Belediye Hizmetleri ve Grev

Belediye Hizmetleri ve Grev

Her insan özgürdür ve bu özgürlüğün birde tanımı vardır.

Kısa bir tanımlamayla özgürlük “Başkalarının özgürlük haklarına tecavüz etmeden her
türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi ve yapması.”

Ama bir kısıtlama, bir koşul var bu tanımın içinde. Başkalarının özgürlüğüne
tecavüz etmemek.

Haftalardır Lefkoşa’da Belediye çalışanlarının grevi sürmekte.

Nedenler tartışılır ancak Lefkoşa Belediyesi çalışanlarının aylıklarını almadıkları veya
da bir başka neden için Lefkoşa halkını cezalandırması, sendikal hak dahi olsa
bence doğru değil.

Sendika üyelerinin bu davranışı yukarıdaki “Özgürlük” tanımına gölge düşürüyor.
Haklarını alma özgürlüğüne sahipler ama Lefkoşa halkını cezalandırma hakkına
sahip değiller.

Yıllardır hiç aksatmadan her tür harcı ve ücreti ödeyen bu insanları en acımasız şekilde
cezalandırmak bana insafsızlık gibi geliyor.

Eğer gerekçe aylıkların ödenememesiyse- ki bütün bilgiler bu doğrultuda- o vakit
sendikanın yıllardır grev baskısı ile dayattığı maaşları gözden geçirmek
gerekmektedir.

Eğer gazetelerin yazdığı gibi en basit bir düz işçinin maaşı net 5 bin TL ise ve de
buna 13. Maaş, ev katkısı, 1 Mayıs primi, bayram harçlıkları gibi primler
eklenip maaşlar yıllık 15 maaşa ve daha da yukarı çıkıyor, çıkan bu meblağ ödenemiyorsa
bu işte bir yanlışlık var demektir.

Vatandaşların ödeme gücünden çok yükseğe çıkmış olan maaşların gün gelip aynen KTHY gibi
Lefkoşa Belediye’sini de batıracağı kaçınılmaz bir son olarak gözükmekte.

KTHY’nin de asıl batış nedeni yüksek maaşlardı. Sandviç yapan personel ayda 7 bin 500 TL
ve yılda 15 maaş alıyor, yerleri süpüren ve moplayan şişman kişiler ayda 5 bin
liradan, yılda 15 maaş alıyor idiyseler, havaalanında çalışan yer ve ofis personeline gürültü, rüzgar ve güneş
primi gibi havadan sudan primler verilip maaşlar şişiriliyor idiyse zaten daha
yıllar önce -sendikanın aç gözlülüğü de eklenince- KTHY batmaya mahkum edilmiş
demekti. Rekabet başlar başlamaz da sonu geldi zaten milli hava yolumuzun. Zavallı
KTHY yapay/ şişirilmiş maaşları kaldıramadı ve battı. Sorumlu ise başta
siyasiler olmak üzere- sendikanın dışında- herkes oldu.

Gelelim LTB’ye… Eğer devlet Lefkoşa Belediyesine parasal katkı yapıp çalışanların
maaşını ödeyecekse bunda da bir yanlışlık var demektir.

Niçin Mağusa’da, Girne’de, İskele’de veya Güzelyurt’ta yaşayan bir vatandaşın verdiği
vergiler hizmet almadığı halde Lefkoşa Belediyesi çalışanların cebine gitsin?
Dolayısıyla böyle yapıldığı takdirde büyük bir haksızlık ortaya çıkacak.

Artık Sendikalarla ilgili yasanın tekrar gözeden geçirilmesinin zamanı gelmiştir.

Devlet daha önceki ismi “Grev ve Lokavt Yasası” olan sonra da 1987 yılında “Grev ve
Referandum Yasası “olarak değiştirilen yasayı ele almalı ve güncelleştirmelidir.

Bu yasa içinde “Tekel” konumunda olan işletmelerin halka karşı grev yapamayacağı yer almalı, sendikaların talep
edecekleri maaşlara da “Asgari Ücret” bazında bir tavan getirilmeli ve hiçbir müeyyidesi olmayan grevlere de bir yaptırım konmalıdır.

Grev yapanlara karşı halkın haklarını koruyacak maddelere de yer verilmeli bu yeni
yasada. Vatandaşın grev yapanlara karşı, gerekli olan harç ve vergileri ödememe
gibi bu tür işletmelere karşı grev yapma hakkı da olmalı. Çünkü çalışanların
hak almak için vatandaşı cezalandırma hakkı varsa, vatandaşına da aynı haklara
sahip olması gerekmektedir.

Tek yanlı haklar, adil olmadığı gibi, toplumumuza onarılması güç zararlar veriyor.
Dolayısıyla LTB konusu makul, çok yönlü ve örnek bir yasanın yapılmasına vesile
olmalıdır.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

11 Mayıs 2012

11 Mayıs 2012
Belediye Hizmetleri ve Grev için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Our British Citizens

Our British Citizens

I am very much depressed by the sales of the mortgaged lands having homes built on.

The idea of selling homes of innocent people to collect the debts of a third party or a
construction company sounds very wrong to me.

I simply cannot accept it.

The point I cannot accept is the grasping of the houses along with the mortgaged land.

The houses weren’t mortgaged but because they were built on the land and had no chance to escape, they were also confiscated and sold by a public auction.

They reminded me the slaves of the medieval.

They were sold publicly because of their skin color or race and had no other offence, like the homes on the mortgaged land. The houses had no offence except being built on a mortgaged land.

The problem is that the land was mortgaged without the consent of the home owners.

When they found out that the land was mortgaged it was too late then.

Actually when the land was mortgaged, there were no houses, roads, electricity, water and other facilities on. It was mortgaged as an arable field to the value of at least one tenth of a building site.

After the homes were built on and the roads made and the infrastructure constructed for electricity, water, telephone and gas the land value flew off up to the crest.

I think it is unfair to buy the land only from the public auction and claim the houses, roads, and infrastructure built on without paying them. The buyer should pay the cost of the houses, roads
and infrastructure as well to claim the full ownership of the land.

I strongly believe that we should support our British citizens, who actually are facing losing their homes because of a mortgaged land without their consent or knowledge.

For ages our British citizens were and are always loyal to our community and supported us under any condition.

They are not wicked, unfaithful and malignant people.
On the contrary they are honest people whom we can trust at all times.

They are also very good consumers as they spend all of their personal income over here.

From time to time they collect money with in their community and buy the most wanted or missing apparatus for our hospitals or almshouses.

To these people, our government did not even give a permission to perform a silent demonstration
with candles, to let know us the problems they are facing with.

Their intention was to enlighten the government officials and to request the support of the
Turkish Cypriots on their problems.

So my full support is with you our dear English citizens and English people who chose to live over
here with us.

You are on the soil of your friends.  I shall try my best to convey your problems to our officials either directly or by my articles.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

May 3, 2012

10 Mayıs 2012
Our British Citizens için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kriz, TMK ve Maraş

Kriz, TMK ve Maraş

“Ne oldum değil,  ne olacağım” demeli, atalarımızın asırlar önce dediği gibi.

Rumlar ekonomik  krizin fena esiri oldular.

Bu krizin, başlarına  Kıbrıs konusunda da beklemedikleri bir takım sorunları daha getireceğini
söylemek yanlış olmaz.

Krizin Rumlarda,  yılların değişmez, kemikleşmiş tabularını da yavaş yavaş yıkmaya başladığı  kesin.

“Kişi başı  gelirimiz 25 bin dolar. Biz Avrupa’nın refah seviyesi en yüksek ülkesiyiz” diye  böbürlendikleri günler bitti artık.

Bilindiği gibi,  o günlerde dünyaya yukarıdan bakan Rumların Kıbrıs deyişiyle “bıyıklarını balta  kesmezdi.”

KKTC’yi yok  addediyorlar, Kıbrıs’ın hepsini istiyorlar ve “biz ne istersek o olacak”
diyorlardı.

Tekerlek şimdi  iyice dönmeye başladı. 1974’de yaptığı dönüşe bir urub (dörtte bir) daha eklendi.

Makarios  darbeden önceki mitinglerinde ve TV konuşmalarında¸ “Adayı silah atmadan ele  geçirebilmemiz ve Türklerden temizleyebilmemiz için Türk topraklarını satın  almamız gerekir. Türklere on Kıbrıs Liralık malları için otuz veya kırk Kıbrıs
Lirası verin ve topraklarını satın alın.
Türk tüccarlarla da batırana kadar mücadele edin. Bu kutsal uğraşınızda Kilise
maddi ve manevi olarak yanınızda olacaktır.” derdi.

Neyse ki zamanın  Yunanistan’daki albaylar cuntası adayı ele geçirmek için farklı bir yöntem  uyguladı da Makarios’un bu ölümcül uygulamasından kurtulduk.

Uzun vadede,  baskılar, işsizlik, parasızlık ve ekonomik çöküntü nedeni ile gençler adayı  terk edecekti ve Kıbrıslı Türklerin hakları ve adadaki konumu “Kıbrıs Cumhuriyetinin  Ortakları” statüsünden “Azınlık” statüsüne indirgenecekti.

Şimdi artık vaktiyle kendi  hazırladıkları tuzağa kendileri düşmek üzere.

Gerek Maraş’a Türk İdaresi altında  geri dönüş çağrısı, gerekse de Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) ödediği  tazminat miktarları, yıllardır Kıbrıs Rum Yönetiminin Rum halkı üzerinde  uyguladıkları siyasi baskı ile Rum Ortodoks Kilisesinin uyguladığı manevi  baskıyı, yaşanan derin ekonomik kriz nedeni ile kırmaya başladı.

Taşınmaz Mal Komisyon’u Avrupa  İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) aldığı bir karar içeriğince kurulduğu ve  resmen AİHM’nin akredite ettiği bir kuruluş olarak görev yaptığı için Kıbrıs  Rum Yönetiminin, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kararlarını durdurmak ve Kıbrıs  (Rum) Cumhuriyeti Tapu Kayıtlarında işlem yaptırmamak gibi bir yetkisi veya  lüksü yok. İtiraz hakkı da yok. İtiraz hakkı sadece Komisyona başvuran “özel  kişi”ye ait.

Mal canın yongasıdır diyen birçok  Rum, Maraş’a Kıbrıs Türk idaresi altında geri dönmeye sıcak bakmaya başladı.
Bunların başını da ünlü Rum ailelerinden birisi çekmekte. Maraş ta toprağı
olmayıp da adanın kuzeyinde taşınmaz mal bırakmış olanların baş da TMK’nın
uygulamaları ile dönmüş vaziyette. Cebinde 5 kuruşu olmayan ve borç batağına
iyice batmış olan Rumlar, çözümü TMK’ya başvuruda görüyorlar.

1 Temmuzdan sonra Kıbrıs konusunun  çok farklı bir aşamaya gireceğini birçok kez dile getirmiştim, tekrarlıyorum.

Artık mevcut süreç son bulmak  üzere.

Kıbrıslı Türklerin neredeyse son  bir asırdır verdikleri adada varoluş mücadelesi, anavatan Türkiye’nin müthiş ve  son derece akılcı katkıları, diplomasisi ve stratejisi ile biz Kıbrıslı Türkler  için yılların baskı, ambargolar ve insanlığın yüz karası izolasyonlardan  kurtulacağı yepyeni bir döneme giriyor.

Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

 

Ata  ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

7
Mayıs 2012

7 Mayıs 2012
Kriz, TMK ve Maraş için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Yunanistan Seçimleri ve Kıbrıs

Yunanistan Seçimleri ve Kıbrıs
Yunanistan Seçimleri by Ata ATUN

Yunanistan Seçimleri by Ata ATUN

Öbür gün yani 6 Mayıs Pazar günü Yunanistan’da seçim var. Arka arkaya yapılan erken seçimlerin en sonuncusu bu. Tabii şimdilik…

Euro Bölgesi’ndeki ekonomik krizle birlikte büyük bir mali sıkıntı yaşayan Yunanistan son birkaç yıldır arka arkaya genel seçimlere gidiyor.

Tabii Yunanistan Euro Bölgesi’ndeki ekonomik krizden dolayı mı mali sıkıntıda yoksa Yunanistan’ın ekonomik olarak batmasından dolayı mı Euro Bölgesi’nde ekonomik kriz çıktı, çokta belli değil.

Yunanistan Anayasası ve Avrupa Birliği Müktesebatına göre siyasilerin radikal ve insan haklarını kısıtlayıcı kararlar alması olanaksız. Bu nedenle de, yapılacak bu seçimlerden sonra başa geçecek siyasiler nedeni ile Yunanistan’ın ekonomisinin düzelmesi veya Yunanistan’ın Gayri Safi Milli hasılasının birkaç misli olan borçlarının bir gecede temizlenmesi mümkün değil.

Zaten seçilecek olanlar Yunanistan’ı kerhen ve laf ola yöneten kişiler olacaklar. Asıl idare AB’nin Yunanistan’a verdiği borçlara karşılık kurduğu komitenin elinde. Personel alımlarına veya durdurmalarına, yatırımlara ve silahlanmaya ne kadar para harcanacağına bu komite karar veriyor.

Yunanistan’ın günümüzdeki en büyük siyasi partisi Evangelos Venizelos’un başkanı olduğu Panhelenik Sosyalist Hareket, PASOK, Sosyalist ve Mecliste 129 Milletvekili bulunuyor.

Diğerleri de sıra ile Antonis Samaras’ın Başkanı olduğu Yeni Demokrasi Partisi (ND) Merkez sağda. Milletvekili sayısı 72, Aleka Papariga’nın Yunanistan Komünist Partisi (KKE), Milletvekili sayısı 21, Yorgo Karatzaferis’in Ortodoks Halk Partisi (LAOS), Milletvekili sayısı 16, Alexis Tsipras’ın Sol İttifak’ı (SYRIZA), Milletvekili sayısı 11, Panos Kammenos’un Bağımsız Yunanlılar (ANEL), Milletvekili sayısı 11, Fotis Kouvelis’in Demokratik Sol’u (DIMAR), Milletvekili sayısı 10, Louka Katseli’nin Sosyal Anlaşma (KOISY), Milletvekili sayısı 8 ve Dora Bakoyannis’in Demokratik İttifak (DISY), Milletvekili sayısı 4.

Altın Şafak (Hrisi Avgi) bu seçimlerin yükselen yıldızı.

Politik ve ekonomik durum Altın Şafak’ın yükselmesine çok uygun. Yaşanan ağır ekonomik koşullar, Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi Yunanistan’da da aşırı sağın su yüzüne çıkmasına yol açtı.

Günümüzde Yunanistan’daki ortam, aynen Hitlerin NAZİ partisinin 1930’lu yıllarda Almanya’da yükseliş ve iktidara gelme süreci ile çok benzeşiyor. Slogan ve inanışları “Yunanlılar diğer ırklardan üstündür” olan bu partiler aynen Hitler’in Nazi partisinin “Deutschland Über Alles” yani “Almanya Diğerlerinin Üstündedir” inanışı ile birebir örtüşüyor.

Altın Şafak’ın lideri Nikos Mihalolikas, Yunan İstihbarat Teşkilatı’nın (EYP) eski bir üyesi. Örgüt içindeki takma adı veya lakabı “Führer”. Parti üyeleri kendisine kayıtsız ve koşulsuz itaat ediyorlar. “Vurun” dediğini vuruyorlar, “Islatın” dediğini hastanelik edene kadar dövüyorlar. Eski Yardımcısı boşboğazlık edince kendini hastanede buldu ve kapı dışarı edildi.

Yabancılardan nefret ediyorlar. Arnavut, Kürt, Makedon ve Müslüman mahallelerini basarak sopa ve zincirlerle “Helen Ruhu”nu aşılıyorlar. Türkleri Şiro, yani Domuz olarak tanımlıyorlar. Solcuları ise en aşağılık insanlar olarak görüyorlar ve kıstırdıkları zaman meydan dayağı çekiyorlar.

Altın Şafak (Hrisi Avgi) yaşanan ekonomik krizde tepki oylarının dikkate değer bir bölümüne ilaveten Yunanistan’daki yabancı kaçak göçmenlere karşı duyulan öfke oylarının da önemli bir kısmını alacak gibi gözüküyor. Zaten bu uğurda deli gibi mücadele ediyorlar. 32 siyasi partinin yarıştığı bu seçimde Yunan Meclisine, PASOK ve ND’ye ilaveten 8-9 tane küçük partinin de girmesi büyük olasılık.

Ünlü politikacı Mitsotakis’in kızı ve Atina’nın ilk kadın Belediye Başkanı olan Dora Bakoyanni’nin başkanı olduğu DISY, seçimlerden sonra hükümetin küçük ortaklarından birisi olması büyük bir olasılık.

En akla yakın olasılık Yeni Demokrasi Partisi’nin (ND) liderliğinde diğer sağ partilerin de katılımıyla oluşturulacak ortak bir koalisyon hükümetinin kurulacağı veya da ND-PASOK ortaklığı, PASOK’un dıştan desteği ile ND hükümeti veya da ND-PASOK Koalisyonu.

Hrisi Avgi’nin aldığı oylar yüzdelik olarak iki haneli olursa kapıda gene erken seçim var demektir.

Özetle, Yunanistan yaşayacağı politik istikrarsızlıktan dolayı bir müddet daha Kıbrıs konusu ile derinden ilgilenemeyecek gibi görülüyor.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

4 Mayıs 2012

3 Mayıs 2012
Yunanistan Seçimleri ve Kıbrıs için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rum Şahinler Adanın Geleceğini Belirleyecek

Rum Şahinler Adanın Geleceğini Belirleyecek
Takke düştü Üniter Devlet Gözüktü by Ata ATUN

Takke düştü Üniter Devlet Gözüktü by Ata ATUN

Kıbrıs Türk tarafında bu güne değin hep Rum tezlerini savunan ve bu davranışını da marifet sayan belli bir kesim var.

Cumhurbaşkanı ve Hükümet ne derse hep aksini söylemekte, liderler arasındaki her görüşmeden sonra da bir kulpunu bulup Cumhurbaşkanımızı bir şekilde suçlamakta.

26 Nisan’da BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in Ledra Palas’taki basın toplantısından sonra da ağızlarından ilk çıkan söz “Downer konuşmasında Türkleri suçlayan işaretler verdi” oldu.

Ben bu basın toplantısına katıldım.

Downer’den Türkleri suçlayan ne bir söz duydum ne bir işaret işittim nede gördüm.

Downer konuşurken yüzü, odanın yapısı ve kürsünün konumundan dolayı Ledra Palas Barikatının Türk tarafına dönüktü. Belki de bizim tarafa bakarak konuştu diye bazı arkadaşlar bunu “işaret” olarak algılamışlarsa onu bilemem.

Bırakın Downer’in Türkleri suçlamasını, ağızlarından kerhen federasyon kelimesini düşürmeyen Rumlar bile artık “Politik yalan söylemeyi” bir kenara bıraktılar ve kendi aralarında Federasyondan vazgeçme kavgası başlattılar.

Yani aslında “Takke düştü, kel görünmeye başladı.”

Rumların bu güne değin hiç Federasyon istekleri olmamıştı ama bunu saklamayı ve sanki istermiş gibi görünmeyi de çok iyi başardılar. AB’yi ve BM’yi de bayağı güzel kandırdılar yıllarca.

İstedikleri ve uzun vadede hedefledikleri “Üniter Rum Devleti kurmak”tı ama ne Makarios, ne de ondan sonra gelen Kiprianu, Vasiliu ve Klerides bunu hiç açıkça dile getirmediler.

Bu düşüncelerini ilk defa açık ve net olarak dile getiren Tassos Papadopulos oldu. Geleneksel yazılım tarzının dışında adında 2 tane “s” harfi olduğunu iddia ederek diğer “Tasos”lardan farklı olduğunu her fırsatta dile getiren 5. Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Tassos Papadopulos resmen açıkladı bu ülkülerini. Ve arkasından da Türkleri “Ozmosis” yöntemiyle yani “geçirim ile içimize alıp uzun vadede eritir yok ederiz” diyerek de ileriye dönük planlarını açıklamıştı.

Ama artık Downer’in son basın toplantısından sonra iş ayyuka çıktı.

Rum tarafında “Şahinler” olarak anılan ama kendileri merkez partileri olduklarını iddia eden DİKO, KS EDEK, EURO. KO ve Ekologlar ve Çevreciler Hareketi’nin oluşturduğu ittifak, Ortak Cumhurbaşkanı Adayı tespit etmek toplantısında “İki bölgeli, İki toplumlu, Siyaseten eşit iki devletten oluşacak Federal Cumhuriyet” tipi çözümü savunmayacak bir adayın belirlenebilmesi için öneriler sundular.

Rum meclisinde DIKO’nun 9, EDEK’in 5, EUROKO’nun 2 ve Ekologların 1 milletvekili var. 56 sandalyeli mecliste 17 koltukları var ve toplam oy potansiyelleri de yüzde 30.78.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde fire vermezler ve arkalarına da Kilisenin desteğini alırlarsa ortak adayları rahat bir şekilde Cumhurbaşkanı olur.

Önerileri üst üste koyarsanız, çıkan tarife uygun ilk sırada Rum Dışişleri Bakanı Erato Kozaku Markulli, İkinci sırada da eski Dışişleri Bakanı Yorgos Lillikas, Üçüncü sırada da Yorgos Yakovou çıkmakta.

Yorgos Yakovou tam bir kurt politikacı. 1998 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKEL ve DIKO ortak adayı olarak yüzde 49.2 oy almış ve Klerides’e karşı seçimi kaybetmişti. Dezavantajı solcu olması.

Bana göre Yorgos Lillikas’ın şansı az. Aşırı soldan aşırı sağa Annan Planı döneminde keskin bir geçiş yaptığı için “Kararsız” sol oyları bile alamayacak.

Markulli ideal bir aday. EOKA’cı bir aileden geliyor. Dindar ve Rum Milliyetçisi. Bir tek dezavantajı var. O da kadın olması. Solcu Rumlar cinsiyet ayırımı yapmıyor ama merkez parti olduklarını iddia edenler yapabilir.

“DİKO, KS EDEK, EURO. KO ve Ekologlar ittifakı”na ilaveten Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki toplumlu ve iki kesimli federasyon çözümünü savunmayacak adayı destekleyecek olan  “Özgür Girne Örgütü” gibi Sivil Toplum Örgütleri ve Apoel gibi aşırı sağcı Futbol takımları da var. Rum Ortodoks Kilisesi ise bunların başını çekiyor. Bu grubun toplam oyları yüzde 40 civarında.

BM ne isterse yapsın. Adada ayrılık bu ittifakın adayı ile başlayacak.

 

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

2 Mayıs 2012

1 Mayıs 2012
Rum Şahinler Adanın Geleceğini Belirleyecek için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar