Papadopulos’un 15 Çözüm Parametresi

Papadopulos’un 15 Çözüm Parametresi

Kıbrıs’lı Rumların Cumhurbaşkanı Papadopulos, 17 Şubatta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde dişli rakipleri olan Hristofias’ın (AKEL adayı) ve Kasulidis’in (DISY adayı) nefesini hep ensesinde hissediyor.
Yarış soluk soluğa gidiyor. Adeta finişe at başı girecekler.


Papadopulos bu seçimleri de kazanmak için son kozunu önümüzdeki hafta başında yani birkaç gün sonra oynamaya niyetleniyormuş.
“Muş” diyorum çünkü bu haberi yayınlayan “Filelefthoros” gazetesi olsa kayıtsız şartsız inanırdım. Filelefthoros, Papadopulos’un bir dönem başkanı olduğu DIKO partisi taraftarı olan bir gazete. Genelde DIKO ile ilgili haberler bu gazeteden halka yayılır.
Bu haberi yayınlayan ise “Politis gazetesi”.


Politis DISY eğilimli bir gazete, yani nefesi Papadopulos’un ensesine kadar ulaşan rakiplerden bir tanesini destekleyen gazete.


Habere göre;
Tasos Papadopulos, son iki haftaya, savunmaya yönelik değil tam tersine rakiplerine saldırgan ve kazık atıcı bir tavırla girmeyi planlıyormuş.
Planında önce 5 yılda yaptıklarını anlatacakmış, sonra da Kıbrıs’ta çözüme yönelik görüşmelerde, konuyu nereye çekmek istediğini açıklayacakmış.


İşte haberin can alıcı noktası tam da burası. 
Seçimlere 1 hafta kala da, yani 10 Şubat sonrasında, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik kendi kıstaslarına göre çözümün 15 parametresini açıklayacakmış.


Neymiş bunlar:
Görüşmelerin başlaması için, Kıbrıs Rum tarafı, Yunanistan ile birlikte BM’den ve AB’den, talep ettikleri önkoşulların yerine getirilmesini isteyeceklermiş. Bu koşullar yerine getirilmezse, BM’ye görüşme çağrısı yapmayacaklarmış.
Arkasından da bu önkoşullar, yani tavizler yerine getirildikten sonra da “Kıbrıs’ta Çözüm” hedefli görüşmelerin nasıl ve hangi koşullarda yapılması gerektiğini ortaya koyacaklarmış.
Öyle, BM Genel Sekreterinin dediği gibi “Zaman sınırlaması” ve “Hakem” olmayacakmış. Yani görüşmeler Papadopulos’un canı ne zaman isterse o zaman sonuçlandırılacak şekilde olmalıymış. Bu görüşmeleri, Kıbrıs adasının tek uluslar arası tanınmış devleti olarak ister on sene, ister kırk, isterse de yüzkırk sene sürdürmek hakkı olmalıymış bizim bondonun (halk dili: yerden bitme).


Ve de tüm bunlar yerine geldikten sonra bir de bizim bondonun, Kıbrıs’ta çözüm için 15 tane olmazsa olmazı varmış. Yani bunlar olmazsa, gene “Hayır” diyecekmiş ve adaya asla çözüm gelmeyecekmiş.
Bu 15 maddeyi 10 Şubatta başlayacak son haftada açıklayacakmış ve de 14 Şubat’taki yerel Rum televizyon kanallarında yayınlanacak ikinci canlı tartışma programından önce de Rum halkına dağıtacakmış.


Bence Papadopulos’u beklemeye hiç gerek yok. Bu işin pek gizlisi ve saklısı da yok.  Papadopulos’un kafasında yıllarca taşıdığı “Kıbrıs adası Rum toprağıdır” mantığını değiştirip de yapacağı her hangi bir sürpriz öneri de yok.


İşte Papadopulos’un “Bize Layık Olan Çözüm”, yani “Rumlara layık Olan Çözüm” başlıklı 15 Parametresi, veya adaya barışın gelmesi için kendi olmazsa olmazları:
    
1- Görüşmelere başlanması için Maraş iade edilmeli.


2- Karpaz iade edilmeli ve tüm Karpazlı Rumlar görüşmelerden önce evlerine dönmeli.


3- Mağusa Limanı Rumlarla ortak çalıştırılmalı ve AB Gözetiminde olmalı.


4- Ercan havaalanının direk uçuşlara açılması için yönetimi Merkezi (Rum) Hükümete devredilmeli. 


5- Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin vereceği evraklarla Direk Ticaret yapmalı.


6- Türk askeri tamamen adadan gitmeli. Adada güvenlik BM veya AB askerleri tarafından sağlanmalı.


7- Türkiye’nin herhangi bir müdahale hakkı olmamalı.


8- Türkiye’nin garantörlük hakkı iptal edilmeli.


9- 1974 sonrası adaya Türkiye’den gelen tüm Türkler geri gitmeli.


10- Güçlü bir Merkezi Hükümet (Rum hükümeti) olmalı.


11- Kıbrıslı Türklerin dış dünya ile bağları ve her tür ekonomik, sosyal, ticari, kültürel, akademik ve sportif faaliyetleri Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti başlığı altında olmalı.


12- Kıbrıslı Türklere “Ayrıcalıklı azınlık” hakları verilmeli.


13- Kıbrıs adası tamamen askersizleştirilmeli.


14- Bütün göçmen Rumlar kuzeydeki mülklerine geri dönmeli.


15- Dolaşım serbest olmalı ve arada sınır bulunmamalı.


16- KKTC lav edilmeli ve iki bölgelilik kavramına uygun olarak Türklerin çoğunluğu sağladıkları sadece bir bölgede muhtariyet hakları olmalı.


17- Tüm devlet birimleri, mahkemeler (Yargı), Meclis (Yasama) ve Polis (Güvenlik) Merkezi (Rum) Devletin yönetimi altında olmalı.


18- Mecliste, Yasamada ve Hükümette Türklerin veto hakkı olmamalı.


19- Türkiye hava ve deniz limanlarını Kıbrıs (Rum) bayraklı taşıtlara açmalı.


20- Türkiye Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini, Kıbrısta görüşmeler başlamadan önce tanımalı.


21- Türkiye Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin devletlerarası birliklerde görev yapmasına koyduğu engelleri kaldırmalı.


22- Adada yaygın olarak içilen kahvenin adı “Türk kahvesi” değil, “Yunan Kahvesi” olmalı.


23- Kıbrıslı Türkler bu koşulları kabul ettikten sonra bir bardak soğuk su içmeli. 


Ben listeye sekiz tane de fazla madde yazım. Sanırım Papadopulos onları unuttu. Bence 14 Şubat günü listesini 15 parametre olarak değil, 22 parametre olarak açıklamalı.


Papadopulos’un hedefi bellidir.


Aklında hala daha “Enosis” fikri vardır ve bunu gerçekleştirmek için Türkiye’nin zayıf düşeceği bir zamana kadar “Kıbrıs adasının tek uluslar arası tanınmış devleti olarak” varlığını sürdürmek istemektedir.


Yıllarca yaptıkları gibi, görüşmelere oturmak için yerine getirilemeyecek istekleri öne sürecekler ve Türkleri “Hayır” demeye zorlayarak, adada barışı isteyenlerin kendileri olduğunu ve barışı istemeyenlerin de “Türkler” olduğu imajını yaratmaya çalışarak, zamana oynamak istemektedirler.


İşte Papadopulos’un 15 Parametresi ve bu parametrelerin arkasındaki mantık budur.

30 Ocak 2008
Papadopulos’un 15 Çözüm Parametresi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Vakıfların Maraş’taki Mallarına Sahip Çıkma Zamanı Geldi

Vakıfların Maraş’taki Mallarına Sahip Çıkma Zamanı Geldi

Bu gün AİHM’nin önüne, Kıbrıs’taki Rum mülkleri ile ilgili 36 adet dava dosyası daha son aşamaya girmek üzere geliyor.


AİHM, Rumların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye aleyhine açtığı davaların önüne geçilmesi amacıyla kurulmasını talep ettiği “Mal Tazmin Komisyonu”nun kısa bir zaman dilimi içinde kurulması ve birçok dosyayı davacıları tatmin edecek şekilde çözmesi nedeniyle, koşulların ve olguların değiştiğine inanıyor.

 Bu nedenle de son birleşiminde; daha önce dondurduğu bu 36 başvuruyu yeniden ele almaya karar verdi ve Rum davacılardan taleplerini revize edilmiş şekilde en son bu gün iletmelerini istedi.


Söz konusu bu 36 dava dosyasının 11 tanesinin talepleri, geçen haftalar içinde revize edildi ve AİHM’ye sunuldu. Bu 11 dosyada talep edilen tazminat miktarı yüz milyon avro’nun epeyi üzerinde.
İsteyenin yüzü bir kara, vermeyenin iki.
 
AİHM tarafından kabul aşamasını geçen geri kalan 25 davayla ilgili revize edilmiş tazminat talepleri de bugün sunulacak.


İlk etap da ele alınacak olan bu 11 davanın arasında Maraş’ta, Rumların belgelerde sahtecilik yaparak gasp ettikleri ata topraklarımız da var.
 
İddialara göre Maraş’ta bulunan mülklerle ilgili davaların Ksenidi-Aresti davası kararı doğrultusunda yürütülecek ve Aresti davası emsal alınacak
Aresti’nin dedesi Mavrodi Haji Hambi Mavreli, 15.09.1913 tarihinde Mülhak Vakıf olarak kayıtlara geçmiş Abdullah Paşa Vakfının söz konusu malını evraklarda sahteleme yaparak hile ile tapuda adına kaydetmiş. Bu malı da 35 yıl sonra 5.10.1949 tarihinde kızı Anna Mavroudi Haji Hambi’ye bağışlamış. Bayan Anna da söz konusu malı kızı Mira Xenidu’ya yani Mira Xsenti-Arestis’e 28.02.1974 tarihinde hibe etmiş.
İşte dolandırıcılığın ve Türk Vakıf Mallarını gasp edilmesinin kısa hikâyesi bu şekilde. Ama biz bunu bir türlü bizim Vakıflar İdaremiz ile üst düzey yöneticilere anlatamadık. Aslında anlattık da anlamak istemediler. 


Bütün uyarılırımız ve çağrılarımıza rağmen Vakıflar idaremiz ile üst düzey yöneticilerimizin konuyu ciddiyetle ele almadılar ve söz konusu dava AİHM’de görüşülürken Aresti’ye ait olduğu iddia edilen taşınmazın Abdullah Paşa Vakfına ait olduğu hususunda yeterli veriler her nedense zamanında Mahkemeye sunulamadı. Bu ihmalden dolayı da Aresti davasında, ata mallarımız sahtecilikle gasp edilmiş olmasına rağmen haksız bulunduk ve tazminat ödemeye mahkûm edildik.


AİHM, bu Aresti davasını örnek almak niyetinde. Yöneticilerimizin Aresti davasındaki ihmalleri başımıza çok işler açabilir. AİHM gene bu söz konusu davaları, mülkiyet sahipliliği açısından değil, tasarruf ve kullanamama açısından ele alacak ve tazminata bağlayacak.
Aynı ihmalkârlığı gene gösterirsek, hem tazminat ödeyeceğiz hem de mülkü kaybedeceğiz.  


Bu davaları yeni bir fırsat olarak görmeliyiz ve “Karşı Dava açarak” ata yadigârı mülklerimize tekrar sahip olabilmek için elden gelen her yolu denemeliyiz. Bence bunu yapmanın zamanı geldi geçiyor bile.


Söz konusu 11 davanın içinde benim tespit edebildiğim birkaç dosyadaki taşınmaz mal Maraş’taki ata yadigarı “Abdullah Paşa Vakfı  ile Lala Mustafa Paşa Vakfı”na ait. Bu mallar evrakta sahteleme yapılarak 1913-1930 yılları arasında hile ile gasp edilmiş.


Gazi Mağusa Kaza Mahkemesinin 271/2000 ve 272/2000 sayılı Davalarında verilen “Tespit Kararları” ile Maraş’ın %90’ı Lala Mustafa Paşa Vakfı ile Abdullah Paşa Vakfı’na aittir.
Bu gün AİHM’nin önüne gelecek olan dosyalar arasındaki söz konusu bu birkaç mülk de de, Lala Mustafa Paşa Vakfı ile Abdullah Paşa Vakıflarının sahibi oldukları ve sahtecilikle gasp edilen malların arasında.
 
KKTC Vakıflar İdaresinin, KKTC Devleti ile Xenides-Arestis aleyhine KKTC Magosa Kaza Mahkemesinde bir “dava açması” ve tapu kütüklerinin düzeltilmesini talep etmesi gerekmektedir. Halen de geç kalınmış değildir. Düzeltme sonrasında da söz konusu taşınmaz malların Vakıflar İdaresine veya varislerine teslimini öngören Hüküm ve Emir almasının da zamanı gelmiştir.


Mağusa Mahkemesinin tespit kararlarına tuta, Vakıflar İdaremiz veya söz konusu Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa Vakıflarının varisleri, ki şu anda Türkiye’de yasal varis olduklarına dair dava açmışlardır, Maraş’ta 1913-30 yılları arasında hile ile gasp edilen tüm mülklerinin tekrar sahibi olabilecek ve Rum kesiminde dahi tapu iptal davası açabileceklerdir.


Bu Hüküm ve Emir’den sonra da gerek bayan Arestis’den gerekse de  mal sahibi olduklarını iddia eden diğer kişilerden faizleri ile birlikte milyonlarca Avro tazminat talep edilmelidir. Ödemezlerse de, hem Avrupa Tutukluluk Emri çıkarılmalı, hem de güneydeki mallarına el koymak için haciz davası açılmalıdır.


Şimdi tam zamanı. Hem AİHM’de bekleyen diğer 1364 davaya da örnek olur ve Rumlar kimlerle dans ettiklerini iyice öğrenirler, hem de Kıbrıs davasının gidişatı değişir.

27 Ocak 2008
Vakıfların Maraş’taki Mallarına Sahip Çıkma Zamanı Geldi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Papadopulos Kazanırsa Çözüm Olacak mı?

Papadopulos Kazanırsa Çözüm Olacak mı?

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinde, 17 Şubat’ta 1.ci turun ve 24 Şubat’ta da 2.ci turun yapılacağı  Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazanma şansı en yüksek olan adaylardan birisi şimdiki Rum Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos, diğeri de AKEL Genel Sekreteri Dimtiris Hristofias.


İnanılır gibi değil ama birisi, yani Papadopulos, aşırı sağ görüşlü olan DIKO partisinin eski başkanı, diğeri de, yani Hristofias da, dünyada ayakta kalmayı başarmış ender Komünist partilerden bir tanesi olan AKEL’in Genel Sekreteri. Biri aşırı sağdan diğeri de aşırı soldan. 


Kıbrıs konusunda, 2008 ve 2009 döneminde masaya BM tarafından bir plan konacağı ve çözüm arayışları içine girileceği beklentisi ve inancı var.


Türkiye’deki ve KKTC’deki yöneticilerin Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm için iyi niyetli ve samimi çabaları olmasına rağmen, Rum tarafında böylesi bir düşünce ve çaba var mı?


Hiç sanmıyorum.


Seçim döneminde söylediği sözler Papadopulos’un Kıbrıs’ın geleceği konusunda ne düşündüğünü iyice açığa çıkarmaya başladı.


İstemediği bir çözüm önerisi yapılırsa buna açık açık aynen 24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumunda yaptığı gibi “Hayır” diyeceğini ve Rum halkını da “Hayır” demeye davet edeceğini söylüyor.


Düzenlediği mitinglerde de Rum halkından bu konuda destek istiyor ve toplu yemin alıyor.


İşin garip tarafı Papadopulos’un aklında, nasıl bir teklif yapılırsa yapılsın sadece “Hayır” demek var. Papadopulos da aynen Sosyalist ama aşırı sağcı Vassos Lissaridis gibi, insan nasıl hem Sosyalist hem de sağcı olur anlamadım ama, “Hayır” diyerek, kendini vatansever olarak göstermek çabasında. Bunu büyük ölçüde başardı da.


Fakat gerçekte Papadopulos’un “Hayır”ı hem siyasi sorumluluk yüklenmek korkusundan, hem de tarihe “Enosis”i başaramamış ve üstelik uluslararası tanınmış Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini Türklerle paylaşmaya “Evet” demiş adam olarak geçmenin, yüzyıllar boyu sürecek ulusal boyuttaki lanetinden kaynaklanıyor.
 
İnsan bir konuya “Hayır” derken, aklında kendine göre doğru olan bir çözüm olması gerekir. Ama Papadopulos “Evet” diyeceği bir çözümü dile getirmiyor. Gerçekte aklındakini şövenist olarak suçlanmamak için bilerek söylemiyor.
  
Papadopulos’un nasıl bir çözüme “Evet” diyeceği çoktan belli aslında.


Hala daha 1955 kafası taşıdığı için onun Evet” diyeceği çözüm sadece ve sadece adanın tümüne hâkim olan, Türkiye’nin garantisinin olmadığı, bir tane bile olsa asla Türk askerinin bulunmadığı ve Kıbrıslı Türklerin de sadece azınlık haklarına sahip olabileceği bir “Üniter Rum Devleti” şeklidir.   


Diğer bir tabirle, böylesi bir çözüm sadece ve sadece Papadopulos’un hayalinde gerçekleşebileceği için, kabul edebileceği bir başka çözüm de yoktur.


1947’den günümüze, dünyanın küresel politikasına yön veren ülkeler, BM ve AB tarafından, Kıbrıs ile ilgili toplam 51 adet ve Tasos Papadopulos’un Kıbrıs Rum Tedhiş ve Siyasi hayatına adım attığı 1958 yılından beridir de 41 adet çözüm önerisi yapılmış.


Bunların içinde Papadopulos’un “Evet” dediği hiçbir plan veya öneri yok. Bu listeye 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasına yol açan 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarına da dâhildir. Ona bile “Hayır” demiş bizim bondo.


Ama hakkını da yememek lazım Papadopulos’un. “Evet” dediği planlar da var, hem de 2 tane. 


Her ikisinin de mimarı kendisi. Birisi 1961 yılı patentli “Akritas” planı, diğeri de 1972 patentli “Iphestos” planı.


Birincisi “Kıbrıslı Türkler isyan etti” deyip, Kıbrıslı Türkleri kurucuları oldukları Kıbrıs Cumhuriyetinden ve hükümetten silah zoru ile attıktan sonra adayı kana bulayarak Kıbrıs’lı Türkleri sindirmek planı idi.


Diğeri de adayı Kıbrıslı Türklerden temizlemek için hangi Türk köyüne hangi Rum Milli Muhafız ordusunun saldıracağı, hangi yöntemlerle Türklerin öldürüleceği ve nereye gömüleceklerinin planı idi.


Bu insanlık dışı “Iphestos” planını, aynen Papadopulos’un yazdığı gibi hem Taşkent’de hem de Atlılar, Muratağa ve Sandallar köyünde uyguladılar. Kardeşlerimizi kurşuna dizip canlı canlı gömdüler.
 
İşte Papadopulos, sadece bu iki plana “Evet” demişti. Başka tür bir plana da “Evet” demeye hiç niyeti yok.


BM, AB, ABD ve Kıbrıs’ın garantörleri olan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan, Papadopulos’tan, eğer 17 ve 24 Şubat tarihlerinde yapılacak Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanırsa, hemen masaya oturmasını ve asgari olarak 12 Şubat 1977 tarihinde Denktaş ve Makarios arasında yapılan 1.ci Doruk antlaşmasında mutabakata varılan 4 maddeyi esas alan bir Federal yapıyı kabul etmesini beklemektedirler.


Bence daha çok beklerler.


Hristofias kazanırsa daha mı farklı davranacak sorununun yanıtı ise “Al birini çal diğerine”dir.

23 Ocak 2008
Papadopulos Kazanırsa Çözüm Olacak mı? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Hristofyas’ın Federasyon İsteği Ne Kadar İnandırıcı?

Hristofyas’ın Federasyon İsteği Ne Kadar İnandırıcı?

Hristofyas’ın Federasyon İsteği Ne Kadar İnandırıcı?


Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinde, 17 Şubat’ta 1.ci turun ve 24 Şubat’ta da 2.ci turun yapılacağı  Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kazanma şansı en yüksek olan adaylardan AKEL Genel Sekreteri Dimtiris Hristofyas, ağzına taksimi bir doladı, pir doladı.


“Taksim felakettir” (26 Aralık 2007, Haravgi) , “Taksime mani olmak için aday oldum” (13 Ocak 2008, Alithia), “Taksim felaketi çok yakın” (14 Ocak 2008, Politis), “Taksim kapımızı çalıyor” (14 Ocak 2008, Filelefthoros) sözlerini ve benzerlerini artık her gün söylemeye başladı Hristofyas. 

Neredeyse “Taksim felaketi” ile yatıyor, “Taksim kabusu” ile kalkıyor.
 
Ağzından hiç 1796 yılı patentli “Enosis” (Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı) lafı çıkmıyor.

Kıbrıs’ı felaketlere sürükleyen, adadaki barışı son 80 yıldır dinamitleyen, her iki taraftan da binlerce kişinin ölmesine yol açan, adanın üzerini neredeyse son bir asırdır karanlık bulutların kaplamasına neden olan Rum Ortodoks Kilisesinin yüzlerce yıldır beyin yıkayarak Rumlara pompaladığı “Enosis” isimli ebedi ülküden hiç bahsetmiyor Hristofyas.


Aslında onun da kafasında aynen Papadopulos’ta olduğu gibi “Enosis” hayali ve adaya hâkim olmasını istediği “Üniter Rum Devleti” var ama şimdilik bunları ağzına hiç almıyor.

Zaten alamaz da.

Geçmişte “Enosis” ile ilgili AKEL’in iki tane ayıbı var.


Bunlardan birincisi;  AKEL’in 3-6 Mart 1966 tarihli XI. kurultayı’nda aldığı Enosis kararıdır.

Mart 1966’da yapılan kurultayda AKEL aşağıdaki kararı almıştır.
“5.4.) KARAR: AKEL Kurultayı, kayıtsız, şartsız, serbest ve karşılıksız, halkın ezici çoğunluğunun istek ve çıkarlarına uygun olarak, millî rehabilitasyonu ve kayıtsız enosis’i uygulayarak, Parti’yi bu yolda öncü rol oynamaya ve tüm gücü ile elinden geleni yapmaya çağırır”.
Ve AKEL halen daha bu kararı iptal etmiş değildir. Geçersiz olduğunu da ilan etmemiştir.

“Geçmişte böyle bir karar aldık, Türklerden özür dileriz. O günün şartları böylesi bir kararı gerektiriyordu. İç tribünlere oynamamız lazımdı” gibi sözlerle de bu kararı yumuşatmış veya geçerliliğini sulandırmışta değiller.
Karar halen geçerli. Sapasağlam yerinde duruyor. Uygun koşullar oluşunca da uygulamaya hazır ve nazır.


İkincisi ise; 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası uyarınca Milletvekili seçilmiş Kıbrıs’lı Türkleri 22 Aralık 1963 günü silah zoru ile dışarı attıkları Kıbrıs (Rum) Meclisinde, 26 Haziran 1967 tarihinde, içinde AKEL Milletvekillerinin oylarının da yer aldığı, “Oy Birliği” ile kabul edilmiş “Enosis” kararıdır.

Bu karar da değişmiş veya iptal edilmiş değildir. O da uygun koşullar oluşunca uygulamaya hazır ve nazır olarak dondurucu da bekletilmektedir.


Çok değil daha birkaç gün önce, AKEL Basın Sözcüsü Andros Kiprianu; “Bizi isim değil içerik ilgilendirir” diyerek “Bağımsız, bağlantısız, iki toplumlu federal devlet talep ediyoruz” derken açıkçası yalan söylemektedir.

AKEL’in XI.ci Kurultay kararı halen geçerli iken ve de Kıbrıs (Rum) Meclisinin 26 Haziran 1967 tarihli “Enosis” kararı iptal edilmemişken, nasıl oluyor da Kıbrıs konusunda başka bir seçeneği hedef edindiklerini utanmadan açıklıyorlar, anlamak mümkün değildir.
Politikada buna “Sahtekârlık” denmektedir.
     
Zaten tarih, Rumların imzaladıkları anlaşmaları işlerine geldiği vakit inkâr etmeleri ve yok saymalarının onlarca örneği ile doludur.
Çok geriye gitmeye gerek yok. İşte 1959 Londra ve Zürih Antlaşmaları, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası,  Anayasanın EK I – Garanti Antlaşması: Makarios, Enosis uğruna utanmadan ve sıkılmadan 1 Ocak 1964 tarihinde 1960 Antlaşmalarını tek taraflı olarak feshettiğini açıklayarak, adayı kan gölüne çevirmiştir.


7 Ocak 1964 tarihinde Dr. Küçük ile Makarios arasında imzalanan Ateş Kes Antlaşması: Makarios Antlaşmayı imzaladıktan sonra stratejik üstünlüğü ele geçirir geçirmez derhal antlaşmayı bozmuş ve Kıbrıs’ın genelinde Türklerin yaşadığı bölgelere saldırıları başlatmıştır.


5 Mart 1964 tarihinde Baf’ta imzalanan Ateş Kes Antlaşması:  Rumlar, Türklerin ellerindeki 300 Rum esiri serbest bırakması için göstermelik olarak Ateş Kes Antlaşmasını imzalamış ve esirler serbest bırakılır bırakılmaz da Türk bölgesine korkunç bir saldırıya geçmişlerdir.


Rumların ne kadar güvenilmez insanlar oldukları bizim tarihimizde olduğu gibi Türkiye’mizin de tarihinde yazılıdır.      


AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas’ın ılımlı davranması, barıştan, dostluktan ve kardeşlikten bahsetmesi, iki toplumlu Federal devlet istiyorum demesi sadece takiyyedir (Gerçeği gizlemek). Hristofyas hiçbir zaman aklındaki ENOSİS ülküsünden vazgeçtiğini ima edecek herhangi bir tavır içine girmeyecektir.

Zamanı gelince ve uygun koşullar oluşunca, o da ataları ve ağababası Makarios gibi, verdiği tüm sözleri ve imzaladığı tüm antlaşmaları hemen ve derhal inkâr edecektir.

Hiç şüpheniz olmasın….

21 Ocak 2008
Hristofyas’ın Federasyon İsteği Ne Kadar İnandırıcı? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumların Enosis Hayalleri Son mu buluyor?

Rumların Enosis Hayalleri Son mu buluyor?

Rumların 1796’dan beridir genlerine işlemiş Enosis hayalleri, yani Yunanistan ile Kıbrıs adasının tümünün birleşmesi hayalleri, hızla mutsuz sona doğru gidiyor.


Görünen köy kılavuz istemiyor.


Kıbrıs Rum tarafında 17 Şubat’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kim kazanırsa kazansın, Kıbrıs sorununun akıbeti yani nasıl sonuçlanacağı pekte değişmeyecek.

Sonuçta adada iki tane devlet olacak. İster evli ister boşanmış.
Yavaş yavaş çözüm parametreleri ortaya çıkmaya başladı.


Siz bakmayın gerek Türk tarafındaki gerekse de Rum tarafındaki veya AB’nin Kıbrıs ile ilgili masasındaki yetkili kişilerin, henüz önümüze bir plan veya görüşme programı konmadı demelerine.

Masaya planın konması zaten son aşama. Geri dönüşü olmayan aşama. Sonrası, Kıbrıs sorununun artık sonlanması ve dünya gündeminden düşmesi. İleriki yıllarda, 1963’de olduğu gibi gene iki halk arasında çatışmalar başlarsa, Kıbrıs konusu dünya gündemine zembille düşecek ama sonrasında da ne zembil kalacak ne de gündem.


2008 ve 2009 yılları Kıbrıs sorununun kökünden çözümünün son raundu olacak.  Masaya konacak çözüm planı, 1977 Denktaş-Makarios ve 1979 Denktaş-Kyprianou “Doruk Antlaşmaları”nın üzerine inşa edilmiş ve üzerinde biraz bizim “Evet” oylarımız nedeni ile oynanmış olan “Annan Planı” esas alınmış yeni bir plan olacak.
   
İçinde Türkiye’nin garantörlüğü olacak mı? Olacak.

Aslında bunu tartışmaya açmak bile abes. Türkiye’nin garantörlüğü, Kıbrıs Türk halkının ve tabii Türkiyemizin de “Kırmızı Çizgi”si.
İçinde Türkiye’nin, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının, Garanti Anlaşması Ekine göre “diğer Garantör ülkeler ile birlikte” (müştereken) veya “tek başına” (münferiden) müdahale hakkı olacak mı? Olacak. Bu madde de “Kırmızı Çizgi”lerden bir tanesi.

Bu plana göre, aynen 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında olduğu gibi adada konuşlanmış Türk Askeri olacak mı? Elbette Olacak. Bu madde “Kırmızı Çizgi”den de öte, antlaşmaya “Kırmızı kalem”le yazılacak.
1974 sonrası adaya Türkiye’den gelen kardeşlerimiz, soydaşlarımız geri gidecek mi? Hayır gitmeyecekler. Şimdi onlar, 1974 sonrası güney Kıbrıs’ta doğan 300,000 Rum’dan çok daha fazla Kıbrıslı.
    
Türkiye Cumhuriyeti, “Kıbrıs Sorununa, adil ve kalıcı bir çözüm bulmak” konusuna 24 Nisan 2004 tarihinden itibaren büyük bir ağırlık koydu. Elindeki “% 65 Evet” oyları, 26 Nisan 2004 tarihli “Mali Yardım ve Direk Ticaret” tüzükleri ve 29 Nisan 2004 tarihli “AB Kıbrıs Tüzüğü) kendisine büyük kozlar verdi.

Türkiye’nin yıllardır devam eden ve gerek ekonomik alandaki gerekse de siyasi platformlardaki durdurulamayan yükselişi, elindeki kozlarla birlikte, Kıbrıs konusundaki çözüm girişimlerinde oynadığı role ve ağırlığa yeni bir görünüm kazandırdı.    


Artık ne Orta Doğu’da ne de Kıbrıs’ta, Türkiye’nin onaylamadığı bir çözümün veya gelişmenin hayat bulması ve sürdürülebilmesi olanaksız.


24 Nisan 2004 Annan Planı Referandumunda, Papadopulos’un 22 Nisan Cuma gecesi göz yaşları içinde Rumları “Hayır” oyu vermeye davet etmesinin ve oylamada çıkan %76’ya yakın “Hayır” oylarının tartışması ve bedeli, o günlerde yapılması gerekirken her ikisi de şimdi yapılıyor. 

Tartışmanın başlamasına neden olan olay, 17 Şubat Cumhurbaşkanlığı seçimleri. Seçim ortamı daha kızışmadı. Hasımlar aynen Kırkpınar güreşlerinde olduğu gibi şimdi daha sadece birbirlerini yokluyorlar. Ortam Şubatın ilk haftasında sonra iyice kızışmaya başlayacak.

Geçmiş yıllarda alınan yanlış kararlar, Enosis ülküsüne aykırı söylenmiş sözler, yapılmış hatalar bir bir ortaya dökülecek bu kez. Takiyye’nin (gerçek düşünceyi saklamak) bini bir para edecek.


Özellikle AKEL, bu seçimi kazanmak için tüm ağırlığını ortaya koyacak ve “Makyavel” misali “hedefe ulaşmak için mubah olan her yolu deneyecek”. 
EDEK (Sosyal Demokrat Hareketi) yanına çağırdığı gibi, Glafkos Klerides’in kurduğu DISY (Kıbrıs’ın yeniden Demokratik Birleşmesi) ile de kapalı kapılar ardında “Cumhurbaşkanlığı” ve “İktidara Ortaklık” pazarlığı yapacak ve bence işbirliğine ikna da edecek.


Türkiye, BM ve AB daha şimdiden, baskılara başladılar. 

Türkiye, uluslararası camianın 2008 yılı içinde ve büyük bir olasılıkla bahar aylarında yapacağı hareketi lehine çevirmek için Kıbrıs’taki başkanlık seçimleri öncesindeki durgun dönemi siyasi sorun açısından zekice kullanmaya başladı ve girişimlerini de gittikçe arttırıyor.

Türkiye’nin ABD, BM ve AB’de girişimlerde bulunması, Cumhurbaşkanı Gül’ün ve Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanları ve BM Genel Sekreteri düzeyinde Kıbrıs sorununa ilişkin görüşmeler yapmaları ve Türk tezlerini ve haklılığını ortaya koymaları Tasos’u ve Hristofyas’ı kara kara düşündürmeye başladı.

Her ikisi de Bizans entrikaları çevirmek için manevra yapacak zamanın olmadığının farkında.

Seçimi kazanacak olan, ister istemez, ne kadar da gecikme mazereti yaratırsa yaratsın, masaya oturmak zorunda kalacak. 4 Mart 1964’den beridir BM Güvenlik Kurulu kararı ile Kıbrıs’ta tanına tek hükümet şapkası ile oturdukları masadan, Kıbrıs’ta, evli veya boşanmış iki tanınan devletle kalkacaklar.

Enosis hayali bitti. Bir daha çıkarılmamak üzere tarihin mezarlığına gömülecek.   

18 Ocak 2008
Rumların Enosis Hayalleri Son mu buluyor? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
  • Sayfa 1 ile 2
  • 1
  • 2
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar