İNGİLTERE VE ABD’DEN YENİ BİR KIBRIS PLANI MI?

İNGİLTERE VE ABD’DEN YENİ BİR KIBRIS PLANI MI?

İngiltere Başbakanı Gordon Brown’ın Kıbrıs özel temsilcisi Joan Ryan’ın Kıbrıs ziyareti aslında pek de masum değil. Büyük bir olasılıkla bu bir “Fact finding mission” yani “Gerçekleri yerinde öğrenme” ziyareti olacak.

 

Tabi böyle bir ziyarete İşçi Partisi Milletvekili Bayan Joan Ryan’ın gereksinimi var mı? Çok da emin değilim. Aslında yıllardır, seçim bölgesi nedeni ile İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlarla yoğun bir temas içinde. Kıbrıs konusunu herhalde İngiltere’de ondan daha iyi bilen bir başka siyasetçi yoktur.

Açıkçası Kıbrıs’a gelmesinin ardında bir başka niyet olduğu düşüncesindeyim. Aynen ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Bayan Laura Kennedy’nin 6 Mayıs 2005’de Kıbrıs’a yaptığı ziyareti hatırlatıyor bana. O da görüşüp bilgi almak için gelmişti. Arkasından ABD’nin ve BM’nin aba altından sopa göstermesi ile Papadopulos, Talat ile masaya oturmak ve Gambari Mutabakatına taraf olmak zorunda kalmıştı.

 

İşçi Partisi Kuzey Londra milletvekili olan Ryan’ın, Kıbrıs ziyaretinden önce İngiltere Dışişleri Bakanlığı kanalıyla yaptığı yazılı açıklamada, özel temsilci olarak ilk kez Kıbrıs’a gideceğine dikkat çekmesi ve bir yandan aynı görevi yaptığı diğer özel temsilcilerle aynı hedefi paylaşırken diğer yandan “özel bir hedefi” olduğunu belirtmesi, adaya ne için geldiğini açık olarak ortaya koymaktadır.

 

Resmi açıklamasında, “40 yılı aşkın bir süreden beri BM barış gücünün mavi berelileri, kuzeydeki Kıbrıslı Türklerle güneydeki Kıbrıslı Rumları ayıran askerden arındırılmış ara bölgede devriye geziyorlar” cümlesine yer veren Ryan’ın, “Kıbrıs’a dinleyip öğrenmeye ve BM sürecini desteklemek için yapabileceklerimi yapmaya gidiyorum” demesi, aslında ben “Kıbrıs konusunun geçmişini çok iyi biliyorum, Rumların söylediklerini ve çarpıtılmış iddialarını yutmayacağım, İngiliz hükümeti de yutmayacaktır.” manasındadır. Ryan’ın göndermesi Papadopulos’adır.

 

Adaya aracı olarak gitmiyorum, çantamda yeni çözüm planı da yok. Bir çözüm bulunmalı ve zaman hızla akıyor. 2008’in bölgede seçimlerin yapılmayacağı bir yıl olarak bir umut penceresi sayılabilir. Bence çözüm Kıbrıslıların kendilerinden gelmeli. Bu fırsatın çift taraflı olarak yakalanamaması halinde bir anlaşma olması umudunun parlak görünmediğini” söylemesi ve bu cümleye özellikle yaptığı resmi açıklamada da yer vermesi, Ryan’ın çantasında, Kıbrıs’a dönük “iki alternatifli bir çözüm planının taslağı”nın olduğunu işaret etmektedir.

 

Ryan’ın resmi açıklaması iyice okunduğunda, içinde yer alan her satırın arasında ayrı bir detayın ve mesajın olduğu görülmektedir.  Anlaşılan o ki, Bayan Ryan’ın yapacakları ve önerecekleri, şimdiden İngiliz hükümeti ve BM Güvenlik Konseyi tarafından peşinen kabul göreceği teminatı altındadır.

Bayan Ryan’ın adaya çantasında iki alternatifli bir çözüm planı ile birlikte cebinde de açık bir kartla geldiği kesin.

 

İlginç olanı, İngiltere’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Joan Ryan’ın Kıbrıs ziyaretinden sonra  ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nicholas Burns’un de yakın gelecekte adayı ziyaret edecek olmasıdır.

Türkiye Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan’ın da, tam da Ryan’ın adada olduğu dönemde KKTC’ye bir günlük resmi bir ziyaret yapması ve Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile devlet ve hükümet yetkilileriyle Kıbrıs konusundaki son gelişmeler hakkında değerlendirmelerde bulunması, BM’de kabaca parametreleri belirlenmiş, Kıbrıs’la ilgili yeni ve iki alternatifli bir çözüm planının varlığının habercisidir.

 

Bu ayki gelişmeler, İngiltere’nin şubat ayındaki başkanlık seçimlerinin ardından “Garantör devlet” olarak Kıbrıs sorununa yönelik girişimlerde bulunacağına ve İngiltere’nin bu aşamada taslak halindeki bu yeni çözüm stratejisine, iki halkın vatandaş düzeyinde özlü olarak katılabilmesi için yöntemler aradığına işaret etmektedir.

Görünen o ki, Kıbrıs Rum tarafında 17 Şubat 2008’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, Kıbrıs sorununa çözüm getirmek için yeni ve son bir girişim daha yapılacak ve birinci alternatif olan “Birleşik devlet türü” bir çözüm masaya konacaktır.

 

Bu girişim, ABD, BM ve İngiltere’ye göre artık bu adada yıllardır masaya konmuş olan ve her iki halka zorla kabul ettirilmek istenen “Birleşik devlet türü” bir çözümün son adımını oluşturacaktır.

 

Ya bu girişim başarılı olacak ve Kıbrıs’ta karşılıklı tavizlerle bir yere varılarak her iki halkın kabul edeceği sürdürülebilir bir anlaşma yapılarak “Birleşik bir Kıbrıs devlet”i kurulacaktır, ya da iki alternatifli bu son çözüm planının ikinci aşaması masaya konacak ve adada iki ayrı devlet formülüne işlerlik kazandırılarak adaya barışın gelmesi sağlanacaktır.

Şöyle veya böyle, 2008 yılı içinde masaya bir çözüm planının konacağı ve bu planın da iki alternatifli olacağı sanki belirginleşiyor gibi.

4 Ekim 2007
İNGİLTERE VE ABD’DEN YENİ BİR KIBRIS PLANI MI? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

KKTC-SURİYE İLİŞKİLERİ NEREYE KADAR

KKTC-SURİYE İLİŞKİLERİ NEREYE KADAR

Hafız Esad’ın 2000 yılında ölmesi Türkiye-Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturdu. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den sınır dışı edilmesi ve karşılıklı güvenlik komitesinin kurulmasından sonra yumuşamaya başlayan Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye’nin en üstü düzeyde, Cumhurbaşkanı seviyesinde Hafız Esad’ın cenaze merasimine katılması ile de normalleşmeye başladı.

 

Türkiye ve Suriye’yi endişelendiren bölgedeki ABD gücü, Irak’ın geleceği ve bu ikisinin bölgedeki daha geniş kapsamlı etkileri yavaş yavaş ortaya çıkarken, 2003 yılı Temmuz ayında Suriye Başbakanı Miro’nun Türkiye’ye yaptığı ziyaret, Türkiye ile Suriye arasındaki buzları tamamen eritirken, Ortadoğu’nun geleceği açısından da önemli açılımları beraberinde getirdi. 17 yıldır ilk kez bir Suriye başbakanının Türkiye’ye gelmesi, birçok kemikleşmiş tabuların yıkılmasına neden olurken, Ekim 1998’de neredeyse savaşın eşiğine gelmiş olan bu iki ülkenin sıcak ilişkilerini de zirveye taşıdı.

2003 yılı Temmuz ayında gerçekleşen bu üst düzey ziyaret Türkiye ile Suriye arasındaki buzları tamamen erittiği gibi, Ortadoğu’nun geleceği açısından önemli açılımları da beraberinde getirdi.

Ve ilişkilerin zirveye çıkmasına, 1946 yılından bu yana bağımsız Suriye tarihinde ilk defa Suriyeli bir devlet başkanının Türkiye’ye gelmesi yol açtı. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın 2004 yılında Türkiye’ye yaptığı resmi ziyaret iki ülke ilişkileri açısından olduğu kadar, bölgesel dengeler açısından da yepyeni bir dönemin başlangıcını oluşturdu.

Dönem, AKP iktidarı dönemi idi.

 

Bölgede Türkiye-Suriye arasında bu gelişmeler sürerken bir diğer bir gelişme de ABD’nin Irak’a girmiş olması ve ABD-İsrail-Ürdün bloğunu oluşturmuş olmasıydı.

Suriye-Türkiye-İran,  ayrı bir güç merkezi oluşturarak blok halinde ABD-İsrail-Ürdün bloğuna karşın bölgede yerini aldı.

Beşşar Esad’ın Türkiye ziyareti, bu yönüyle bölgeye yabancı müdahalelerinin kabul edilmeyeceğinin de bir tür ilanı oldu. Özellikle 1990’lı yılların ortasından itibaren artan Türkiye-İsrail ilişkileri, Suriye’yi büyük bir kıskaca almışken, aradan geçen zaman içinde Türkiye’ye yakınlaşmayı sistemli biçimde sürdüren Suriye, Türkiye ile sevecen ve sıcak ilişkiler içine girerek bu kıskaçtan kurtulmayı başardı.

 

Suriye’nin 2007 ilkbaharında Moskova’dan stratejik silahlar ve Hizbullah’ın kullandığı yerden havaya (SAM) uçaksavar ve tanksavar füzeleri alması, İsrail’i bayağı endişelendirdi. Bu endişeyi yapımı devam etmekte olan nükleer tesisler de bir kat daha arttırdı.

6 Eylül tarihinde İsrail uçaklarının Suriye’nin kuzeyindeki bir tesisi bombalaması ve Türkiye’nin olaya ister istemez taraf olması, yeni bir gelişmenin ortaya çıkmasına neden oldu.

İsrail savaş uçaklarının Suriye hava sahasını ihlal etmesi ve Türkiye tarafından İsrail’in Türk hava sahasını da ihlal etmekle suçlanması, olaya yeni bir boyut getirdi ve bölgedeki dengelerin değiştiğinin açık mesajını verdi.

 

Amerika’nın 2005 yılında Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesinden sonra Suriye’ye uyguladığı ambargo pek başarılı olamadı. ABD ile Suriye arasındaki ticari ilişkilerin çok düşük düzeyde olması ambargonun etkilerini kırarken, Avrupa Birliğinin Suriye’nin ihracatının %60’ını alması, Türkiye-Suriye ticaret hacminin her sene katlanarak artması, söz konusu ambargonun başarısız olmasına yol açtı.

Suriye ile Türkiye arasında 2000 yılında 750 milyon dolar olan karşılıklı ticaret hacmi, 2001’de bir milyar dolar sınırını aşmış, 2002 yılında 1,5 milyar dolara, 2003 yılında 2 milyar dolara çıkmış, günümüzde de 4 milyar dolara yaklaşmıştır. Her iki ülke 2010 yılında bu miktarı 10 milyar dolara çıkarmayı hedeflemiştir.

 

Bu gelişmelerin ışığında ABD Suriye’ye bakış açısını ve taktiğini değiştirmiş, başka çare bulamayınca Türkiye’yi aracı devlet olarak kullanarak Suriye’yi kendi saflarına çekmek planını uygulamaya koymuştur.

Aslında İsrail’in Suriye’ye saldırı amacı bir yerde Suriye’yi Türkiye’ye doğru itmek ve Türkiye vasıtasıyla ABD ile işbirliğini sağlamaya çalışmaktır.

ABD’nin yumuşak karnı olan Irak konusu ve Orta Doğu’da karşılaştığı zorlukların çözüm anahtarının Türkiye’de olduğu artık iyice su yüzüne çıkmıştır.

KKTC’ye uygulanan haksız ambargoların ve AB-Türkiye müzakerelerinde Kıbrıs Rumlarının çıkardıkları zorluklar, Türkiye’yi bayağı rahatsız etmesinden dolayı, bu kritik aşamada, KKTC konusu da AKP hükümeti tarafından masaya konmuş, ABD-Türkiye-Suriye pazarlığı içinde KKTC’de dolaylı olarak yerini almıştır.

 

Erdoğan’ın BM’nin 62.ci Genel Kuruluna katılmak için gittiği Amerika’daki temasları ve yoğun programı gerçekten de Türkiye’nin dış politikadaki ataklığını ve önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Hiçbir devlet başkanının programı, Erdoğan’ınki kadar yoğun ve temas düzeyi bu denli yüksek olarak geçmemiştir.

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dış İşleri bakanı Markulli’nin New York’ta Suriye’li muhatabından ve Kıbrıs’taki Suriye Maslahatgüzarı Nadir’den, Mağusa-Lazkiye deniz otobüsü seferi ile ilgili olarak karın doyurucu bir yanıt alamamasının nedeni de budur.

Makarios ve Kyprianou dönemindeki Kıbrıs Rum-Suriye ilişkilerinin ve azılı bir Türk düşmanı olan Rum Meclis Başkanı Vassos Lisaridis’in yıllar önceki Suriye ilişkilerinin altından çok sular akmıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,  Mağusa- Lazkiye seferlerini durdurmak için son çare olarak, eski günlerin hatırına Vassos Lisaridis’i Suriye’ye göndermek kararını dahi almıştır.

 

Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Türkiye ile Suriye arasındaki o eski düşmanlık duyguları yüklü günler bitmiştir.

Bunun yansıması doğal olarak KKTC’ye de gelecektir.

1 Ekim 2007
KKTC-SURİYE İLİŞKİLERİ NEREYE KADAR için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar