Bay Markopouliotis, Bize Özür Borçlusun

Bay Markopouliotis, Bize Özür Borçlusun
Georgios Markopouliotis by Ata ATUN

Georgios Markopouliotis by Ata ATUN

Avrupa Komisyonu’nun Güney Kıbrıs’taki temsilcisi Bayan Kaminara’nın yerine gelen Bay Georgios Markopouliotisdaha ilk günden taraflılığını koydu ortaya.

Daha siftah bile etmeden “Doğrudan Ticaret çözüme bağlı” buyurdu Giriye (Bay) Markopouliotis!

AB, Kıbrıs’ta 24 Nisan 2004 tarihinde referanduma sunulan Annan Planı’nı Rum tarafının reddetmesi nedeniyle Kıbrıs sorununa yönelik bir çözüme ulaşılamaması üzerine, mevcut duruma ilişkin tutumunu belirlemek amacıyla, Kıbrıs Tüzüğü’nü yayımladı.

AB, Referandum sonucundan sonra, Kıbrıslı Türkleri izolasyondan kurtarmak yönünde “ilk adım” olarak nitelendirilen “Kıbrıs Tüzüğü”nü onayladı.

Brüksel’in 29 Nisan 2004 tarih ve 8208/04 sayılı “2003 tarihli Katılım Antlaşması’nın 10. no’lu Protokolü’nün 2. maddesinin öngördüğü usule dair Konsey Tüzüğü”nde “Doğrudan Ticaret’in çözüne bağlı” olduğuna dair bir madde yok.

Aynı düşüncenin devamı olarak;

Türk politikası tarafından “Doğrudan Ticaret Tüzüğü” olarak anılan “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti’nin etkili kontrolü altında olmayan bölgeleri ile ticareti düzenleyen özel koşullara ilişkin 7 Temmuz 2004 tarihli Konsey Tüzüğü”nün açıklayıcı Notu da aşağıdaki gibi.

“AB Konseyi, Kıbrıs’ın AB’ye birleşmiş olarak girmesi konusundaki güçlü tercihini birçok kere vurgulamış, ancak henüz bu yönde bir sonuca ulaşılamamıştır.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın son şeklini vermiş olduğu “Kıbrıs Sorununun Kapsamlı Çözümü”ne ilişkin Plan, Kıbrıs Türk seçmeni tarafından 24 Nisan 2004 tarihinde eş zamanlı ve ayrı bir referandum sonucunda kabul edilmiştir. Kıbrıs Türklerinin oyu karşısında, BM Genel Sekreteri, Kıbrıs’taki iyi niyet misyonuna dayanarak, BM Güvenlik Konseyi’ne üye ülkeleri; “diğer tüm devletlere gerek ikili gerekse uluslararası platformlarda işbirliği yaparak, Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna neden olan kısıtlamaları ve engelleri ortadan kaldırmaya öncülük etmeye” davet etmiştir.

Referandumun sonucunu takiben Konsey, 26 Nisan 2004’de şunu ifade etmiştir:

“Kıbrıs Türk toplumu, Avrupa Birliği içinde bir gelecek istediğini açık bir şekilde ifade etmiştir. Konsey, adadaki Türk toplumunun izolasyonuna son vermek ve bu kesimin ekonomik gelişimini teşvik etmek suretiyle yeniden birleşmeyi kolaylaştırmak konusunda kararlıdır. Konsey, Komisyon’u adanın ekonomik entegrasyonuna özel bir katkı sağlamak ve iki toplumun hem kendi arasındaki hem de AB ile olan ilişkileri geliştirmek amacıyla kapsamlı çözüm önerileri getirmeye çağırmıştır.”

Konsey Tüzüğü’ne eklenmiş taslak öneri, Konsey girişimini dikkate almakta ve Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik izolasyonuna son vermek için Kıbrıs’ın kuzey kesimiyle AB Gümrük Alanı arasındaki ticareti kolaylaştırmayı amaçlamaktadır.”

Bu öneri, Komisyon tarafından 7 Temmuz 2004 tarihinde Konsey’e sunulmuş ancak Rumların ve Yunanlıların girişimleri sonucu Konsey’in Hukuk Bürosu tarafından AB müktesebatına aykırı bulunarak rafa kaldırılmış ve hakkında hiçbir işlem yapılmamıştır.

Ama ne kararda, ne Tüzükte ne de öneride, “Doğrudan Ticaret çözüme bağlı” diye bir madde veya kural yok.

Avrupa Birliği, üzerinde iki halkın ve iki ayrı devletin yaşadığı Kıbrıs adasına Rum veya Yunan kökenli temsilci göndermekle yanlış yapmaktadır.

Bu yanlış her geçen gün Kıbrıslı Türkleri Avrupa Birliğinden biraz daha uzaklaştırmakta, belirli periyotlarla yapılan Kamuoyu yoklamaları da bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır.

Avrupa Birliği bu yanlışı bir an evvel düzeltmeli ve gerek Avrupa Komisyonu’nun Güney Kıbrıs’taki temsilcisini, gerekse de “Kıbrıslı Türklerle Yüksek Temas Grubu” üyelerini Rum ve Yunanlılardan atamayarak adanın gerçeklerine çok daha doğru bir şekilde ulaşmalıdır.

Bay Markopouliotis da yaptığı bu yanıltıcı açıklama nedeni ile bize “özür” borçludur.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

16 Nisan 2012

16 Nisan 2012
Bay Markopouliotis, Bize Özür Borçlusun için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Oyunun Sonu Yaklaşıyor

Oyunun Sonu Yaklaşıyor
E. İhsanoğlu, A. Muhammed Ali, D. Eroğlu

E. İhsanoğlu, A. Muhammed Ali, D. Eroğlu

Bu seferki müzakere süreci içinde Rum tarafı fena halde kapana kısıldı. İşler eskisi gibi gitmedi. İstedikleri zaman masadan kalktıkları, istedikleri zaman da müzakereleri oyaladıkları dönemler çok geride kaldı.

Gerek Erdoğan hükümetinin 1 Temmuza yönelik kararlı tavrı, gerekse de Eroğlu’nun müzakereler sürecinde uyguladığı strateji, Hristofyas’ı çıkışı olmayan bir kapanın içine soktu.

Şimdi masada 2 seçenek var.

Ya çok taraflı konferans ya da müzakerelerin sona ermesi.

Her ikisi de Rumların istemedikleri ve kabusunu gördükleri sonuçlar.

Kıbrıs Rum tarafı bu olasılıklardan kurtulmak için ortaya yeni bir öneri attı ama bu “1 Temmuz’dan sonra müzakereler devam edebilir” tezleri pek de tutmadı.

Yunanistan’dan başka destekleyen de olmadı bu fikri. Ne AB’deki 26 ortağı ne de güvendiği diğer ülkeler.

Zaten Yunanistan’ın da, Kıbrıs Rum Tarafının da gradosu (Saygınlık Seviyesi) yerlerde sürünüyor. Diplomasi dünyasında kendilerini takan yok.

BM Genel Sekreteri Ban’ın “End game” yani “Oyunu Bitirici Son El” tanımı çok radikal bir acıkılama. Bu güne değin hiçbir BM Genel Sekreteri bu denli net bir açıklama yapmamıştı.

Zaten hem BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer, hem de Genel Sekreterin kendisi bu “End Game” tanımlamasına taşımak istiyor müzakerelerin akıbetini.

BM Güvenlik Konseyi’nin 18 kasım 1983 tarihinde aldığı 541 No.lu kararla KKTC’nin etrafında oluşturulan izolasyon duvarları da Türkiye’nin sebatkar ve akılcı girişimleri ile çatlamaya başladı.

Zaten bu insanlık dışı kararı yazarak Rusya kanalı ile Güvenlik Konseyi önüne koyduran da, 1982 yılında BM’deki Kıbrıs Rum misyonuna atanan, babası namlı bir EOKA’cı olan Rum Yönetimi Dış İşleri Bakanı Erato Kozaku-Markulli.

Ailecek Türklerden nefret ederlerdi ve Limasol’da aynı sokakta oturan Türklerle asla konuşmaz, iletişim kurmazlar, selamlaşmaktan bile bir bahane ile kaçınırlardı.  10 Şubat 1964 tarihinde Limasol’da Türklere saldıran EOKA’cıların yönetim kademesinde Markulli’nin babası da yer almıştı.

Erdoğan Hükümetinin ısrarlı girişimleri, KKTC Dışişleri’nin iyi organizasyonu ve Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun Suudi Arabistan ziyareti, dün meyvelerinden bir tanesini verdi.

Dışişleri Bakanlığı ile İİT’ye bağlı İslam Kalkınma Bankası’nın ortak düzenlediği “Kuzey Kıbrıs’ta Yatırım” konulu forum dün Girne’de başladı.

KKTC’deki yatırım potansiyelini yabancı yatırımcılara tanıtmayı amaçlayan bu foruma, İslam İşbirliği Teşkilatı’na (İİT) üye ve gözlemci ülkelerde faaliyet gösteren ticaret ve sanayi odaları başkan ve üyeleri ile yatırımcı ve işadamlarının katılması çok büyük bir gelişme.

Benim çok önemsediğim ve dikkatle, adeta soluk soluğa izlediğim bir Forum oldu bu.

Özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı veya da eski ismiyle İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreterlerini, Ekmeleddin bey bu göreve gelene değin pek görmemiştim KKTC’de.

Sayın Genel Sekreterin bu üçüncü gelişi ülkemize.

Ercan Havaalanında yaptığı açıklamada “Hedefinin KKTC’deki insanların maruz kaldıkları haksız ve yersiz ambargoların delinmesi ve İslam dünyasının Kıbrıs Türk halkıyla dayanışmasını göstermek olduğunu” söylemesi çok önemli. Bu Forum, söylemlerin eyleme geçeceğinin işaretini verdi bana.

Bu çalışmaların ve çabaların hiçte tesadüf olmadığı kesin.

Belli ki 541 numaralı BM Güvenlik Konseyi kararı artık geçerliliğini yitirmek sürecine girmiş.

21. yüzyıl kavramlarına göre tamamen insan haklarına aykırı ve insanlığın yüzkarası olan bu lanet kararın, İslam dünyasının Kıbrıs davasına ve Kıbrıslı Türklerin varlığına gösterdikleri ilgi ile delinebileceği ve eski etkisini yitireceği apaçık ortada.

1 Temmuz çok önemli bir tarih. Bu tarihten sonra son 44 yıldır süren müzakerelerin gidişatının ve kaderimizin belirgin bir şekilde değişeceğini algılıyorum…

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

13 Nisan 2012

12 Nisan 2012
Oyunun Sonu Yaklaşıyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Bizde 60 Otel Yapardık

Bizde 60 Otel Yapardık
Andreas Lordos by Ata ATUN

Andreas Lordos by Ata ATUN

Andreas Lordos’un mülakatını okudum geçenlerde bir gazetede. Kendisini ve ailesini çok iyi tanıyorum.

Konstantinos Lordos’u da iyi tanıyorum.

Daha doğrusu ailenin tüm fertlerini tanıyorum. Ne de olsa Serde Mağusa’lılık var, 74 öncesi Maraş’ta çalışmış olmak var…

Düz bir mantıkla tek taraftan bakarsak, çalışkan ve dürüst görünebilirler. Apartmanları ve otellerine ilaveten fabrikaları da vardı Lordos’ların.

Bir başka tanıdığım Maraşlı Rum anlatısında “Maraş’ı narenciye ve dondurma satarak” inşa etmiştik diyordu.

Özellikle Andreas Lordos tam bir playboy’muş o Rum’un anlatısına göre.

Belli ki 1963-1974 döneminde bizler soykırıma uğrarken onlar rüya gibi günler, geceler yaşamışlar.

Bizler parasız, pulsuz, işsiz, elektriksiz, susuz, geleceğimize simsiyah bakarken onlar masmavi bulutlar, pespembe hülyalar içindeymiş.

Yollarda yürümemiz yasaklanmış, yakalananlar kuyulara atılıp üzerlerine yanmamış kireç dökülerek işkenceyle yok edilirken, Lordos gibi Rumlar bu soykırıma ses çıkaracaklarına günlerini gün etmişler, şimdi de kalkmış, “12 bin gece hep Maraş’ı özledim” diyor.

Varsın desin.

Niye son derece rahat ve soğukkanlılıkla “Varsın desin” dediğimi birazdan anlayacaksınız.

Kıbrıs Türkçemizde bir deyim var “Yukarıdaki (Allah) gonnara toplamaz” diye.

Aynen öyle oldu aslında.

1974 öncesinde bir mühendis olarak iş bulamadığım için düz işçi olarak Maraş’taki inşaatlarda çalışırken, EOKA’cı müteahhit ile EOKA’cı başkalfası beni çağırtıp övünürlerdi “Bu inşaatın sermayesi, size vermediğimiz Dünya Bankası yardımlarının sıfır faiz ve 20 yıl vadeli parasıdır” diye. Ardından da bir kahkaha patlatırlardı.

Adı Messios olan EOKA’cı müteahhidi bir keresinde ölümden kurtarmıştım. Üzerine hızla gelen bir aracın kendisine çarpmasına ramak kala üzerine atılınca paldır küldür kaldırımın üzerine yuvarlanmıştık birlikte.

İyi bir adamdı. Zaman zaman EOKA’cı damarı tutar beni işten atar, birkaç gün sonra da aratırdı.

İnşa ettikleri binaların sermayesi biz Kıbrıslı Türklere verilmeyen Dünya Bankası Yardımları ile Kalkınma kredilerinin yüzde 30’luk bölümü idi.

Günümüzde bizlerle ortak bir devlet kurmak için müzakereler yaptığını iddia eden aynı Rum Hükümeti, bu paraları sadece ve sadece Rum yatırımcılara vererek golifa gibi dağıttılar ve “sıfır” faiz, 20 yıl vade ile Maraş’ta yatırıma dönüştürdüler.

Şimdide Sayın Andreas Lordos çıkmış, “ilk yatırımımı Maraş’tan aldığı arsalar üzerine inşa ettiği apartmanları satmasıyla başladığını, buradan elde ettiği gelirle de otellerini inşa ettiğini” söylüyor.

Çok merak ediyorum, yazısında söylediği gibi “Domates ve limon satarak” kim zengin oldu da, Giriye (Bay) Lordos bu satıştan kazandığı paralarla apartmanlar, oteller, fabrikalar yapmış.

Tüm servetinin üzerinde Kıbrıslı Türklerin ahı ve hakkı olduğunu bilmiyor herhalde.

Zaten Makarios hükümeti ve onun kahrından ölümünden sonra başa geçen Kiprianu, Vasiliu, Klerides ve Papadopulos hükümetleri büyük bir başarı ile 1963-1974 yılları arasında yaşadıklarımızı tarihlerinden ve okul kitaplarından silip çıkartmak için elden geleni yaptılar.

Şimdi konuştuğumuz Rumlara 1963-74 döneminde neler yaşadığımızı anlattığımızda ağızları açık kalıyor ve “banayiammu” (Aman Allahım) diyorlar.

Sıfır faizle, 20 yıl vadeli kredi bulsaydık, biz Kıbrıslı Türkler, bırakın Maraş’ı, Londra’yı inşa ederdik bu adada.

Sadece gülüp geçiyorum Rumların bu laflarına.

1963-74 döneminde bize uyguladıkları soykırımı, el koydukları taşınmaz mallarımızı, zirai ürünlerimizi, hayvanlarımızı ve yıllarca ekip biçtikleri tarlalarımızı elbet bir gün geri ödeyeceklerdi.

Allah yukarıda sadece bizi seyretmiyor, zamanı gelince ilahi adaletini de uyguluyor.

 

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

11 Nisan 2012

10 Nisan 2012
Bizde 60 Otel Yapardık için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Çin ve KKTC

Çin ve KKTC
Erdogan ve Xi Jinping by Ata ATUN

Erdogan ve Xi Jinping by Ata ATUN

1950’li yılların başında BM’de oluşan Bağlantısızlar grubu içinde, o dönem dünyaca resmen tanınmayan Çin’in de yer alması, Kıbrıs’ta İngiliz Sömürge Yönetimine karşı bağımsızlık mücadelesi verdiği görüntüsünde olan Makarios’un, adeta bağımsızlık isteyen ülke yöneticilerinin örnek almak istedikleri kişi gibi algılanması, ilerleyen yıllar içinde Çin ile Kıbrıs Rum yönetimi arasında bir bağ oluşturmuştu.

O nedendendir ki BM Güvenlik Konseyi üyesi olan Çin’in Kıbrıs Rum Yönetimine arka çıkmasının kökeninde, bir zamanlar BM içinde güçlü bir konum elde edebilmiş olan “Bağlantısızlar Grubu” yatmakta.

Ama artık bu süreç de 21. Yüzyılın başında esmeye başlayan ve tüm dünyayı etkisi altına alan değişim rüzgarlarının yarattığı ve kaçınılamaz olan yeniden yapılanmanın içine girdi. Zaten son birkaç yıldır Birleşmiş Milletlerde Yunanlıların ve Rumların etkisinin azalması ve sesinin duyulamaması da bu yeni süreçten kaynaklanmakta.

Bir dönem- Filistin de dahil olmak üzere- büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan Arap dünyası dahi, hem Hristiyan hem de Ortodoks olan Yunanlıların peşinden gitmekte, Kıbrıslı Rumlardan da medet ummaktaydı.

Ama artık devir değişti ve rüzgarlar farklı yönden esmeye başladı.

Değişen devir gerek BM’de gerekse Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya’da da dengeleri değişime uğrattı.

Arap dünyasının ve Müslüman ülkelerin arkasından gittikleri ülke artık Yunanistan değil, Türkiye. Bu değişim doğal olarak KKTC’nin statüsü ile Kıbrıslı Türklerin dünya ile bağını da etkilemeye başlayacak.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 günlük Çin ziyareti, Türkiye-Çin ilişkilerinde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturuyor.

27 yıl aradan sonra Çin’i resmen ziyaret eden ilk Türk Başbakanı ve yanında da Dışişleri, Enerji ve Ekonomi Bakanları, milletvekilleri ve iş adamlarından oluşan kalabalık bir heyet var.

Son üç yılda Çin ile Türkiye arasındaki üst düzeyde yapılan ziyaretler ve imzalanan çok sayıda anlaşma, iki ülke arasındaki ilişkileri, uzaktan selamlaşma, el sallama ve iyi niyet belirten sözler söylemek yerine “Stratejik İşbirliği” seviyesine çıkardı.

Strateji kelimesi içeriğinde Politikayı ve ekonomiyi barındırırken, askeri iş birliğini ve onun getirilerini de içermekte.

Çin savaş uçaklarının, sınırlarını ilk kez aşarak, Türkiye’ye gelip, Anadolu Kartalı tatbikatına katılması Türkiye’yi, Çin’in askeri hava tatbikatı yaptığı ilk NATO ülkesi konumuna getirdi. Bu Türkiye’nin Doğu ile ilişkileri açısından çok önemli.

Çin’in 3. köprü ve Türkiye’de yapımına başlanan hızlı tren sistemi ile ciddi bir şekilde ilgilenmesi beraberinde politik işbirliğini ve desteği de getirdi.

Bu ziyaretin Türkiye ile Çin arasındaki siyasi ve ekonomik ilişkileri yeni bir aşamaya taşımayı hedeflediği kesin.

Siyasi hedef deyince doğal olarak aklıma Kıbrıs konusu da geliyor, hele de heyetin içinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olunca.

Çin yönetiminin bu ziyaret sonrasında, öncelikle Suriye politikasında değişiklikler yapacağını söylemek ne kadar doğru ise, Başbakan Erdoğan’ın bu çok önemli ziyarette Çinli yetkililerle sadece “ekonomi” ve “Suriye” konusunu görüşeceğini söylemek de o denli eksik bir tahmin olur.

Kıbrıs müzakerelerinde “Çok taraflı Konferans” aşamasında gelinmesi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin 1 Temmuz’da devir alacağı AB Dönem Başkanlığı sürecinde Türkiye’nin AB ile ilişkilerini donduracağı konuları da listenin üst sıralarında yer alıyor.

Türkiye-Çin ilişkilerinde oluşan bu yeni güven ortamı ve taraflar arasındaki güçlü diyalog gerek Çin-Türkiye ilişkilerinde gerekse de Çin’in Kıbrıs politikasında, uzun vadede ortaya çıkacak önemli değişimlere yol açacak.

Çin Ulusal Halk Kongresi Daimi Komitesi Başkan Yardımcısı Cou Tienong ile Brunei Darusselam Sultanı Haji Hassanal Bolkiah Mu’izzaddin Waddaullah’ın bu dönem içinde bir dizi ziyarette bulunmak üzere Türkiye’ye gelmeleri ise hiçte tesadüf değil.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

9 Nisan 2012

8 Nisan 2012
Çin ve KKTC için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumlarda BM Tedirginliği

Rumlarda BM Tedirginliği
04.06.12-Rumlarda BM Tedirginliği by Ata ATUN

04.06.12-Rumlarda BM Tedirginliği by Ata ATUN

Eroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra müzakereler Rumların istediği gibi gitmemeye başladı.

Aniden her şey ters yüz oldu Rumlar için.

Daha önce Birleşmiş Milletlerde istedikleri her şeyi yaptırıp her kararı aldırabiliyorlardı ama şimdi rüzgarlar hiç beklenmedik şekilde ters esmeye başladı.

Bırakın güvendikleri dağlara kar yağmasını, dağlar bile kayboldu ortadan.

Rum yönetimi, BM merkezinde 19 Nisan’da gerçekleşecek, kritik Kıbrıs sorunu görüşmesi öncesinde bekleme pozisyonunda, daha doğrusu titreme pozisyonunda.

Eller kollar bağlı bekliyorlar BM Genel Sekreterinin müzakerelerin geleceği ile ilgili kararını…

Daha evvel olsa, yaygarayı basarlar, araya insanlar, diplomatlar sokarlar ne yapar ne eder kendi istekleri doğrultusundaki kararı çıkartırlardı ama şimdi gıkları bile çıkmıyor.

Artık kendilerini takıp, adam yerine koyan yok ki seslerini yükseltsinler.

Daha evvel Yunanistan sesini yükseltir, diplomatlarını seferber eder, bin bir yalan ve dolanla BM’de veya BM Güvenlik Konseyinde kararlar çıkarttırırlardı. Ama şimdi parasızlıktan diplomatlarının birçoğunu geri çekmek zorunda kaldılar. Dolayısıyla  gradoları da (itibarları) yerlerde sürünüyor. Ne takan var, ne de dinleyen…

Anavatan Yunanistan bu durumda olursa, yavrusu daha mı iyi konumda olur. Elbet onun da aynen anası gibi gradosu yerlerde yuvarlanıyor. Takanı yok, sayanı yok.

Türk tarafı iki olasılığı masaya koydu.

Kendini saydırıyor, dinletiyor ve istekleri doğrultusunda da bastırıyor. Ya Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz’a kadar Kıbrıs sorununda çok taraflı konferansın gerçekleştirilmesini ya da müzakere prosedürüne son verilmesini talep ediyor.

Bu talebini pekiştirmek için de Cumhurbaşkanı Eroğlu ve Özel Temsilcisi Özersay işi sıkı tuttular.

Kudret Özersay ABD ve Rusya ziyaretleri yaparak BM Güvenlik Konseyi’nin önde gelen ülkeleri olan ABD ve Rusya’nın Dışişleri yetkilileri ile görüşürken, bugün de Cumhurbaşkanı Eroğlu, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Başkanı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun davetlisi olarak Suudi Arabistan’a gidiyor.

Rumlar Türk tarafının bu girişimlerinden sonra müzakerelerde taktik değişikliğine gitmek zorunda kaldı.

Şimdi müzakerelere Avrupa Birliğini de bulaştırmak ve Kıbrıs sorununun bütünlüklü idare edilmesiyle, Türkiye’nin uluslararası ve Avrupa toplumu önünde şikayet edilmesi konularında stratejiler hazırlamaya başladı.

Bu stratejiler her zamanki gibi gene yalana dolana dayalı olacak ama büyüklerimizin dediği gibi “Korkunun ecele faydası yok!”

Yunanistan Başbakanı Lukas Papadimos ile Dışişleri Bakanı Stavros Dimas’ın dün Kıbrıs Rum tarafına gelmesi ise hiçte tesadüf değil.

Koltuklarının altında Kıbrıs müzakereleri, Avrupa-Türkiye ilişkileri, Güney’in AB Dönem Başkanlığı, doğalgaz ve Türkiye’nin uyarıları konuları var.

“Çok taraflı Konferansı” birlikte, el ele kol kola kahramanlar gibi reddetmeye hazırlanıyorlar.

1940 yılında, İkinci dünya savaşının daha başında İtalyan’ların teslim olun Notasına “Oxi” (Hayır) dedikleri 28 Ekim gününü “Olağanüstü bir kahramanlık yapmış gibi” hala kutluyorlar ama bu Oxi’den sonra İtalya bir baştan diğerine Yunanistan’ı işgal etmişti.

Rumların ve Yunanlıların ilk saldırıları Cumhurbaşkanı Eroğlu’na olacak ve kendisini “Müzakereleri tıkamakla” ve 2. Cumhurbaşkanı Talat ile varılan sözlü mutabakatlardan “caymakla” suçlayacaklar, sanki diplomaside baş başa yapılan ve tutanaklarda yer almayan sözlü mutabakatlar geçerliymiş gibi.

Tabii Rumlara ve Yunanlılara aramızdaki “Helenofil”ler de, yani Rum-Yunan sempatizanları da gönülden destek verecekler.

Özetle; Tüm çabalarına karşın son raund Rumlar için çok çetin geçecek. Üstelik bir de İngiltere’nin eski tutumunu da değişmiş gözüküyor. 1 Temmuz sonrası için İngiltere’nin de bir B planı var.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

6 Nisan 2012

5 Nisan 2012
Rumlarda BM Tedirginliği için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar