Sofi davası da çıkmazda

Sofi davası da çıkmazda

Rumların ahlaklı veya ahlaksız her tür girişimleri ile yüzde yüz haklı olduğumuz davaları bile kaybediyoruz veya kasten kaybettiriliyoruz.


Orams davasında gördük gelişmeleri.


Rumlar ABAD’dan, Kıbrıs konusu ile ilgili ve de özellikle kuzeyde oturan Kıbrıslı Türkler ve yabancılarla ilgili genel bir karar çıkarttırmayı başardılar.


Tamamen ahlaksız bir yol izleyerek bu başarıyı elde ettiler.


Açıkca bu kararı veren ABAD yargıcı Yunanlı Vassilios Skouris, Rum tarafından rüşvet tanımına girebilecek menfaatler elde ederek bu kararı aldı veya olaya bir başka yönde değerlendirirsek, Rum tarafı açıkça Yunanlı yargıç Vassilios Skouris’e rüşvet sayılacak menfaatler sağlayarak bu kararı ABAD’dan çıkarttı.


Çok yazdık ve çizdik zamanında bu Yunanlı yargıca itiraz edilmesi ve 13 kişilik mahkeme heyeti içinde de hiçbir Rum veya Yunan asıllı kişi bulunmaması gerekir diye ama iş işten geçtikten sonra söylediklerimiz anlaşılmaya başladı.


Şimdi davanın tekrar görüşülmesini istiyormuşuz.


Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra yani olaylar bu aşamaya kadar geldikten sonra bu dava bir daha ele alınmaz ve görüşülmez.


Hepimize geçmiş olsun.


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde (AİHM) ve Avrupa Birliği Adalet Divanında (ABAD) görev yapan bir çok Rum ve Yunanlı yargıç var. Bunlardan bir tanesi ve de en tanınmışı da ABAD yargıcı olan Yorgos Arestis.


Yorgos Arestis, uzun araştırmalarım sonucu bulduğum ve benim 28 Haziran 2007 tarihli “ARESTİ’NİN KOCASI ABAD YARGICI” başlıklı yazımda ilk defa kamu oyuna duyurduğum ABAD’da görevli 2 Kıbrıslı Rum yargıçtan birisi.
Türkiye boşuna, Maraş’taki malına gidemediği ve bu nedenle de işletme kayıplarına uğradığı gerekçesi ile AİHM’de dava açan Myra Xentis Arestis′in davasını kaybetmedi. Türkiye’nin, haksız bulunarak gerek tazminat ödemeye, gerekse de bir zamanlar Abdullah Paşa Vakfı malı olan ve de evrakta yapılan sahtekarlıkla elde edilen malı iade etmeğe mahkum edilmesinin arkasında, bu Rum Yargıç yatıyor. Yorgos yargıç ama perde arkasında Türkiye ve Kıbrıslı Türkler aleyhine her olanağı da kullanıyor.


Nedense bile bile lades oluyoruz ve bu Rum ve Yunanlı yargıçlara itiraz etmiyoruz.


Sonra da davayı kaybedince ve geleceğimizle oynanana dramatik kararlar alınınca dövünmeye.


Sanırım artık ABAD ve AİHM ile ilgili davalara bakan ekibim tekrar gözden geçirilmesi gerekecek.


Bu güne kadar kazanılmış veya lehimize sonuçlanmış hiçbir dava yok.


Sokaktaki vatandaşın bu ekipten şüpheleri var. Kiminle konuşup ABAD ve AİHM’de görüşülen davaları ve bu davalarla ilgili “Hukuk Ekibini” sorduysam ağız birliği etmişçesine, “Hukuk Ekibini”nin iyi olmadığından ve davaları kaybetmek için özel olarak seçildiğinden bahsetmektedirler.


Bu davaların sonuncusu da SOFİ DAVA’sı


Sofi davası ile ilgili Sofi ailesinden aldığım yazı aynen aşağıdaki gibi.


“Bizim dava için katkılarınızdan dolayı çok teşekküur ederiz. Maalesef bu da KKTC CB ve Hukuk Ekibinin insafına kalmış gibi bir durum. Cevap da vermiyorlar!
Bizim şahsi ve dava olarak içine itildiğimiz durum kullar başına!
Bu konuların biri çözülse yol ayrımı olacak.”


Rumlar Hükümeti hiçbir yasal dayanağı ve “Kamu menfaati” olmadan el koyduğu Sofi ailesine ait taşınmaz mal ile ilgili olarak Sofi ailesinin yaptığı tüm itirazları dikkate almayınca, Sofi ailesi de konuyu AİHM’ye taşımıştı.


Rum Hükümeti yerel emlak piyasası uyarınca Sofi ailesine tazminat ödemek istemediği ve söz Türk malını üç kuruşa kapatmak amacı ile gene bildik yollardan bu davaya müdahale etmiş, önce yıllarca  gün verilmemesi sağlamıştı. Şimdi de  davanın Kıbrıs Rum Mahkemelerinde görüşülmesi amacı ile başvuruyu iptal ettirmiş ve “İç hukuk yollarının aranması” gerekçesi ileRum mahkemelerine gönderilmesini sağlamış.


Hangi Türk 1963 yılından beridir, yani son 46 yıldır Rum Mahkemelerinde dava kazandı ki, Sofi ailesi de kazanacak.


Sanırım konuya ve Hukuk ekibine ciddi bir şekilde el atılmasının zamanı gelmiştir.

4 Temmuz 2009
Sofi davası da çıkmazda için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Medyayı doğru okumak

Medyayı doğru okumak

Gerçekleri öğrenmek istiyorsak “Medyayı Doğru Okumayı” öğrenmeliyiz.

Medyadaki haberlerin hangisinin doğru, hangisin yanlış olduğunu anlayabilecek tekniklere sahip olabilmek, olayları doğru bir şekilde algılamamıza ve anlayabilmemize çok yardımcı olacaktır.


Belki de bu kavramı Amerika Birleşik devletlerinde olduğu gibi daha ilkokullardan başlamak üzere okutulacak dersler arasına koymalıyız.


Çocuklarımız ve gençlerimiz, şimdilerde yetişmek aşamasında olan geleceğin yöneticileri bu konunun veya bu kavramında diyebiliriz, eğitimini almalı.


Her yazılana inanmak yerine, yazılanların doğruluğunu araştırmak yetisine sahip olmalılar.


Manipüle edilmiş bilgilerden, yapay olarak yaratılmış haberlerden uzak durabilmeyi öğrenmeliler, her yazılana körü körüne inanmak zorunda olmadıklarının bilincinde olmalılar.


Geçmiş yıllarda medyada yer alan ve özellikle de “manipüle edilmiş” veya okuyucuların körü körüne inanmasını sağlayacak şekilde hazırlanmış haberler, gerçekten de görevlerini layıki ile yerine getirmişlerdi.


Bunun en güzel örneği Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in kötü adam olduğu imajının dünyaya başarılı bir şekilde yayıldığı haberi idi.


Buna karşın aynı yılarda yer almasına rağmen hiçbir medya kuruluşu dönemin ABD Dış İşleri bakanı Madlen Albright’ın önerisi ile BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan bir karar ile Irak’a korkunç bir ambargo uygulandığını ve bu ambargonun neredeyse bir milyon Irak’lının ölmesine neden olduğunu yazmadı veya yazamadı.


ABD’nin Irak’a saldırısında kullanılan radyoaktif kimyasallara bulanmış mermilerin, neredeyse bir milyon Irak’lının kan kanserine yakalanmasına neden olduğuna ve Irak’a uygulanan ambargo nedeni ile de hiçbir zaman kan kanserinin tedavisinde kullanılan çeşitli ilaçların aynı anda birbirlerini tamamlayıcı ilaçlar serisi olarak Irak’ta bulunabilmesine engel olduğuna kimse değinmedi.


Silahlarla öldürülen insanlar medyada yer alırken, ambargo nedeni ile çaresizlik içinde ölenler, perde arkasında kaldı.


Gerçekte de hiç birimiz bu gerçekleri bulmak zahmetine katlanmadık.


Kuzey Kore’nin nükleer deneme yapması nedeni ile günümüzde tüm batı medyası, bir diğer tanımla da dünyadaki tüm ajanslara haber kaynağı görevi yapan  medya Kuzey Kore’yi “Tehlikeli ülke” olarak bizlere tanıttı.


Tehlikeli ülke, Terörist ülke gibi tanımlar takıldı Kuzey Kore’ye ve hepimizin gözünde öcü durumuna sokuldu bu minik ülke.


Gerçekler öylemi acaba?


Hiçte öyle değil.


Kuzey Kore’nin silahlanmaya ayırdığı parasal miktara “1 Birim” değerini biçersek, Kuzey Kore’nin hemen güneyindeki Güney Kore’nin, yani hepimizin bildiği “Kore”nin silahlanmaya ayırdığı pay tamı tamına “30 Birim”, biraz doğusundaki Japonya’nın  silahlanmaya ayırdığı pay tamı tamına “45 Birim” ve dünyanın jandarmalığına soyunmuş ABD’nin silahlanmaya ayırdığı pay tamı tamına “300 Birim”.


Şimdi lütfen çıksın birisi ve bana desin ki “Kuzey Kore” bir “Terörist ülke”dir ve ben de ona bu rakamları okuduktan sonra inanmış olayım.


Hemen güneyindeki Kore, Kuzey Kore’nin 30 misli, Japonya’nın 45 misli ve ABD’nin de 300 misli Terörist devlet olması gerekmektedir eğer silahlanmaya ayrılan para baz olarak alınırsa.
 
Birileri kendi çıkarları doğrultusunda bizlere, yani dünyanın kamu oyunu oluşturan tüm insanlara, bilerek  ve isteyerek “Yanlış Bilgiler” enjekte edilmesini sağlamaktadır.


Sırada İran var.


İran ile ilgili olarak uzun zamandır “Terörist Devlet” olduğu bizlere aşılanmaktadır.


Artık emin değilim İran’ın “Terörist Devlet” olup olmadığına.


İran’ın ekonomik durumunu ve sosyal durumunu iyice çok yönlü olarak incelemeden İran konusunda bana enjekte edilmek istenen bilgileri almayacağım.

1 Temmuz 2009
Medyayı doğru okumak için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar