Yakovu kayıplardan bahsedecekmiş

Yakovu kayıplardan bahsedecekmiş

Rum Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu, gerek Başkan Papadopulos gerekse de kendisinin, kayıplar konusunu her zaman ilk sıraya koyduklarını ve Türkiye’nin AB ile müzakerelere başlamasından hemen sonra “kayıplar” konusunu öncelikle masaya koyacaklarını  .

Mağusa’daki kırmızı köylerden birisi olan Ksilotimbu köyünde, “Ksilotimbu  kökenli kayıplar ve savaşta ölenler” anısına yaptırılan anıtın açılış töreninde konuşan Yakovu, “Türkiye’nin sadece kayıpların akıbetinin tespit edilmesini reddetmekle suçlu olmadığını, ayrıca neden olduğu acı ve üzüntülerden sorumlu olduğunu” iddia etti.

Yakovu’ya göre kayıplar sorununun çözümü, “Türkiye’nin iyi niyeti için bir gösterge” olacakmış.  Yakovu’ya göre  Türkiye eğer gerçekten Avrupa ülkesi olarak davranmak istiyorsa, bu büyük insancıl sorununun çözümünü önem bakımından öncelikli sıraya koyarak, fiiliyatta göstermesi gerekmekteymiş.

Buraya kadar her şey normal, Yakovu’nun söyledikleri de mantıklı imiş gibi gözüküyor ama kazın ayağı hiçte öyle değil.

Bence Sayın Yakovu, önce Makarios Druşiotis’in EOKA adlı kitabını okumalı.

Sonra da AKRİTAS planına bir göz atmalı.

1963-1974 yılları arasında acımasızca öldürdükleri savunmasız, silahsız ve Türk olmaktan başka hiçbir suçları olmayan  zavallı Türkleri hatırlıyor mu? Yoksa, 1693-74 yılları arasında olanları, tarihlerinden bilinçli olarak sildikleri için unuttu mu?

Ben unutmadım. Hiçbir Kıbrıs’lı Türk de unutmadı.

Kayıplar konusunun AB masasına konmasını ben de istiyorum.  Savaşta olanlar ile barış döneminde olanlar arasında küçücük bir fark var. Buna “insanlık suçu” diyorlar. Bu suç galiba sizlerin, Kıbrıs’lı Rumların sırtında.

Kayıplar konusu 1963 yılına dayanmaktadır. İddia edildiği gibi 1974’te başlamamıştır. Fakat işin ilginç yanı Rumların tarihlerinde 1963-74 arası yoktur ve sanki her yer süt limandır adada. Kıbrıs’ta 1963’te başlayan süreçte kaybolan ve akıbetleri resmen henüz belirlenmemiş olan bu kişiler, yıllardan beri “kayıplar” adıyla tarihe geçmiş olmalarına rağmen Rumlara göre yoktur böyle bir şey.

Buna rağmen gerçekleri saklamayı başarabilen Rumların 1996 yılında  yaptıkları başvuruyu AİHM 10 Mayıs 2001’de karara bağladı ve kayıplar konusunda Türkiye’yi mahkum ederek, ilgili ailelere bilgi verilmesi, ayrıca varsa suçluların tespit edilip cezalandırılması ve tazminat ödenmesi ile sorunun çözüme kavuşturulmasını kararlaştırdı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) sorunun kısa sürede çözüme kavuşturulmasına ilişkin kararından sonra Türk tarafı BM’den konunun ivedilikle çözülmesini talep etti. BM Genel Sekreteri’nin son mektubuyla da kayıplar konusu süreci iyice hızlandı.

Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi’ndeki resmi rakamlara göre, kayıp Türklerin sayısı 211’i 1963’e ait olmak üzere 500. Bunların tümü sivil ve yüzde 26’sı kadın ve çocuklardan oluşuyor. Dikkatinizi çekerim. Göz göre göre yollardan toplanıp öldürülen masum Türklerin sayısı 211’dir.

Kayıp Rumların sayısı ise 1450 civarında olduğu tahmin ediliyor. Aslında bu rakam 2 yıl öncesine kadar 1493 olarak kayıtlara geçmişti. Ancak kayıp listelerindeki bazı isimler Rum tarafında toplu mezarlarda bulununca Rum yönetimi resmi kayıp listesinde azaltma yapmıştı.

Resmi rakamlara göre kayıp Rumların yüzde 60’ı asker. Toplam rakam içinde kadın ve çocukların oranı yüzde 9. BM raporlarına göre Rum kayıpların 43’ü 1963 olaylarında kayboldu, ancak Rum yönetiminin Kıbrıs sorununun 1974’te başladığına ilişkin resmi politikası nedeniyle kendi resmi raporlarında bu bilgi yer almıyor.

Yani 1963-1974 arasında adada öldürülen Türkleri, uzak diyarlardan birileri adaya gelerek öldürdü ve sonra da geri gitti. Veya buna benzer hayali bir şeyler oldu ki Rumlar  Kıbrıs sorunun 1974’de başladığını iddia ediyorlar.

Aslında bende çok merak ediyorum ya? Bir bilen varsa bana söylesin. Birleşmiş Milletler niye 16 Mart 1964 tarihinde BM’de alınan bir kararla adaya BM Barış Gücü adı altında asker gönderdi. Acaba tatil yapacak güneşi bol, denizi temiz başka bir ada bulamadıkları için mi?

Vallahi pes doğrusu.

Şimdi Yakovu hala daha bu AİHM kararının arkasına saklanıyor ve konuyu masaya koyacağım diyor.

11 Ekim 2005
Yakovu kayıplardan bahsedecekmiş için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Ek protokolde oynanan satranç oyunu

Ek protokolde oynanan satranç oyunu

Avrupa Birliği Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, Türkiye’ye yaptığı ziyarette özellikle ek protokol’ün TBMM’ye getirilmesi konusunda imalarda bulundu.

Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin imzalayarak sunduğu ek protokolü,  TBMM’de onaylandıktan sonra görüşmek niyeti ile erteledi.

Her ne kadar Avrupa Parlamentosunun yasa yapmak gücü yoksa da ve kararları da tavsiye kararından öteye değilse de, ek protokolü onaylaması veya reddetmesi kendi yetkisinde. Parlamento ek protokolü onaylamaz ise, ek protokol yürürlüğe girmez. Halen de yürürlükte değil zaten.

1963/4 Ankara Anlaşması Ek protokolünün içinde Gümrük Birliğini yeni 10 AB üyesi ülkeye genişletmeden öteye ne var ki, bu protokol bu kadar önem arz diyor.

Ek protokolün en can alıcı noktası, “ürünlerin serbest dolaşımı ve taşınmaları imkanlarına yasakların kaldırılması” maddesi. Kısa ve özet olarak da bu maddenin asıl amacının, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı uçak ve gemilere Türkiye’nin deniz ve hava limanlarının açılması olmasıdır.

AB bu konuda, 3 Ekimden sonra bastırmaya başladı. Aslında tarihler bile  belli. 30 Mart 2006’da deniz limanlarının, 30 Eylül 2006’da da  hava limanlarının açılmasını talep ediyorlar.

İş bayağı ciddi boyutlarda.

Türkiye bu baskıdan bir kurtuluş yolu veya bir çıkış yolu arıyor. İlke olarak da her zaman ısrarla öne sürdüğü ve ara çözüm yolu olarak teklif ettiği, Kıbrıs’lı Türklere yönelik kısıtlamaların kaldırılmasına karşın, limanlarını açabileceği tezine sarılıyor ve bu tezi herkesin önüne itiyor. Protokolün onayının ardından limanların açılması konusunun gündeme geleceğini çok iyi bildiğinden, çok evvelden hedefini çizdi, tutumunu belirledi ve uyguluyor.

Dönem Başkanı İngiltere işin ciddiyetinin farkında ve bu nedenle de Türkiye’ye ve dolayısı ile de Kıbrıs’a, yani hem Rumlara hem de  KKTC’ye destek veren bir tavır içine girdi.

Türkiye’nin, AB’a karşı protokolün içerdiği (ürünlerin serbest dolaşımı ve taşınmaları imkanlarına yasakların kaldırılması)  yükümlülükleri yerine getirmesi ve denizcilik alanında Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine uygulamakta olduğu kısıtlamaları, kendi şartını zedelemeden kaldırabilmesi için,  Kıbrıslı Türklerin içinde bulundukları izolasyonların sona erdirilmesi maksadı ile tüzüklerin hemen ve şimdi yeniden gündeme getirilmesini istiyor. Bunu yazılı olarak üyelere bildirdi ve açıkça da zaman sınırının da İngiltere’nin AB dönem başkanlığı süresi olduğunu yazdı.

İngiltere planını tamamladı ve halen ilk adımların nasıl atılacağı konusunda beyin fırtınası yapıyor.

İngiltere’nin kulaklara fısıldanan bu planı,  iki tüzüğün birbirinden ayrıştırılarak,  ilk yıl içinde Kıbrıslı Türklerin finanse edilmesi ve içinde Rumların da yer aldığı 25 AB üyesi ülkenin, “Direkt ticaretin” 2006 yılı içinde görüşüleceğini taahhüt etmesi. Aynı anda  ek protokolün Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanarak Türkiye tarafından hayata geçirilmesi ile KKTC üzerindeki kısıtlamaların kaldırılmasını, paralel bir işlemle aynı zamana denk getirmek.

Bir başka gerçekte, AB ödeneklerinin ciro edilmesi zamanının bitiyor olması. 259 milyon Euronun derhal Kıbrıslı Türklere verilmesi için iki tüzüğün birbirinden ayrılması şart. Aksi takdirde toplam meblağın 120 milyon Euroluk bölümü bütçeden düşecek ve kullanılmadan iade edilmiş gibi olacak.

Tün bunlara karşın Papadopulos, Türkiye’nin denizcilik alanında Kıbrıs  (Rum) Cumhuriyeti’ne uyguladığı yasakları kaldırmak yükümlülüğü ile Kıbrıslı  Türklerin izolasyonlarına son verilmesi amacıyla iki tüzüğün ayrıştırılarak onaylanması yönündeki her türlü çabayı reddediyor.

Papadopulos’un bu girişimleri reddetmesinin nedeni ise, AB Hukuk Birimi’nin Ağustos 2004 tarihli bilirkişi raporuyla direkt ticaret tüzüğünü uluslar arası hukuka aykırı ve yasadışı ilan etmesi.

Çekişmeli bir satranç oyunu.

İşin ilginç yanı bu oyunu oynayanların da üç kişi olması…

10 Ekim 2005
Ek protokolde oynanan satranç oyunu için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kıbrıs’ta gizli görüşmeler

Kıbrıs’ta gizli görüşmeler

Kıbrıs’ta, Türklerin ve Rumların önde gelen politikacılarının veya yöneticilerinin talimatları ile bir takım kişiler veya bürokratlar, zaman zaman gizli görüşmeler yapıyorlar.

Bu görüşmelerden ne halkın ne de Meclisin haberi olmuyor. Bazen Hükümetteki Bakanların ve iktidardaki Milletvekillerinin bile haberleri olmuyor.

Bu konuda basında çıkan ilk olay, 3 Temmuz günü dönemin Cumhurbaşkanlığı Müsteşarı Raşit Pertev’in, “Türk tarafının, izolasyonların kaldırılması karşılığında Maraş teklifinin gerçek olduğunu, toplantıdaki AB Dönem Başkanı Lüksemburg’un AB İşlerinden Sorumlu Bakanı Nicolas Schmit’in de öneriye şahit olduğunu” söylemesi oldu.

Hatırlarsanız, o günlerde verilen beyanatlara ve gazetelerde çıkan yazılara göre, 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Referandumun ardından, gizlice verilen talimatlar ile Türk ve Rum tarafında görüşmeci heyetler hazırlanmış.  Sonra da belirlenen tarih ve yerde bu heyetler bir araya gelmişler ve Tüzükler dahil olmak üzere, Mağusa limanı gibi, Uluslar arası Lefkoşa havaalanı gibi birçok konuyu masaya yatırıp konuşmuşlar.

İddiaya göre bu ilk toplantıda Kıbrıs’lı Türkler Rumlara, “İzolasyonları kaldırın, limanları açın ve açtığınızı alenen dünyaya duyurun, bunlardan geri dönmeyeceğinizi deklere edin. Bununla beraber üzerimizden kültürel ve spor ambargolarını da kaldırın. Bunun karşılığında yarın gelin kapalı Maraş’ı alın” teklifini yapmışlar.

Ve ondan sonra da papara koptu.

Hatırlarsanız bu olaydan belli bir müddet sonra da T.C. Cumhurbaşkanı çok nazik bir dille KKTC Cumhurbaşkanı M. A. Talat’ı Ankara’ya davet etti ve kapalı kapılar ardında, “Türkiye’nin haberi ve onayı olmadan böyle bir teklif yapamazsınız” demek gereğini duydu.

Şimdi ortalarda gene buna benzer iddialar dolaşıyor ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti CB’si Tasos Papadopulos’un “olurları ile” Kıbrıslı Türk ve Rum yetkililerin veya bürokratların, pek çok gizli görüşmeler yaptıkları iddia ediliyor.

İddiaya göre, Papadopulos’un ve Talat’ın temsilcileri, Kıbrıs içinde ve dışında, periyodik olarak toplanarak Kıbrıs sorununu görüşüyorlarmış ve bu güne kadar da pek çok görüşmeler yapmışlar.

Bu gizli görüşmelerin kökeninde ABD’nin ve önde gelen birkaç AB ülkesinin, Kıbrıs sorununda yeni bir hareketlilik başlaması için gizli diplomasiyi uygun bulmaları yatıyormuş.

Söylenenlere göre bu“Gizli diplomasi taktiği”, tarafların işini kolaylaştırıyormuş ve bu hareketleri, Kıbrıs sorununu yeniden ele alması için BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a da zemin hazırlamaktaymış. Falan filan…

Zaten Papadopulos, önceki gece yaptığı basın toplantısında, iki toplum temsilcileri arasında görüşmeler yapıldığını ve bu görüşmelerde güncel konuların ele alındığını açıklamıştı.

Bu iddialardan sonra “iki toplum temsilcileri arasında görüşmeler yapıldığı” açıklaması ile neyi kastettiği çok açık bir şekilde ortaya çıktı.

Papadopulos diyor ki. Ben Kıbrıs’lı Türkleri muhatap almam. Ben Kıbrıs’lı Türklerin Cumhurbaşkanı M. A. Talat’ı da muhatap almam ve onunla asla görüşmem. Benim muhatabım Erdoğan’dır.

Ama yabancılara Kıbrıs’lı Türklerle görüşüyormuş hissini vermek, buna karşın da halkıma bunu hissettirmemek için, bir takım alt düzey bürokratı Kıbrıs’lı Türklerle konuşmaları ve karşılıklı kahve içmeleri için görevlendiriyorum.

Benim asıl hedefim, B.M.’yi ucu açık, tarih kısıtlamasız ve hakemsiz görüşmelere zorlamak.  Sonra da masaya oturunca, yıllarca bu görüşmeleri incir ipi gibi sürdürmek ve bu süreç içinde de AB’yi arkama alıp, Kıbrıs’ın kuzeyini bir şekilde ele geçirmek.  Rum hükümranlığını kuzeye yaymak ve adanın tümünü gene Rum hakimiyeti altına sokarak Türklere de sadece azınlık hakları vermek.

İşte gizli görüşmelerin asıl hedefi bu…

Bizde açıkça, Rumlarla görüşmeler yapıyoruz zannedip yemişiz bu zokayı….

9 Ekim 2005
Kıbrıs’ta gizli görüşmeler için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Papadopulos’un VETO’su yok oldu

Papadopulos’un VETO’su yok oldu

Neredeyse bir haftadır gerek Rumların gerekse de Yunalıların VETO’ları konusunu yazıp duruyordum ve de bu VETO’ların aslında 3 Ekim’de değil, daha 17 Aralık’ta ellerinden uçup gittiğini söylüyordum.

Nihayet Papadopulos evvelki akşam yaptığı basın toplantısında benim bu bulgumu doğruladı.

Gerçekten de ellerinde düşünüldüğü gibi etkili bir VETO kartı yok. Daha doğrusu, önceleri iddia edildiği gibi veya gazetelerde yazıldığı şekli ile 35 müzakere başlığı olması nedeni ile hem açılışta hem de kapanışta kullanmak üzere 35 + 35 = 70 tane VETO kartı yok elinde. Yapabilecekleri veya yaratabilecekleri bir tek engel, müzakerelerin bitişini, sorunlar yaratıp biraz uzatmak veya geciktirmek. Başka bir güçleri yok.

Buna ilaveten, işin bir başka gerçeği de AB’nin elinde herhangi bir denetim mekanizması da yok. AB’nin, Türkiye’nin üyelik müzakerelerini askıya almak veya kesmek dışında, ki bunun için de ortakların oy çokluğu gerekiyor, yukarıda bahsettiğim denetleme mekanizması yok.

Bunun sonucu olarak da her hangi bir şekilde disiplin cezası vermesi veya disiplin önlemi alabilmesi de olanaksız. Olamayan bir şeyin cezası da olamaz.

Papadopulos’un elindeki tek önlem veya tek etkili koz, Türkiye’nin müzakere sürecinin daha fazla ilerlemesini ertelemek veya durdurmaktan öteye değil. Ya da müzakerelerin yeniden başlamasına bir takım kısıtlamalar getirmesidir ki, onşarın da Lahey Adalet Divanına götürülemeyecek kadar sağlam temellere dayanması gerekmektedir.

Rumların elinde kala kala bir tek AB içinde huzursuzluk çıkarmak kalıyor ki, bunun da sonuçlarını 3 Ekim günü hem kendisi gördü hem de biz gördük. Birileri çıktı ve “Kapa çeneni ve otur yerine” dedi ve orada film bitti, Rumların pili de bitti.

Şimdi Papadopulos, müzakerelerin başlaması ile Türkiye’nin Kıbrıs ve AB’a karşı taahhüt içinde olduğunu varsayıyor ve belki bu furyada bir şeyler koparırım beklentisi ile de ellerini ovuşturuyor.

Beklentileri büyük boyutlarda. Müzakerelerin başlaması ile;

  • Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıyacağını,
  • Türkiye’nin  Kıbrıs sorununun çözümüne bağlanmış kaldığını,
  • İlişkilerin normalleştirilmesi koşulu nedeni ile Türk askerinin geri gideceğine,

inanıyor.

Peki buna karşın AB’nin elinde, Papadopulos’un oyun bozanlığına veya AB’yi sıkıntılı bir konuma düşürmesi durumunda her hangi bir cezalandırma sistemi veya disiplin önlemi almak hakkı var mı?

Evet var.

3 Ekim’de, Rumlar huysuzluk çıkarıp efelenmeye yeltenince İngiltere’nin kullandığı kozlar şimdi herkesin elinde var.

Neydi bu disiplin önlemleri;

1. Kıbrıs sorunu çözülmeyecek ve Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünün daimi hale gelmesi koşulları oluşacak.

2. Türk askerlerinin Kıbrıs’tan çekilmesi hiçbir zaman söz konusu olmayacak.

3. Sözde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gelecekte tanınması için koşullar oluşacak.

4. Tüm bunlardan sonra da Rumlar kına yakacak.

Şimdi açık kalplilikle siz bana söyleyin, Türkiye-AB müzakereleri süreci içinde Türkiye’nin mi eli daha güçlü, yoksa geçmişte iki de bir de VETO kullanırım diye horozlanmış Rumların mı?

Kararı size bırakıyorum…

8 Ekim 2005
Papadopulos’un VETO’su yok oldu için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Türkiye’nin müzakere süreci ile Kıbrıs sorunu birbirinden ayrıldı

Türkiye’nin müzakere süreci ile Kıbrıs sorunu birbirinden ayrıldı

3 Ekim gecesi büyük bir politik çekişme ve satranç oyunundan sonra kabul edilen Müzakere Çerçeve Belgesi’nin içeriğine göre, Kıbıs sorunu tamamen Türkiye’nin müzakere sürecinden ayrıldı ve Papadopulos’un tüm çabalarına rağmen AB zeminine giremedi.

Rumlar açısından Müzakere sürecinin başlaması ve  Kıbıs sorunu ile ilişkili olmaması büyük bir dezavantaj oldu.

Rum Meclis Başkanı AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas’a göre  Türkiye, her adımında Kıbrıs’ı karşısında bulacakmış. AB-Türkiye müzakere çerçevesinin kuralları, Kıbrıs’a her adımında Türkiye’nin karşısına çıkma olanağı veriyormuş ve bu nedenle de bu olanağı Ankara’nın Kıbrıs sorunundaki tavrını değiştirmesi yönünde değerlendirmek gerekiyormuş.

Ben bu iddiaya katılmıyorum

Müzakere Çerçevesi Kuralları, tam tersine Rumların ikide birde ve de her fırsatta kullanmayı arzuladıkları VETO silahını ellerinden almış, hayallerini de yıkmıştır.

Bence bu tren 17Aralık 2004 AB Konseyi kararı ve 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesi ile ellerinden uçup gitmiştir.

Rumlar artık akşam yatıp akıllarına geleni, sabah kalkınca Türkiye’nin önüne koyup, ya bunu kabul edersin ya da VETO diyemiyeceklerdir. Böyle bir yetkileri kesinlikle yok.

Çok dramatik bir örnek olarak akşam yatıp sabah kalkınca “KKTC’de yarın herkes kadın erkek kısa pantolon giyecek. Bu olmazsa öbür gün Türkiye’yi VETO ederiz” gibi bir hakları yok.

Ellerindeki bir tek VETO hakkı, 17 Aralık belgesi neler içeriyorsa ancak o konularda ve de haklı gerekçelere dayanarak VETO haklarını kullanabilmek. O kadar. Daha ötesi yok.

Gelelim Müzakere Çerçevesi Belgesi içindeki 7.ci paragrafa.

7.ci paragrafta da treni kaçırdılar.

AB ile müzakere çerçeve belgesinde yer alan ve Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin diğer bazı uluslararası kuruluşlara üyeliğini veto etmesine ilişkin olan 7’nci paragraf konusunda Rumlar çok dramatik bir geri adım attılar ve NATO’ya üyelik baş vurusunda bulunmayacaklarına dair neredeyse bir de taahhüt verdiler.

Müzakere Çerçeve Belgesi’nin ilgili tüm uluslararası örgütleri kapsayan 7.  paragrafının, bu uluslararası örgütler ya da birliğinin ya da AB üye ülkelerinin karar verme özerkliğine ve haklarına halel getirecek şekilde yorumlanması da olası değil.

Peki tüm bu politik çekişmelerde, neredeydi  Rumların kahramanlıkları ve VETO’ları. Ben 3 Ekimde yer alan nefes kesici müzakere çerçeve belgesi sürecinde, Rumları meydanlarda kükrerken görmedim. Esameleri bile okunmadı. Tam tersine adeta kağıttan bir kaplana benziyorlardı.

Özellikle de, İngilizlerin Rumlara en hassas oldukları noktada şantaj yapmalarından sonra tamamen sus pus olup bir köşeye çekildiler.

Bence, süreç söylendiği kadar zorlu geçmeyecek ve gene söylendiği gibi de 10-15 yıl sürmeyecek. Aksine bu yeni jenerasyon ile, akıllı çalışkan, girişken, yaratıcı ve iş bitirici jenerasyon ile sadece 7-8 yıl süreceği inancındayım.

7 Ekim 2005
Türkiye’nin müzakere süreci ile Kıbrıs sorunu birbirinden ayrıldı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar