konusundan ve Mahkeme kararından sorumlu olan Rum Yönetimi İçişleri Bakanı Andreas Christou ise Hükümet adına verdiği beyanatta Hükümetin politikasının, bu tür olayları Mahkemeye gitmeden çözmek olduğunu vurguladı. Ama Hükümetin mahkemeye gitmeden uyguladığı çözümün, Mustafa ve eşine ait Limasol’daki 73 dönüm arazinin satışına yasak konması olduğunu söylemedi veya söylemek işine gelmedi.
Hükümet sözcüsü Kypros Chrysostomides ise yaptığı açıklamada bu karardan kökenlenecek olası her tür sonuca karşı tedbir aldıklarını ve yüzlerce Kıbrıs’lı Türk’ün de mallarını geri istemeye hazırlandığını belirtti.
Dikkat ederseniz, Baş Savcı, Temsilciler Meclisi Başkanı, İçişleri Bakanı ve Hükümet sözcüsü bu basit gibi görünen karar ile ilgili içinde bir çok endişeleri barındıran açıklamalarda bulunmaktadırlar.
Bence bu sıradan ve önemsiz gibi görünen mahkeme kararı, ABD Başkanı Nixon’u koltuğundan eden Watergate Skandalına benzer bir olay ve aynı gelişmeyi de gösterebilecek potansiyelde.
Eğer biz de bu konuyu, Rum Hükümetini tanımak veya kabul etmek paranoyasından kurtulup, iyi bir hukuksal çalışma, planlama ve programlama ile yerel Mahkemelere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve AB Parlamentosuna taşıyabilirsek, bence şu anda Kıbrıs Hükümetinin sahibi durumundaki Rum Yönetimini, istese de istemese de masaya oturtacak ve anlaşmaya zorlayacak bir konuma sokabiliriz.