Rum Dış Siyaseti Yalpalıyor

Rum Dış Siyaseti Yalpalıyor
Marcoullis ve Netanyahu

Marcoullis ve Netanyahu

Çok taraflı ilişkiye dayalı Rum politikası ve siyaseti yalpalamaya başladı.

Solcu AKEL’in ve AKEL’in ruhani lideri Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın Dış Siyaset kavramı ve uygulamaları ile bir “Helen Milliyetçisi” olan DIKO kökenli Rum Dış İşleri Bakanı Dr. Kozaku Erato Markullis’in dış siyasetteki uygulamaları çatışıyor.

Bu çatışma sarsıntıyı ve yalpalamayı da birlikte getirdi.

Rumların İsrail devleti ile başlattıkları “düşmanınım düşmanı benim dostumdur” ilkesi doğrultusundaki stratejik ilişkileri, son 60 yıldır Arap ülkeleri ile bağlantısızlar grubu içinde sürdürdükleri dostluğu tehlikeye atmak üzere.

Özellikle dün Kıbrıs’ı ziyaret eden İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Larnaka Havaalanı’nda Dışişleri Bakanı Erato Kozaku Markulli kendisini beklerken -bir oldubittiye getirerek- Baf’taki Andreas Papandreu Hava Üssü’ne inmek istemesi Arapları bayağı kızdırdı.

Zira İsrail Başbakanının askeri bir üsse inmek istemesi, Kıbrıs ve İsrail arasındaki, bugüne kadar sınırlı olan ilişkilerin petrolden ziyade askerî bir istikamete yöneldiğini işaret ediyor.

Kıbrıs Rum Yönetimi Arapları karşısına almamak için Bizans’tan beri sürdürdükleri ikiyüzlü politikayı devam ettirmek zorunda kalacak.

Zaten bunun zeminini de hazırladılar ve dün İsrail’e göstermelik bir siyasi protestoda bulundular.

AKEL dün, İsrail’de yürürlükte bulunan “idari tutukluluk yasasını” insanlık dışı ve yasadışı olarak niteleyerek İsrail cezaevlerinde tutuklu bulunan Filistinli siyasi tutukluların derhal salıverilmesi talebinde bulundu.

BM’ye, AB’ye ve diğer ülkelere de, derhal bu yönde inisiyatif alma çağrısında bulunan AKEL, Filistin’deki İsrail işgalinin ve işgalin oldubittilerinin ortadan kaldırılması, 3 Haziran 1967 sınırlarına sahip, başkenti Doğu Kudüs olacak Filistin devletinin tesisini gündeme getirecek gerçek barış çabaların başlaması çağrısını yaptı.

Aklınca AKEL, yayımladığı bu bildiri ile İsrail’in yıllardır savunduğu tezlerine karşı çıkıp Filistinlileri savunarak Arapların sempatisini kazanacak!

Arap ülkelerinin bu aldatmacayı yutacağını pek sanmıyorum.

Arap ülkeleri zaten Kıbrıslı Rumlara ve Hristofyas’a Suriye konusundaki tutumundan dolayı da kızgın.

Tam bir ikiyüzlü politika uyguluyor Rum Yönetimi Suriye konusunda.

Rusları kızdırmamak ve BM Güvenlik Konseyinde desteklerini kaybetmemek için AB’yi karşısına almayı tercih eden Rum Yönetimi AB’nin mevcut Suriye hükümetine silah gönderilmemesi kararına rağmen geçen ay silah ve cephane yüklü bir Rus gemisinin Suriye’deki Esed Yönetimine gitmesine izin verdi.

Şimdi Avrupa Parlamentosundaki Liberaller ve Yeşiller grupları, mühimmat yüklü Rus gemisinin, silah ambargosunun bulunduğu Suriye’ye ulaşması konusundaki icraatlarından dolayı Güney Kıbrıs hakkında araştırma açılması ve yaptırım uygulanması girişimi başlattı.

Buna ilaveten Rum tarafında yaşayan Suriyeli cemaati başkanı Ahmad Rahban, Hristofyas hükümetini, “büyük miktarda kredi aldığı Rusya ile ilişkilerini bozmamak için bu ülkenin her dediğini yapmak ve Suriye yönetimine destek vermekle” suçlayarak şikayetlerini tüm Arap liderlere iletti.

Ahmad Rahman yazılı şikayetinde, söz konusu geminin Suriye’ye vardıktan sonra Suriye ordusunun gemiden çıkardığı silahlarla Suriye halkına yönelik bombardıman yaptığını ve Esed Rejimi tarafından bir hafta içerisinde 600 sivilin öldürüldüğünü belirtti.

Rumların İsrail ve Suriye yanlısı politikaları, gerek Avrupa Birliği ile gerekse de Arap ülkeleri ile olan ilişkilerini uzun vadede zedeleyecek, Türkiye-AB ilişkilerinde elini zayıflatırken Kıbrıs Müzakerelerinde de kendilerini bayağı sıkıntıya sokacak.

KKTC Dışişleri Bakanlığı ile TC Dış İşleri Bakanlığı ve son yıllarda büyük atak gösteren Türk diplomasisi bu fırsatı çok iyi değerlendirebilecek güçte ve yapıda.

Tüm dost ülkelerle birlikte harekete geçmenin tam zamanı.

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

17 Şubat 2012

16 Şubat 2012
Rum Dış Siyaseti Yalpalıyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Pet City ve Rapidark

Pet City ve Rapidark
Rapid Arc by Ata ATUN

Rapid Arc by Ata ATUN

Bu kelimeleri ilk duyduğumda ev hayvanları için bir şehir kuruluyor veya da ev hayvanları için bir bakım merkezi yapılıyor sanmıştım. Elbet bir gün o da olacak ama bu “Pet City” ile “Rapidark” başka şeyler.

Ben yazılışını kafamdan, duyduğum gibi yazdım ancak doğru yazılımı PET + CT ile RAPID ARC.

PET+CT “Pozitron Emittion Tomography + Computerized Tomography” kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.

RAPID ARC ise “Hızlı Dönüş”ün İngilizcesi ve dünya’nın en hızlı radyasyon tedavisi verebilme özelliğine sahip teknolojinin adı.

Son 10 yılın sağlık alanındaki en büyük buluşu.

Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Radyo Terapi merkezinde, radyasyon tedavisinde kullanılan bir aygıt bu.

Buna bir aygıt demek mi doğru, yoksa bir “Android” demek mi pek de emin değilim.

Birbirlerini tamamlayan iki akıllı makine bunlar. Bunlarda radyasyon hiç yok. Elektrik düğmesi açılınca tedavi ve ışıma işlevi başlıyor, düğme kapatılınca son buluyor.

Bu “android”in en büyük özelliği, verilen adrese en kısa sürede radyasyon yani ışın tedavisini uygulayabilme yetisi.

Verilen adres derken; cihaz ışınlarını sadece ve sadece vücuttaki tümörün üzerine yönlendiriyor ve başka hiçbir hücreye, yere ve organa ışınlar ulaşmıyor.

Hasta yatıyor. Vücudunun neresine tedavi uygulanacaksa, (başı, beli, dizi veya neresi ise) o yerin kalıpları alınarak hareketsizliği ve –her seferinde- aynı pozisyonu alması sağlanıyor.

Bu nedenle de hastalar Rapid-arc cihazı sayesinde minimum radyasyona maruz kalıyorlar, dolayısıyla radyasyon etkilerini de en az seviyede hissediyorlar.

Cihazın değeri 4 milyon Avro. Bakımı ise yıllık 250 bin TL.

Bu nedenle Kıbrıs adasında sadece Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde var bu akıllı aygıttan.

Rum tarafında yok.

(Rum tarafı bu konuda Türk tarafından 2 adım geride. Hastalarını İsrail’e veya Atina’ya gönderiyor.)

Türkiye’de ise sadece Cerrahpaşa’da ve Acıbadem hastanesinde var. Her ikisinin de devreye girmesi Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden sonra oldu.

Eskiden hasta bir odaya alınırdı ve tedavisi 10-35 gün arası bir zaman sürerdi. Hastanın her gün tedaviye gidip gelmesi ve her gün aynı yere, aynı pozisyonda uzanması gerekmekteydi.

İki jenerasyon yani 20 yıl evvelki teknikte hastanın kübik olarak, yani bir tavla zarının 4 yatay yüzeyi gibi 4 görüntüsü alınırken, 10 yıl evvelki teknikte küresel yani 3 boyutlu görüntü alımına geçildi. Küresel teknikte hastanın nefes alması ve yatış tarzına göre tümörü saptamadaki yanılgı payı 2-3 cm kadar indi.

Bu son teknoloji ile insan vücudu içinde yer alan bir tümörün yeri milimetrik olarak tespit edilmekte ve yer tespitindeki yanılgı payı da yok denecek kadar az. Yani en büyük yanılgı payı, 1-4 mm arasında.

Adı “Multi Leaf Collimator” yani “Çok Yapraklı Işın Sınırlayıcı” olan aygıt da tümörün şeklini tam olarak yaratmakta.

Tedavinin başlangıcında öncelikle bir “Tanı Filmi” çekiliyor ve tümör ile bölgenin 3 boyutlu bir resmi oluşturuluyor. Makine bir tedavi yöntemi tanımlıyor ve uzman doktor bu yöntemi inceleyerek giriş-çıkış açıları ile tümöre ne kadar süreli hangi doz’da ve güçte ışın verileceğini belirliyor. Makine nokta atışına kısıtlanıyor ve tedavi planına göre milimetrik olarak tümörün yeri belirleniyor ve üzerine saldırılıyor.

Makine o denli hassas ki, doktor tarafından yapılan plana göre tümörün tam üst kısmına örneğin 100 birimlik ışın verirken yan yüzüne 50 birimlik, alt kısmına 35 birimlik verebiliyor.

Bu yöntem ve şekille de tümöre gerektiği kadar ışın verilirken, çevresindeki sağlıklı dokuya ise hiç ışın verilmeden tedavi sürdürülüyor.

Tedavi ve tedavi sonrası yaşam kalitesini yükseltmesinden dolayı da “Precise Treatment” yani “Doğru ve Kesin Tedavi” diyorlar bu cihaza.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

15 Şubat 2012

14 Şubat 2012
Pet City ve Rapidark için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Türkiye Oyunu Bozdu

Türkiye Oyunu Bozdu
Ercan Havaalanı ve Yollar by Ata ATUN

Ercan Havaalanı ve Yollar by Ata ATUN

Arşivlerin uçsuz bucaksız dünyasına girmek ve araştırma yapmak beni bilgiye ulaştırmanın yanında çok da mutlu eder.

Orada yaşayan ve keşfedilmeyi bekleyen bir dünya vardır sanki.

Birileri gelse de kapımı çalsa diye sabırsızca beklediklerine inanırım.

İçi bilgi yüklüdür arşivlerin.

Kendimi kaybederim o bilgi denizinde.

18 Kasım 1983 tarihli ve 541 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı ile ilgili bir araştırma yaparken çok ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü bulgulara, savlara ve uzun vadeli planlara rastladım.

Meğer bizi düşünen ne kadar da çok insan varmış!

Hiç haberimiz olmamış maalesef.

Olsaydı çok daha iyi olurdu. En azından kötülüğün nereden gelebileceğini kestirebilirdik.

15 Kasım 1983’de, yani KKTC ilan edildiği gün Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Spiros Kyprianou Bakanlar Kurulunu ve Danışmanlarını toplamış, Kıbrıslı Türkleri 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinden ayrılmak istedikleri için cezalandırma kararı almışlar. Hedeflerinin içine Türkiye’yi de cezalandırmayı koymuşlar.

Fırsat bu fırsattır, ‘Türkiye’yi 20 Temmuz Barış Harekatını gerçekleştirdiği için cezalandıramadık, şimdi aleyhlerine karar çıkartalım ve bu kararı uygulayalım’ ın hesabını ve planını yapmışlar.

Kyprianou’nun talimatı ile Rumların BM Daimi Temsilciliği derhal devreye girmiş.

Aslında devreye giren şahsen Rumların BM Daimi Temsilcisi değil, temsilcilikte görevli Dr. Erato Kozakou−Marcoullis. 1979 yılında Helsinki Üniversitesinde Doktorasını tamamladıktan sonra sıcağı sıcağına Kıbrıs Rum Dış İşleri Bakanlığına girmiş ve bir sene sonra da 1980 yılında Kıbrıs Rum Dış İşleri Bakanlığının Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde görev yapmak üzere New York’a gönderilmiş.

Bayan Marcoullis büyük bir aşkla ve şevkle sarılmış Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri cezalandırmak işine. Madem Türkleri silahla cezalandıramadık, politik olarak yok edelim fikrini kendine hedef edinmiş ve çalışmalarını başlatmış.

Sırası ile önce Güvenlik Konseyinde görev yapan Rus ve Çin Büyükelçileri ile ondan sonrada ABD Büyükelçisi ile görüşmüş. “İşgal ve istila” masalını KKTC’nin ilanı ile birleştiren hikayesini anlattıktan sonra da Fransız ve İngiliz Büyükelçilerle görüşmüş. Ardından geri kalan BM GK geçici üye ülkelerin Büyükelçileri ile…

Hepsine de bunun bölücülük olduğunu, 1977’den beridir adada Federal bir devletin kurulmasının müzakere edildiğini ve adanın 2 ayrı devleti kaldıramayacağını söyleyerek, ilan edilmiş olan KKTC’nin ambargolar altına alınarak dünyadan soyutlanması kararının alınmasını talep etmiş.

Bu şekilde kısa bir zaman dilimi içinde, bu karar ile adeta bir açık hava hapishanesine dönüştürülmüş ve dünya ile ilişkileri kesilmiş olan Kıbrıs’ın Kuzey Bölgelerinde yaşayan Kıbrıslı Türkler, parasızlıktan, pulsuzluktan, açlıktan, işsizlikten ve karanlık bir gelecekten bunalarak Kıbrıs Rum tarafının idaresine geri dönmeyi isteyeceklermiş. Bu süreç içinde de Türkiye’yi istemeyip adadan gitmelerini talep edeceklermiş. Böylece Kıbrıslı Türklere politik ambargo uygulayarak egemenlikleri altına alacak, silah kullanmadan da adanın kuzey topraklarından Türk askerini atarak tüm adaya tekrar sahip olacaklarmış.

Ama Türkiye Cumhuriyeti, adada yaşayan Kıbrıslı Türkleri sahiplenerek ve adanın kuzeyinde her tür yatırımı yapıp, alt yapıyı da geliştirip, güncelleyince bu kararın artık bir hükmü ve yaptırım gücü kalmamış.

Türkiye, KKTC’ye yani Bayan Markulli’nin tanımı ile Kıbrıs’ın kuzey topraklarına, bu insanlığın yüz karası 541 sayılı karar uyarınca hiç yatırım yapmasaydı ne olurdu diye düşündüğümde, gözümün önüne tamı tamına bir üçüncü dünya ülkesinde yaşanan hayat tarzı geldi.

Halkın yüzde 50’sinden fazlasının işsiz ve fakir olduğu, gelecek güvencesi olmayan bir halkın yaşadığı, daracık bakımsız yollarda külüstür arabaların dolaştığı, nenemin zamanından kalma bir gün gelip üç gün gelmeyen elektrik sisteminin olduğu, öğrencilerin dökülen okullarda, imkansızlıklar içinde eğitim gördüğü, benzinin neredeyse karneyle satıldığı ve dükkanlarını içinde izolasyonlardan dolayı mal yerine farelerin dolaştığı bir ülkeydi gözümün önüne gelen.

Aynen Kıbrıs Rum Yönetiminin şimdiki Dış İşleri Bakanı Bayan Markulli’nin planladığı gibi bir ülke…

Anlaşılan Türkiye, 541 numaralı kararın özünü maalesef bozmuş, Rumların özene bezene kurguladıkları planın da hedefini şaşırttırmış.

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

http://twitter.com@ataatun

13 Şubat 2012

13 Şubat 2012
Türkiye Oyunu Bozdu için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

KKTC’den Pakistan Senatosu’na Kutlama

KKTC’den Pakistan Senatosu’na Kutlama
Ay Yıldızlı Bayraklar by Ata ATUN

Ay Yıldızlı Bayraklar by Ata ATUN

Ata Atun, Pakistan Senatosu Başkanını Kutladı

 

Yakın doğu Üniversitesi “Stratejik ve Enerji Politikaları Araştırma Merkezi” Başkanı Prof. Dr. Ata ATUN, Pakistan senatosu Başkanına, Senatonun Dış İlişkiler Komitesinin 1 Şubat 2012 tarihinde kabul ettiği, 26 Şubat 1996 tarihinde, Rus askeri birlikleri tarafından takviye edilen  Ermeni ordusunun Dağlık Karabağ’daki Hocalı şehrinde  kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan masum ve korumasız Azerbaycan Türklerine uyguladığı “Soykırım”ı kabul eden ve kınayan kararı nedeni ile kutlama yazısı gönderdi.

Prof. Dr. Ata Atun yazısında, Senato Başkanı Farooq Hamid Naek’i, Senatonun Dış İlişkiler Komitesi üyesi Senatör Haji Ghulam Ali tarafından Pakistan İslam Cumhuriyeti Senatosuna sunulan ve Senato tarafından oy birliği ile kabul edilen 26 Şubat 1996 tarihli Hocalı katliamı ve Soykırımını kararını kutladı.

 

HE Farooq Hamid Naek

Chairman of Senate

Islamic Republic of Pakistan

February 12, 2012

His Excellency Mr. Farooq,

 

I humbly request the acceptance of my gratitudes and congratulations  to You, to the members of the International Relations Committee of Senate and  to citizens of Pakistan Islamic Republic for the resolution adopted on February 1, 2012 by the International Relations Committee of the Senate, recognizing and condemning officially the occupation of Azerbaijani territories by Armenia and the genocide committed by Armenian armed forces in the Azerbaijani town of Khojaly on February 26, 1992 against civilian population.

 

Yours sincerely.

Prof. Dr. Ata ATUN

President of the Strategical and Energy Politics Research Center of Near East University

GSM: 0533 881 1111

email: ata.atun@atun.com

Web: http://www.ataatun.com

Twitter: @ataatun

12 Şubat 2012
KKTC’den Pakistan Senatosu’na Kutlama için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kamuda Reform Kaçınılmaz Oldu

Kamuda Reform Kaçınılmaz Oldu
KKTC Amblemi by Ata ATUN

KKTC Amblemi by Ata ATUN

Kamunun “Reform” istediği kesin.

Kamunun “disiplin altına alınması” gerektiği kesin.

Atsanız atamadığınız, satsanız satamadığınız, iş yapar gibi gözüken ama gerçekte hiçbir iş üretmeyen memurlarla ve kamu çalışmasını düzenleyen mevcut yasalarla hiçbir yere varılamayacağı da kesin.

Bu nedenle de devletin icraatlarının büyük bir bölümü verimli değil.

Memurlarımız halkımıza hizmet veremiyor. Tam tersine memurların yapması gereken işleri halkımız bizzat kendisi yapıyor,  işlerinin devlet dairelerinde sonlandırılabilmesi için canla başla çalışıyor ama ayın sonunda da maaşı alan, halka zorluk çıkaran ve işini yapmayan “sorumsuz” memur oluyor.

Her gün en azından 4-5 kişi devletle yaşadığı sorunlarının halli için bana gelir. Kimi yardım ister, kimi de akıl danışır.

Sorunların çoğunun kökeninde işini savsaklayan, vatandaşa hizmet etmek istemeyen, kendini haklı çıkarmak için vatandaşı suçlu çıkarmaya çalışan “sorumsuz” memurlar yatmakta.

Sosyal sigortadan emekli olmuş bir vatandaşımız bana geçen gün acı acı dert yandı.

“30 yıl hiç aksatmadan prim ödedim, emekli oldum. Yaşlılık yıllarımda şeker hastası oldum ve devlet hastanesine gittim. Doktor bana 2 aylık her 10 günde bir vurulmak üzere 6 adet insülin iğnesi yazdı. Gittim ilaçlarımı almaya, oradaki memur elimde ilacım az, sana sadece 1 tane verebilirim, 10 gün sonra gene gel, 1 tane daha al dedi ve elimdeki reçeteyi aldı.

10 gün sonra 2. insülinimi almaya gittiğimde,  sıraya gir doktor seni görsün, sana gene 6 tane yazsın gel ben sana 1 tane vereyim yanıtını vererek beni sıraya girmeye zorladı dedi.

Saatlerce bekleyip muayene olduktan sonra gene gittim insülinlerimi almaya. Gene bana 1 tane verdi, reçeteyi aldı ve 10 gün sonra gel dedi.

Benim her 10 günde bir Lefkoşa’ya hastaneye gidip sabahtan öğlene sıra bekleyip muayene olmaya sonra da doktor tarafından yazılan 2 aylık ilaç reçeteme karşılık 1 tane alıp 10 gün sonra gene yollara düşmeye ne param var ne de mecalim. Ya oradaki sorumlu ben gittikten sonra 5 tane insülini günü geldikçe alıyor ve satıyor, ya da zamanında ilgili kişileri uyarmadığı için gerçekten de insülin eksikliği çekiliyor. Her iki durumda da ilgili memur ve ilgili birim görevini tam olarak yapmıyor, biz vatandaşlara hizmet vermiyor ama ay sonunda da maaşlarını sanki kamuya hizmet vermiş gibi tam ve eksiksiz alıyorlar” diyerek sitemini ve düş kırıklığını bana iletti.

İhtiyat Sandığında geçen bir olayı duyduğumda ise tüylerim diken diken oldu. Böylesi bir kötülüğü bir işverene düşman bile yapmaz diye düşündüm.

Faaliyetine son veren bir şirketin tahliye ettiği bir dükkanı kiralayan bir işletmeci, eski iş yerinin yaptığı aynı iş sahasında yeni bir iş başlatınca başına gelmedik iş, çıkarılmadık sorun kalmamış. Devletle olan bir işi nedeni ile “borcu Yoktur” kağıdı almak için gittiğinde eski iş yerinin 10 sene önce çalıştırdığı personeline ait ihtiyat sandığı borçları önüne konmuş ve ödemesi talep edilmiş. Doğal olarak da o dairede çalışan memurların ihmalkarlığından kaynaklanan bu sorundan dolayı oluşan borcu ödemeyi reddettiği için kendisine “borcu yoktur” evrakını vermeyi reddetmiş görevli memur. Üstelik bir de “dükkanı kiralarken araştırman gerekirdi, tahliye edenin borcu olup olmadığını” şeklinde son derece pişkin bir yanıt vermiş.

Yani hem kendisi gidip kontrol etmeyecek, hem de hasbelkader aynı dükkanı kiralayan kişiyi araştırmamakla suçlayarak işlerini zora sokacak.

Tabii olayın devamı da var.

Madem “Borcu Yoktur” evrakı vermiyorsun bari “Borcu vardır” evrakı ver diyen yeni kiracıya da böylesi bir belgeyi de vermiyor inatla. Zaten vermesi de olanaksız. Çünkü gerçekten de hem borcu yok, hem de eski iş yeri ile herhangi bir bağı yok.

Şimdi vatandaşımız mahkemeye gitmek ve en azından 2 buçuk-3 yıl beklemek zorunda ta ki davayı kazanıp mahkemeden “Borcu olmadığına” dair karar çıkartana kadar.

Bu dönem içinde bir memurun ihmali ve savsaklığı nedeni ile kaybettiklerini kim ödeyecek bilen yok.

Artık kamu yönetiminde bir reform yapılmasının ve işini gerektiği gibi yapmayan memurların cezalandırıldığı bir sistemin yürürlüğe konması gerekmektedir.

Zamanı çoktan geldi ve geçiyor bile.

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

10 Şubat 2012

9 Şubat 2012
Kamuda Reform Kaçınılmaz Oldu için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar