Belli ki BM’de ve AB’de yıllarca Türkiye aleyhine sürmüş olan olumsuz denge yavaş yavaş değişmeye ve Türkiye lehine dönmeye başladı.
BM’nin adada görev süresi 15 Aralıkta bitecek olan UNFICYP’in görevinin uzatılıp uzatılmaması için Güvenlik Konseyine sunacağı rapor bu sefer çok farklı. Farklılık konuya ve olaylara yaklaşımda aslında.
Aynı şekilde Rumların bir kaşık suda fırtına koparmak için aylardır hazırlandıkları Türkiye’nin AB üyelik sürecinin gözden geçirilmesine ilişkin Karar’ın açıklanan taslağında bırakın fırtınayı, kaşık bile yok.
Her iki rapor da Rumlar da düş kırıklığı yaratırken, Türkiye’ninde artık dünya konjonktürü içinde çok önemli bir yere sahip olduğunu gözler önüne serdi.
Belli ki Rumlar çok güvendikleri ve sırtlarını iyice dayadıkları AB içinde istedikleri gibi at oynatamıyorlar artık.
Kara taslağının son şeklinde Türkiye’ye Limanlar konusunda yaptırım uygulanması ve bu nedenle de cezalandırılması mantığı yok.
Rumlar hem yaptırım istiyorlardı hem de Türkiye’ye ceza verilmesini. Ve son haftalar içinde perde arkasında yaşanan gelişmeleri farkedince de gidişatı durdurabilmek için hiç kimse yanımızda olmasa bile biz korkmadan “Veto” hakkmız kullanırız dediler ama, belli ki pekte takan olmadı.
Son Karar Taslağında Komisyon’a AB’nin ve üyelerinin 21 Eylül 2005 tarihli açıklamasında ve daha sonraki yıllık raporlarında yer alan konulara atıfta bulunma çağrısı yapılırken, “şimdi Türkiye AB müzakerelerinde daha fazla gecikme olmadan ilerleme bekleniyor’”denilerek, Rumların dört gözle bekledikleri ve perde arkasında da canla başla çalıştıkları yaptırımların uygulama tarihi, çıkmaz ayın son çarşambasına atıldı. Üstelik limanlarını açmamasının bir bedeli de olamayacak artık.
Yani Türkiye 17 Aralık 2004 Başkanlar Zirvesinde ve 3 Ekim 2005 tarihinde imzalanan AB-Türkiye Katılım müzakere çerçeve belgesinde yer alan deniz ve hava limanlarını Rum bayraklı gemi ve uçaklara açması yaptırımı aynen Kıbrıs Rum Cumhuriyetini tanıması koşulu gibi katılım gününe kaldı. Bundan böyle Rumlar ikide birde ulu orta masaya koydukları “Türkiye limanlarını açsın açmazlarsa müzakereler durur” şantajını da kullanamayacak.
İşin ilginç tarafı, Yunanistan Türkiye’ye yaptırımlar konusunda ağzını bile açmadı.
Karar da her ne kadar “Konsey’in 11 Aralık 2006 tarihli kararlarına tabi olduğu” tanımlaması dolayısı ile 2006 yılında limanların açılmaması nedeni ile dondurulmıuş olan 8 müzakere başlığının açılmayacağını ima ediyorsa da, 1 Ocak’tan itibaren AB Başkanlığını devir alacak olan İspanya pek bu düşüncede değil.
Karar taslağı ile ilgili olarak Pazartesi günü yapılacak olan AB Dışişleri Bakanları (COREPER) toplantısında Rumların bir takım zorluklar çıkarmak isteyecekleri kesin. Karar taslağında Türkiye’ye Kıbrıs sorununun çözümüne aktif katkı koyması yönünde yalnızca “sözlü ve rica” şeklinde bir çağrı var.
Bu çağrıda Türkiye’den, Kıbrıs sorununa BM çerçevesinde onurlu, kapsamlı ve yaşayabilir, Güvenlik Konseyi kararlarına ve AB’nin üzerine bina edildiği ilke ve değerlere uygun bir çözüm bulunması hedefiyle yürütülmekte olan müzakereleri, kapsamlı bir çözüm yönünde olumlu ortam yaratılmasına yardımcı olmak amacıyla bazı somut adımlar atması da dahil, aktif şekilde desteklemesi istenmekte. Bu nedenle de Türkiye bu konuda somut ve Rumları da iyice köşeye sıkıştıracak adımlar atabilm ek için Cumhurbaşkanı Talat ve Dışişleri Bakanı Özgürgün ile bir değerlendirme toplantısı yaptı ve atılacak adımları belirledi.
COREPER topalntısında evvel veya aynı gün bu adımların açıklanacağından veya basına sızdırılarak Rumlara son pasifize edileceği darbeninde vurulacağı iyice belli oldu.
Belli ki dengeler iyice değişmiş artık. Türkiye Kıbrıs konusunda ipleri iyice ele almış ve oyunu kendi kurallarına göre oynuyor ve de oynatıyor.
Yunan veya Rum kargo gemileri, Yunan Deniz Kuvvetlerine bağlı askeri nakliye gemileri ve tank çıkarma gemileri, YUNANİSTAN SİLAH SANAYİ ŞİRKETİ ve Yunanistan’da faaliyet gösteren PİRKAL cephane fabrikasında üretilen RMMO’nun gereksinimi olan bazı silah ve cephaneleri yıllardır Yunanistan’dan Güney Kıbrıs limanlarına taşımakta.
Bunun sonucu olarak RMMO, ada’da muhtemel bir çatışma öncesi günlük, aylık ve üç aylık temel silah ve cephane stoklarını daha 1998 yılında tamamladı.
Yunanistan’da üretilen ve RMMO’ya sevkedilen söz konusu cephane, silah ve harp araçları Baf, Poli (Eski Baf), Lefkoşa, Larnaka, Limasol ve Poyraz Burnu’ndaki (Cape Greko) depolarda saklanıyor. Bu depoların yer seçimi ise Türkler tarafından gerçekleştirilecek bir saldırıya göre tespit edildi.
1999 yılında Türkiye’deki bazı yoğun yerleşim yerlerini vuracak şekilde sipariş edilen ve parası peşin yatırılan S300 PMUI FÜZE SİSTEMİ, Türkiye’nin yoğun baskısı sonucu adaya gönderilemedi ve Rodos adasına konuşlandırıldı.
2003 yılında Rum Milli Muhafız Ordusunun saldırı gücünü arttırmak için MİLAN füzeleri satın alındı.
18 Aralık 2007 tarihinde S300’leri adaya getirebilmek için defalarca yapılan girişimler sonuç vermeyince de karşılığında TOR-M1 Kısa Menzilli Top ve Slovak yapımı 155 mm. Zuzana Toplar alınarak, S300 füzeleri Yunanistan’a devredildi.
2008 yılında NORINCON isimli Çin devlet şirketine 84 adet 155’lik top satın alınması için sipariş verilmiş ve sözleşmenin dahi imzalanmış olmasına rağmen Türkiye’ nin baskısı sonucunda bu sipariş Pekin Hükümeti tarafından iptal edildi.
Silahlanma konusunda hiç boş durmayan Rumlar 2009 Bütçesine silahlanma için 368,600,000 Avro koydular ve 2009 yılı içinde de Rusya yapımı 42 adet T-80 tankı, TOR M2 uçaksavar füze sistemleri, KORNET tanksavar füze sistemleri ve askeri nitelikli 3 adet helikopter sipariş ettiler.
Bu siparişleri kesinleştikten sonra da askeri uçak ve helikopterlerin inişi için seyyar aydınlatma sistemleri, tam teçhizatlı seyyar hastane ve Rum komando kuvvetleri için de Commando tipi 60 milimetre çapında havan topu ve mermilerinin sipariş çalışmalarını başlattılar.
Geçmiş yıllardaki askeri tatbikatlarında Kıbrıs`ın kuzeyini nasıl ele geçirebileceklerinin provasını dahi yapmış olan Rumlar, kişi başına silahlanmada Avrupa Birliği(AB) ve dünya sıralamasında üst sıralarda yer alıyorlar.
Cenevre Uluslararası İlişkiler Akademisi’nin yayımladığı 2009 silah izleme raporuna göre, küçük ve hafif silah ithalat eden devletler sıralamasında Güney Kıbrıs, ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından üçüncü sırada yer alıyor. Dördüncü sırada ise Almanya var.
Kıbrıs Rum Yönetiminin silahlanma konusundaki girişimlerine ilaveten çatışma anında yaklaşık 94,000 kişiyi birkaç saat içinde organize bir şekilde silahlı olarak toplayabilecek ve daha evvelden belirlenmiş mevzilere sevk edebilecek bir sistemi mevcuttur.
Bu amaçla evlerinde yeterli silah ve söz konusu silahın mermilerini bulunduran ve RMMO’da askerlik hizmetini tamamlamış 60,000 adet İHTİYAT askeri;
Her koşulda tepeden tırnağa silahlı 2 dönem, toplam 24,000 adet RMMO askeri;
1960 Anayasasına göre sayıları 900 olması gerekirken 1,500 olan Yunanistan’dan gelen Yunan Alayı (ELDIK) mensupları; ve
Yunanistan’dan gelen ve sayıları 2009 yılında 20,000’ini bulan Paralı askerler’le birlikte seferi haldeki Rum Silahlı Kuvvetleri toplamda 94,000 kişilik bir saldırı gücünü oluşturmaktadır.
Kıbrıs sorununa çözüm bulunması amacıyla BM Genel Sekreteri`nin iyiniyet misyonu çerçevesinde liderler arasında tam teşekküllü görüşmeler sürerken, Rum Yönetiminin perde arkasından Rum Milli Muhafız Ordusu’nu (RMMO) durmaksızın silahlandırmaya devam ederek adada saldırıya yönelik bir savaş gücü yaratma çabası içinde olduğu yukardaki rakamlarla apaçık ortada.
Tüm bu bulgulardan sonra merak ettiğim bir kaç konu çıktı ortaya;
Birincisi Rumların bu denli yoğun bir şekilde kime karşı silahlanmakta olduğu. Bize, yani Türklere karşı mı yoksa Afrika veya Ortadoğu’dan gelebilecek bir saldırıya karşı mı.
İkincisi Rumların silahlanmaya ayırdıkları bu parayı nereden buldukları. Rum tarafında gerçekleşen her faturalı satışın %6’sı RMMO’ya gitmektedir. Son altı yılda Kıbrıslı Türklerin Rum tarafında yaptıkları kredi kartlı ve nakit alışverişden RMMO’ya giden para yaklaşık yirmi milyon Avro civarında olduğuna göre bu silahların bazılarını zamanı gelince bizleri öldürsünler diye RMMO’ya biz mi hediye ettik.
Üçüncüsü ise adada 1974 yılından beridir barışı sağlayan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir gün bu adadan gitmesi durumunda Rumların bu askeri gücünün ve silahlarının nereye gideceği veya ne olacağı.
Herhalde evdeki silahlarının içine çiçek ekmeyeceklerdir 1963-1974 döneminde yaşadığımız karanlık yıllarda olduğu gibi….