Annan Planı Kabul Edilseydi (1/3)

Annan Planı Kabul Edilseydi (1/3)
Annan Planı by Ata ATUN

Annan Planı by Ata ATUN

Geçen gün katıldığım Uluslararası bir konferansta, KKTC’li katılımcılardan bir tanesi hararetle İzolasyonlardan, Annan Planından ve Kıbrıslı Türklerin 24 Nisan 2004 iradesinden bahsediyordu.

Ona göre Kıbrıslı Türklerin “Ezici Çoğunluğu”  Rumlarla birleşmek ve ortak bir devlet kurmak istiyordu ama buna birileri dışardan müdahale ederek mani oluyordu. Daha doğrusu KKTC’nin demografik yapısını bozarak birleşmeyi önlemişti.

Belli ki bu arkadaşımız hala daha 2004 yılında yaşıyor ve EuroBarometre’nin son yıllarda yaptığı kamu oyu yoklamalarından hiçbir haberi yok. Küçük ve dışa kapalı bir grubun üyesi ve kendi kendilerine gelin güvey olup Kıbrıs Türk Halkı üzerinde ahkam kesiyorlar, gerçekleri görmeden.

“Annan Planının oylaması”nın yani “Referandum”un üzerinden neredeyse 8 yıl geçti. 24 Nisan 2004 referandumunda her iki taraftan da “EVET” oyları çıkmış olsaydı şimdiye kadar neler gerçekleşmiş olurdu hatırlatmakta fayda var diye düşünüyorum.

Bugünden daha iyi bir ortamda mı yaşayacaktık.

Kesinlikle hayır.

İyi ki Rumlar “Hayır” demiş yoksa sonuç, uzun vadede Kıbrıslı Türkler için tam bir felaket olacaktı. Günün sonunda gideceğimiz, sığınacağımız ülke de Türkiye olacaktı, yabancı düşmanlığının tavan yaptığı Avrupa Birliği yerine.

Lütfen yavaş yavaş, sindirerek ve hayal ederek, başımıza nelerin gelecektiğini iyice okuyun eğer Referanduma iki taraf da “Evet” veya Karen Fogg’un çocuklarının desteklediği ve başını çektiği kesimin tabiri ile “Yes be Annem” deseydi.

Tam manası ile ikinci sınıf, korumasız, garantörsüz ve Türkiye’nin haklarının sulandırılmış olduğu yeni bir devletin içinde yaşıyor olacaktık veya da Kıbrıs adasını terk etmiş ve gurbet ellere yerleşmiş olacaktık, “Ah biz ne yaptık” diye dövünerek.

Referandumdan sonra “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”, neredeyse tam bir Rum hegemonyası altında üniter bir devlet haline gelmiş olacaktı. Bizim için kötü günler gene geri gelmiş, 2.ci sınıf vatandaş olarak Rumlar tarafından aşağılanmaya ve ezgi çekmeye başlamış olacaktık.

İçine düştüğümüz acıklı durumumuzu gören Şehitlerimiz de herhalde mezarlarında huzursuz ve kıvranıyor olacaklardı.

Bu günlerde Rum tarafının içine düştüğü Ekonomik iflasın içinde bunaltılı günler yaşamamızda “Evet”in hediyesi olacaktı. İlk etapta işten atılanların, her zaman olduğu gibi Kıbrıslı Türklerin olacağını hatırlatmama hiç gerek yok. Zaten 2003 yılında kapılar açıldıktan sonra Rum tarafında çalışmaya başlayanlar bunu günümüzde yaşadılar.

Annan Planı müktesebatında yaptığım araştırmaya göre her iki tarafın “Evet” oylarından sonra 2012 yılına geldiğimizde, ilk beş yıl içinde adada mevcut iki halk arasında silahlı çatışma çıkmamış ve ada bu kez bir daha birleşmemek üzere ikiye bölünmemiş iseydi;

  1. İki bölgeli, iki toplumlu, Federasyona dayalı ama gerçekte Rum üniter devleti  olan “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan edilmiş ve neredeyse 8 yaşını da doldurmuş olurdu.
  2. 14 Haziran 2009 tarihinde “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”ni oluşturan iki devletin Federe Milletvekilleri, Senatörleri ve AB Milletvekilleri yeniden seçilmiş olurdu.
  3. Federal parlamento ve dördü Rum ikisi Türk olan, altı asil ve oy hakkına sahip, ikisi Rum biri Türk olan, üç tane de oy hakkına sahip olmayan, dokuz üyeli Başkanlık Kurulu seçilmiş olurdu.
  4. Başkanlık Kurulu’nun görev süresi beş yıl olacağından ve İkinci beş yıllık dönemde her 10 ayda bir, bir Kıbrıslı Rum ve bir Kıbrıslı Türk dönüşümlü olarak başkanlık yapacağından, şu anda “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”nin başında bir Rum Cumhurbaşkanı olacaktı.
  5. Kıbrıs Türk devleti tarafınca, Kıbrıs Rum Devletine aşamalı olarak toprak iadesi bitmiş ve 25 köy, Maraş, Güzelyurt ve Karpaz’ın bir kısmı ile toplamda da yüzde 6.5 bir alan (601 km2 veya 450 bin dönüm toprak) Rumlara iade edilmiş olacaktı. …..

Devam edecek…. 2/3

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

Twitter: @ataatun

12 Mart 2011

11 Mart 2012
Annan Planı Kabul Edilseydi (1/3) için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Olağan Dışı Süreç Başladı

Olağan Dışı Süreç Başladı
Ban Ki Moon ve Alexander Downer

Ban Ki Moon ve Alexander Downer

Müzakereler sürecinde yeni bir bölüme girmek üzereyiz.

Buna “Olağan Dışı Süreç” de denilebilir.

BM ilk kez “Müzakereler devam etsin mi, etmesin mi” kararı aşamasında.

Kıbrıs sorunu ile ilgili tüm taraflar için zor bir karar olacak bu.

Şimdi BM Genel Sekreterinin aylar önce çizdiği ve açıkladığı bir süreç var.

BMGS’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in Mart ayı sonunda vereceği rapor her halükarda Kıbrıs Müzakerelerinin kaderini belirleyecek.

Rapor olumlu ise “Çok taraflı Toplantı” yapılacak.

Rapor olumsuz ise “Çok taraflı Toplantı” yapılmayacak.

Ama her iki koşulda da BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un taraflara gönderdiği mektuba göre “1 Temmuz”dan sonrası yok.

Rumlar 1 Temmuz sonrasında müzakerelerin devam etmesi için çırpınıyorlar adeta. Her tür diplomatik düzenbazlığı yapıp, her kapıyı çalıyorlar. Hem “Çok Taraflı Toplantı” yapılmasın konusunda ısrar ediyorler, hem de “1Temmuz”dan sonra müzakereler devam etsin istiyorlar.

Yani süreci kendi çıkar doğrultularına, ucu açık, bir 44 yıl daha devam edecek bir sürece sokmak istiyorlar. Ta ki kendi istedikleri sonucu alacak uluslararası koşullar oluşuncaya dek.

Bunun için de “Toprak ve Harita” konusunu masaya koymaya ve süreci uzatmak için de koz olarak kullanmaya niyetliler.

“Vatandaşlık, Mülkiyet ve Yürütmenin Seçimi” konularını ise kasten uzatarak süreci sulandırmaya çalışıyor Rumlar. Siyasi irade gösterseler veya da akıllarında çözüm olsa, bu başlıklar Mart ayının ortasına kadar rahatça çözülebilir.

Ama böyle bir niyetleri yok. Olmadığı da kesin.

Geçmiş, Rumların uluslararası kazanımları ile dolu, Avrupalı ve Rus dostları sayesinde.

2004 yılında adadaki çözümü Rumların reddetmesine rağmen AB üyesi yapılmaları Avrupalı ağababaları sayesinde oldu.

Kıbrıs’ta bir çözüm olmamasına rağmen şimdi de Rumların 1 Temmuz 2012’den itibaren AB dönem başkanlığı görevini üstlenmeleri gene aynı ağababaların marifeti.

Aynı hata arka arkaya tekrarlanıyor.

Adada BM’nin uzun yılların deneyiminden sonra hazırlamayı başardığı ve Avrupa Birliği’nin canı gönülden desteklediği Kıbrıs Çözüm Planına “Hayır” demelerine rağmen Avrupa Birliği’ne üye olunabiliyorsa, Kıbrıs’ta çözüme gidip Ortak bir Devlet kurulmadan Rumlar AB Dönem Başkanlığı görevini üstlenebiliyorsa ve de bir kısmı Kıbrıslı Türklere de ait olduğu herkesçe kabul edilen denizdeki petrol ve doğalgaz Kıbrıslı Türklerin rızası alınmadan çıkarılıp elde edilebiliyorsa, mantıken Kıbrıs’lı Rumların adada kalıcı bir çözüm istemelerine gerek kalmıyor.

1 Temmuz 2012’de AB’nin Dönem başkanlığını devralacak olan Kıbrıs Rum Yönetiminin temelini oluşturan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmalarının yarısından fazlasının bu gün uygulanmamasına ve Rumların da bu cumhuriyeti temsil eden bir hükümete sahip olmamalarına rağmen ortada bir garipliğin olduğunu fark etmeyen AB, konu Kıbrıslı Türklerin haklarıyla ilgili olunca aniden adadaki durumun normal olmadığını hatırlamakta ve “adada normal bir durum olmadığından AB hukuku Kuzey’de askıdadır ve Kıbrıslı Türklere pek çok hak verilemez” diyerek hem taraf tuttuğunu ortaya koymakta hem de AB’nin köklü bir Hristiyan kulübü olduğunu açıkça gözler önüne sermekte.

Kıbrıslı Türkler için önemli olan 1 Temmuz sorası.

Türkiye için de 1 Temmuz bir “Milat” oluşturmakta.

Türkiye-AB ilişkileri bu tarihte farklı bir kulvara girerken, ister istemez Kıbrıs sorunu da farklı bir kulvara girecek. Belki de kabuk değiştirecek, kimlik değiştirecek ve yeni bir yüze bürünecek. Gerek Kıbrıs’taki, gerekse de Orta Doğu’daki gelişmeler bunun sinyalini şimdiden vermekte.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

9 Mart 2012

8 Mart 2012
Olağan Dışı Süreç Başladı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Bağış ve Downer

Bağış ve Downer
Egemen Bağış ve Alexander Downer by Ata ATUN

Egemen Bağış ve Alexander Downer by Ata ATUN

Geçen  haftaya Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış’ın sözleri ile BM Genel Sekreteri Bank Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in KKTC’de gizli kapılar ardında yaptığı kulis faaliyeti damgasını vurdu.

Özel Danışman Downer’in KKTC’yi ziyaret edip bazı Siyasi Parti, Sivil Toplum Örgütü ve Sendika yöneticilerini, “Türk tarafının detaylara boğularak müzakerelerin akışını yavaşlattığı” suçlamasıyla Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’na karşı kışkırtarak, seslerini yükseltmesini istemesi, KKTC halkından büyük tepki görmesine neden olmuştu.

Bu ziyaret sonrasında kimlerin yapay ve sudan bahanelerle Eroğlu’na çattığını görmek ilginç oldu. Özellikle de “bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü” misali bir siyasi partinin müzakerelerin gidişatı ile ilgili protesto yürüyüşü yapması ve bazı sendikaların da Downer’in istekleri doğrultusunda açıklama yapmaları, Downer’in kimleri KKTC’de piyon gibi kullandığını su yüzüne çıkardı.

İşin ilginç yanı, Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış’ın Londra’da Intercontinental Otel’de  söylediği “Seçeneklerin arasında birleşmenin de bulunduğu ve 44 yıldır devam eden müzakerelerin çıkmaza girmesi durumunda  KKTC’nin Türkiye’ye ilhakının da çözüm modellerinden bir tanesi olduğu” sözlerine tepki gösterenler de aynı Siyasi Parti, aynı Sivil Toplum Örgütü ve aynı Sendika yöneticileri.

Sayın Bağış’ın sözlerinde hiçbir yanlışlık yok.

Elbette ki KKTC’nin Türkiye’ye ilhakı çözümlerden bir tanesi.

KKTC halkının yarısından fazlası bunu isterse, hiçbir Siyasi Parti, Sendika ve Sivil Toplum Örgütü bunun karşısında duramaz, buna engel de olamaz.

Bütün yapabilecekleri, KKTC içinde kendilerinin kabul edilemez addedilen düşüncelerine taraftar bulamayınca, çareyi yurt dışında yardım aramak ve bu güne değin KKTC’nin veya da Kıbrıslı Türklerin varlığını kabul etmemiş kuruluşlardan medet ummaktır.

Tarihimizde Sayın Egemen Bağış’ın söylediklerinin canlı örneği Hatay’ın 23 Haziran 1939’da Türkiye’ye ilhakıdır.

Hatay’ın Türkiye’ye ilhakını yaşayanların birçoğu hala daha hayatta. Bu insanlara görüşülüp “İlhak’ın Sözlü Tarih”i hakkında bilgi de alınabilir.

İsteyen Hatay’ın Türkiye’ye ilhakın ile ilgili yaşanmış politik süreci ve doğru bilgileri

http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=722

adresinden de okuyup öğrenebilir.

Artık Kıbrıs sorununu çözmek için üzerinde son 44 yıldır uğraşılan ve görüşmelerin sürdürüldüğü “Federasyon tipi çözümün”, Kıbrıs sorununa çözüm olamayacağını, konu ile ilgili birçok yabancı diplomat dile getirmekte. Bunu Mısır’daki sağır sultan bile duydu ama ülkemizde bazı kişilerin hala kulaklarına ulaşmamış anlaşılan.

Rumların kendileri de artık federasyon tipi çözüm istememekte, “Türkler Kuzeyde, biz Güneyde bu şekilde ayrı ayrı birbirine komşu devletlerin içinde yaşamlarımızı sürdürelim” demektedir. Birkaç ay evvel yapılan EuroBarometre sonuçları da bunu açıkça ortaya koyuyor zaten.

Kıbrıs’ta “Federasyon Tipi Çözüm”ün tarihe gömüldüğü kesin. Müzakerelerin çıkmaza gireceği de kesin. 1 Temmuz’un Milat olacağı da…

1 Temmuz sonrasında artık “Federasyon modeli çözüm” dışında başka çözümlerin de masaya konacağı gerçeğine herkes hazır olmalıdır. Kıbrıslı Türklerin 1968’de başlayıp hala daha devam eden müzakereleri bir o kadar daha beklemek gibi niyetinin olmadığı hem 2009 Milletvekili, hem 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden, hem de EuroBarometre’nin KKTC’de yaptığı Kamuoyu yoklamalarının sonuçlarından anlaşılabilir.

Sayın Egemen Bağış Londra’da doğruları söylemiştir.

Elbette ki çözümlerden bir tanesi de KKTC’nin Türkiye’ye ilhakıdır aynen “Hatay Devleti” gibi.

KKTC halkı buna karar verirse, önünde kimsenin durmaya hakkı da olamayacak.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

http://twitter.com@ataatun

7 Mart 2012

6 Mart 2012
Bağış ve Downer için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Bağış ve Downer

Bağış ve Downer
Egemen Bağış ve Alexander Downer by Ata ATUN

Egemen Bağış ve Alexander Downer by Ata ATUN

Geçen  haftaya Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış’ın sözleri ile BM Genel Sekreteri Bank Ki Moon’un Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in KKTC’de gizli kapılar ardında yaptığı kulis faaliyeti damgasını vurdu.

Özel Danışman Downer’in KKTC’yi ziyaret edip bazı Siyasi Parti, Sivil Toplum Örgütü ve Sendika yöneticilerini, “Türk tarafının detaylara boğularak müzakerelerin akışını yavaşlattığı” suçlamasıyla Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’na karşı kışkırtarak, seslerini yükseltmesini istemesi, KKTC halkından büyük tepki görmesine neden olmuştu.

Bu ziyaret sonrasında kimlerin yapay ve sudan bahanelerle Eroğlu’na çattığını görmek ilginç oldu. Özellikle de “bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü” misali bir siyasi partinin müzakerelerin gidişatı ile ilgili protesto yürüyüşü yapması ve bazı sendikaların da Downer’in istekleri doğrultusunda açıklama yapmaları, Downer’in kimleri KKTC’de piyon gibi kullandığını su yüzüne çıkardı.

İşin ilginç yanı, Avrupa Birliği Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış’ın Londra’da Intercontinental Otel’de  söylediği “Seçeneklerin arasında birleşmenin de bulunduğu ve 44 yıldır devam eden müzakerelerin çıkmaza girmesi durumunda  KKTC’nin Türkiye’ye ilhakının da çözüm modellerinden bir tanesi olduğu” sözlerine tepki gösterenler de aynı Siyasi Parti, aynı Sivil Toplum Örgütü ve aynı Sendika yöneticileri.

Sayın Bağış’ın sözlerinde hiçbir yanlışlık yok.

Elbette ki KKTC’nin Türkiye’ye ilhakı çözümlerden bir tanesi.

KKTC halkının yarısından fazlası bunu isterse, hiçbir Siyasi Parti, Sendika ve Sivil Toplum Örgütü bunun karşısında duramaz, buna engel de olamaz.

Bütün yapabilecekleri, KKTC içinde kendilerinin kabul edilemez addedilen düşüncelerine taraftar bulamayınca, çareyi yurt dışında yardım aramak ve bu güne değin KKTC’nin veya da Kıbrıslı Türklerin varlığını kabul etmemiş kuruluşlardan medet ummaktır.

Tarihimizde Sayın Egemen Bağış’ın söylediklerinin canlı örneği Hatay’ın 23 Haziran 1939’da Türkiye’ye ilhakıdır.

Hatay’ın Türkiye’ye ilhakını yaşayanların birçoğu hala daha hayatta. Bu insanlara görüşülüp “İlhak’ın Sözlü Tarih”i hakkında bilgi de alınabilir.

İsteyen Hatay’ın Türkiye’ye ilhakın ile ilgili yaşanmış politik süreci ve doğru bilgileri

http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=722

adresinden de okuyup öğrenebilir.

Artık Kıbrıs sorununu çözmek için üzerinde son 44 yıldır uğraşılan ve görüşmelerin sürdürüldüğü “Federasyon tipi çözümün”, Kıbrıs sorununa çözüm olamayacağını, konu ile ilgili birçok yabancı diplomat dile getirmekte. Bunu Mısır’daki sağır sultan bile duydu ama ülkemizde bazı kişilerin hala kulaklarına ulaşmamış anlaşılan.

Rumların kendileri de artık federasyon tipi çözüm istememekte, “Türkler Kuzeyde, biz Güneyde bu şekilde ayrı ayrı birbirine komşu devletlerin içinde yaşamlarımızı sürdürelim” demektedir. Birkaç ay evvel yapılan EuroBarometre sonuçları da bunu açıkça ortaya koyuyor zaten.

Kıbrıs’ta “Federasyon Tipi Çözüm”ün tarihe gömüldüğü kesin. Müzakerelerin çıkmaza gireceği de kesin. 1 Temmuz’un Milat olacağı da…

1 Temmuz sonrasında artık “Federasyon modeli çözüm” dışında başka çözümlerin de masaya konacağı gerçeğine herkes hazır olmalıdır. Kıbrıslı Türklerin 1968’de başlayıp hala daha devam eden müzakereleri bir o kadar daha beklemek gibi niyetinin olmadığı hem 2009 Milletvekili, hem 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden, hem de EuroBarometre’nin KKTC’de yaptığı Kamuoyu yoklamalarının sonuçlarından anlaşılabilir.

Sayın Egemen Bağış Londra’da doğruları söylemiştir.

Elbette ki çözümlerden bir tanesi de KKTC’nin Türkiye’ye ilhakıdır aynen “Hatay Devleti” gibi.

KKTC halkı buna karar verirse, önünde kimsenin durmaya hakkı da olamayacak.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

http://twitter.com@ataatun

7 Mart 2012

6 Mart 2012
Bağış ve Downer için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Mülkiyet Paketi Masada

Mülkiyet Paketi Masada
Mülkiyet Paketi ve Aba Altında Sopa

Mülkiyet Paketi ve Aba Altında Sopa

Kıbrıs müzakere sürecinde çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un “Kıbrıs Sorunu ve Müzakerelerin Gidişatı” ile ilgili olarak BM Güvenlik Konseyine sunacağı rapor halen hazırlanmadığı gibi taslak raporda daha taraflara sunulmadı.

Geçmişe bakarsak bu gelişme biraz garip.

Hatta garipten de öte.

Muhakkak beklenen bir şey var ve raporun gecikmesine neden olan da bu beklenti.

Aslında bu rapor, “Kıbrıs Konusu”, “Kıbrıs Sorunu”, “Kıbrıs Problemi” veya adına ne deniyorsa “O Konuda” köşe taşı olacak nitelikte önemli bir belge konumunda.

Perşembe günü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas arasında bir liderler görüşmesi yapılacak ama BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer adada değil.

Bu görüşme büyük bir olasılıkla BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Bayan Liza Buttenheim’in  “Ara Bölge”de yer alan ikametgahında yapılacak ve Alexander Downer yerine de  Bayan Buttenheim “hakem”lik edecek bu toplantıya.

Müzakerelerin çıkmaza girmesine neden olabilecek konular, “Çapraz oylama”, “Dönüşümlü Başkanlık”, “Vatandaşlık” ve “Mülkiyet”.

Bunların arasında çözülmesi en zor olanı da “Mülkiyet”.

Mülkiyet konusundaki ayrılık büyük boyutlarda ve orta yolu müzakere ile bulmak da olanaksız.

Rumlar 1974 öncesi mülk sahibinin “mülkün sahibi ve geleceği konusunda tek yetkili olması”nda ısrar ederken, Türk tarafı “Rumların Kuzeye geri gelmesine gerek yok. Kuzeyde bırakılan taşınmazını takas edelim veya da tazminat verelim, kendisi Güney de kalsın” demekte özetle.

Bu nedenle de tarafların çözüm düşünceleri arasında dağlar kadar fark var.

Konu ne “Çapraz Oylama”ya benziyor ne de “Vatandaşlık” konusuna.

Orta yolu bulmak olanaksız olduğundan geriye bir tek yöntem kalıyor;

2004’ün Annan Planına benzer, BM mülkiyet uzmanlarınca hazırlanmış bir “Mülkiyet Paketi”nin masaya konması ve ufak tefek rötuşlarla bu paketin taraflarca aynen kabul edilmesinin sağlanması. Gerek siyasi baskılarla, gerek tehditle, gerekse de sopayla. Hangisi daha geçerli ise.

Bu haftaki sessizlik ve Özel Danışman Downer’ın ortadan kaybolması pek hayra alamet değil. Fırtınadan önceki sessizliğe benziyor bu kayboluş.

Bence Downer adayı terk etmeden önce taraflara mülkiyet ile ilgili bir paket verdi ve gitti.

Yanında hediyesi bir de sopa var.

Konuşmak yok, açıklama yapmak yok.

Fısıldamak yok, el altından sızdırıp kamuoyundan olumsuz seslerin yükselmesine neden olmak da yok.

Tarafların düşünmeleri ve kendisini sorgulamamaları veya da paket kamuoyuna sızdığı vakit olayın sorumlusu olmamak –belki de suçlanmamak- için de ada dışında olmayı tercih etti.

Nasıl olsa bir şekilde taraflara sunduğunu varsaydığım bu paket, Rum tarafınca basına her zaman olduğu gibi sızdırılacak ve Rum tarafından hemen ve derhal “Hayır” sesleri yükselecek.

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un “Kıbrıs Sorunu ve Müzakerelerin Gidişatı” ile ilgili olarak BM Güvenlik Konseyine sunacağı bu çok önemli raporunda ve/veya Downer’in mart sonu raporunda konuşan veya gizliliği ihlal eden taraf “Müzakereleri Çıkmaza Sokmakla” suçlanacak.

Kısacası BM bayağı ipleri sıktı ve son gücünü harcıyor Kıbrıs konusunda.

Bu girişim de başarısız olursa, topu “Çok taraflı Konferansa” atacak.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

http://twitter.com@ataatun

5 Mart 2012

4 Mart 2012
Mülkiyet Paketi Masada için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar