Dün Güney Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı.
Bu güne değin gördüğüm en sönük, en heyecansız ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye’ye en az çatılan seçim oldu. Propaganda döneminde sadece ekonomi konuşuldu, doğalgaz tartışıldı ve AB’de Türkiye’nin başlıklarının açılmayacağı dile getirildi.
Eski Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides, DISI (Dimokratikós Sinayermós – Demokratik Seferberlik) adlı siyasi partiyi 1976 yılında kurmuştu.
O dönemde EOKA-B’ciler Makarios’u devirmek için 1974 darbesini yaptıkları, bunun sonucunda 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye’nin adaya müdahale kararı alarak Barış Harekatını gerçekleştirdiği ve bu nedenle de Türk askerinin adaya çıkmasına, adanın kuzeyini ele geçirmesine ve Kıbrıslı Türklerin adanın kuzeyinde kendi yönetimlerini kurarak Rum egemenliği altından kurtulmalarına neden oldukları için adeta Kıbrıs Rum toplumu tarafından aforoz edilmişlerdi.
Glafkos Klerides partisini kurarken, kendisi de bir EOKA’cı olduğu için Rum halkı tarafından dışlanmış EOKA-B’cileri de kucaklamış ve onları partisinde aktif görevlere getirerek hepsine sahip çıkmıştı. Nitekim çok değil 17 sene sonra bunun semeresini gördü ve Klerides’in 1976 yılında kurduğu DISI, Rum halkı tarafından dışlandığı iddialarına rağmen 1993, 1998 ve dün yapılan 2013 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de adayını en önde yarıştırarak 3. kez Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtmayı başardı.
Kıbrıs Rum tarafında Makarios’tan sonra Cumhurbaşkanı seçilen Sprios Kyprianou da 1976 yılında DIKO’yu (Dimokratikó Kómma, Demokratik Parti) kurmuş ve kendisi 1977 ve 1983 yıllarında, Tasos Papadopulos da 2003 yılında Cumhurbaşkanı seçilerek toplamda DIKO adayları 16 yıl Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmuşlardı.
1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 53 yıllık tarihine bakılırsa, EOKA’yı kurmak için 1954 yılında General Grivas’ı adaya çağıran ve EOKA’yı kurdurtan III. Makarios (Mihail Hristodulu Muskos) 1958-1977 yılları arasında 18 yıl, Spyros Kyprianu 1977-1988 yılları arasında 11 yıl, Glafkos Klerides de 1993-2003 yılları arasında 10 yıl ve Tassos Papadopulos 2003-2005 yılları arasında 5 yıl Cumhurbaşkanlığı yaptı. Adayı kanaya bulayan ve Kıbrıslı Türklere 1963-1974 yılları arasında soykırım uygulayan EOKA’nın bu 4 üst düzey yöneticisi toplamda 44 yıl Kıbrıslı Rumların Cumhurbaşkanlığını yaptı.
Adaya niye yıllardır barışın gelmediği ve bir anlaşmanın yapılamadığı zaten Rumların yukarıda isimleri verilen ve 53 yaşındaki sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin toplamda 44 yıl süre ile Cumhurbaşkanlığını yapmış kişilerin kimliğinden ve kafa yapılarından belli.
Dünkü seçimin galibinin kim olduğu çok önemli değil. Seçimin asıl galibi Rum Ortodoks Kilisesi Başkanı Başpiskopos II. Hrisostomos.
Başpiskopos Rum kilisesinin başı olmasına ilaveten “Rum Ulusal Konseyi”nin de baş Üyesi! Konsey Cumhurbaşkanı, eski Cumhurbaşkanları, Başpiskopos, RMMO Komutanı ve Mecliste temsil edilen Siyasi Parti temsilcilerinden oluşuyor. Aslında ilk kuruluş tarihi 1926 ama asıl gücünü Makarios ile kazandı.
Hiçbir Rum siyasi parti lideri ve Rum Cumhurbaşkanı “Ulusal Konsey”in kararları ve çizdiği çerçevenin dışına çıkamaz. Çıkarsa, siftah aforoz edilir, siftahtan sonra da siyasi kariyerini kaybeder. Geleceği ve kaderi bu denli net ve açıktır.
Her ne kadar gelmiş geçmiş Rum Cumhurbaşkanları Makarios’un 1977 yılında rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş ile yaptığı 1. Doruk Anlaşmasına sadık kalacaklarını ve BM kararlarında yer alan “Politik olarak eşit, İki toplumlu, iki bölgeli, iki halkın siyasi eşitliğine dayalı bir Federasyon” için müzakere yaptıklarını söylemiş iseler de, Ulusal Konseyin almış olduğu karar ve çizdiği çerçeve bu içerikten çok farklı.
Ulusal Konsey, Makarios’un 1973 yılında Yeşilköy’de yaptığı konuşmada söylediği “Türkiye güçlü bir devlet olduğu için adayı silah zoru ile ele geçirmek mümkün değildir. Türkiye’yi zayıf düşene kadar bekleyeceğiz ve arkasına bir tekme de biz vurup adayı tamamen ele geçirip, Türkleri adadan süreceğiz” görüşünü benimsemiş ve müzakere çerçevesini de buna göre belirlemiştir.
II. Hrisostomos’un seçimlerden 2 gün önce yaptığı açıklamada “iki devlet çözümüne imza atacak bir Helen eli yoktur” demesi boşuna değildir. Aslında sözlerinin tam çevirisi “iki eyaletli federasyon çözümüne imza atacak bir Helen eli yoktur”dur ve hiçbir zaman Rumların federasyona dayalı bir çözümü kabul etmeyeceğini söylemektedir.
Anastasiadis’in seçilmesi ile değişecek hiçbir şey olmayacaktır Kıbrıs müzakerelerinde. Hiç boşuna heveslenmesin pembe gözlüklü arkadaşlar.
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
18 Şubat 2013
Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı görevi 17 Şubat’ta resmen sona erecek olan Dimitris Hristofyas son veda ziyaretini Yunanistan’a yaptı.
Kıbrıs Rum tarafındaki geleneksel uygulamaya göre, göreve yeni gelen Cumhurbaşkanlarının ilk yurt dışı ziyareti Rumların anavatanı Yunanistan’ın başkenti Atina’ya yapıldığı gibi, veda ziyareti kapsamında son yurtdışı ziyarette gene Atina’ya yapılmakta.
Bu uygulama uyarınca salı günü Atina’da bir dizi veda ziyaretinde bulunan Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas, meydanı boş bulunca desteksiz attı, açıkça saçmaladı.
Özellikle Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas, Başbakanı Andonis Samaras ve Yunan Meclisi Başkanı Evangelos Meymerakis ile yaptığı görüşme sonrasında yaptığı açıklama tam tabirle evlere şenlikti.
Hristofyas açıklamasında, “Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliğinin uzlaşmaz tutumu” sebebiyle Kıbrıs sorununun çözümünü başaramamış olduğunu ve Türkiye’nin “bir adım önde doktrini ortadan kaldırdığını ve bir adım önde olan tarafın Kıbrıs Rum tarafı olduğunu” iddia etti.
Bu açıklamaya her halde Yunanistan Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Meclis Başkanı uygun bir yerleri ile gülmüşlerdir.
Üstelik yüzü kızarmadan yalan söyleyerek “Annan Planı’nın reddedilmesi sebebiyle köşeye sıkışan Güney Kıbrıs’ı köşeye sıkışmaktan kurtardığını ve izlediği politikalar ve yaptığı girişimler sayesinde şimdi Türkiye’den ileride olduklarını” iddiasında bulunması, gerek Yunanlı politikacılar, gerekse de Yunan basını tarafından pek de inandırıcı bulunmadı.
Hristofyas, Anadolu’muzun güzel ve anlamlı atasözlerinden birisi olan “Kel gelini, kel kaynana över”den de ileri gidip, özürlü olan kendisini, gene kendisi övmeye çalıştı.
Kıbrıs Rum halkının ortak görüşü, Hristofyas’ın bu güne değin seçilmiş olan 5 Cumhurbaşkanı ile kıyaslandığında en kötüsü ve en başarısız olduğudur.
Annan Planı döneminde, Avrupa Birliği yetkililerine Referandumda Annan Planına “evet” diyecekleri sözünü vererek katılımlarını garantiledikten sonra “Hayır” oyu kullanmalarını halen daha hiçbir AB’li siyasi unutmuş değil. Dönemin Genişlemeden Sorumlu Komiseri (Bakanı) Günther Verheugen’in “Kıbrıslı Rumlar tarafından kandırıldım” demesi gerçekleri
ortaya koymakta.
Kıbrıslı Rumların tek ayak üzerinde 40 yalan söyleyebildiğini Annan Planı döneminde çok iyi öğrenmiş olan AB yetkilileri, bu nedenle ekonomik sıkıntıya girmiş olan Kıbrıs Rum Yönetimine can acıtacak koşullar öne sürerek yardım yapmayı vaat etmekte. Yalancının mumu yatsıya kadar yandı, eridi bitti.
Hristofyas o denli başarısız bir Cumhurbaşkanlığı yaptı ki, veda basın toplantısında yılların teamülleri ve uygulamaları dışına çıkıldı ve bu veda toplantısında -gazetecilerin soracakları sorularla Hristofyas’ın canına okuyacakları kesin olduğundan- ilk kez gazetecilerin soru sorması yasaklandı.
Böylesi başarısız bir Rum liderin, Türkiye’nin attığı adımlara yetişmesi ve üstelik de bir adım önünde olduğunu iddia etmesi gerçekten de çok gülünç. Zaten doğru olsaydı, basın toplantısında gazetecilerin soru sorması yasaklanmaz, tam tersine yağcı ve goygoycu gazetecikler de davet edilir ve başarılı yönetimini anlatması için Hristofyas’a çanak tutulurdu.
BM Genel Sekreteri’nin çalışma arkadaşlarının söyledikleri, Hristofyas’ın iddiasını boşa çıkarmaktadır. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Kıbrıs sorununa adil, kalıcı ve yaşayabilir bir uzlaşı bulma ve soruna çözüm getirme yönünde arka arkaya yapıcı öneriler yaptığından, Türkiye’nin ise Kıbrıs sorununu çözmeyi istediğinden ve sorunu çözmek için ileriye doğru adımlar attığından bahsetmektedirler.
Rumların ise müzakereleri çözüme ulaştırmamak için çabaladıklarından bahsederek, 2012 yılının Ocak ayında New York’un Greentree kasabasında yapılan zirveye cebinde Rum Ulusal Konseyi’nin “4 Hayır”ı ile gelmesinin müzakerelerin kilitlenmesine neden olduğunu söylemekte ve bu örneği vermektedirler.
Dolayısıyla Hristofyas’ın “Rum tarafı şu an Kıbrıs sorununda bir adım önde” iddiasına bırakın AB’nin ve BM’nin önde gelen siyasilerini, Kantara’nın keçileri bile gülmektedir.
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
15 Şubat 2013
T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın organize ettiği bu müthiş programı maalesef ben daha yeni keşfettim. Keşke daha önce keşfedip genç beyinlerimizin, liderlik vasıflarına sahip gençlerimizin bilgisine getirebilseydim.
Gene de geç kalmış değilim. En azından bugün son gün de olsa, ilgili gençlerimizin ve öğrencilerimin bilgisine getirebildim.
Sitedeki giriş sayfasında (http://gelecek.ytb.gov.tr/index.html) yapılan açıklamaya göre
“Yurtdışı Genç Liderler Projesi” yurtdışındaki yeni nesil Türklerin başarılı rol modelleri olarak yetişebilmeleri, sosyal ve kültürel hayata katkıda bulunabilmeleri maksadıyla hazırlanmış.
Genç Liderler Projesi, farklı ülkelerde eğitim ve sosyal hayatta başarı gösteren gençlerin üç senelik bir program dâhilinde eğitim almalarını öngörmekte. Bu eğitim, gençlerin farklı kültür coğrafyalarını temsilen kültürlerarası iletişimini ve hayatın farklı sahalarında başarıyı mümkün kılacak kişisel gelişimini hedeflemekte. Bunun yanında siyaset ve kültür tarihi, uluslararası ilişkiler konulu seminerler ve kültür gezileri programda yer almakta.
Genç Liderler Programına 2013 yılında 8 ülkeden (Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Avusturya, Avustralya, Danimarka, Fransa, Hollanda, İngiltere) 40 genç kabul edilecek. Başvuruda bulunacak gençlerin;
Üniversite birinci veya ikinci sınıf öğrencisi olması, Ortaöğretimin (lise) yurtdışında tamamlanmış olması, başvuruların kabul edileceği sekiz ülkeden herhangi birinde okuyor olması ve lise bitirme notunun ve üniversite not ortalamasının aranan kriterlerde olması gerekiyor.
15 Şubat Cuma, maalesef başvuruların son günü. Saat 17:00’ye kadar lider olmaya aday, içinde liderlik duyguları taşıyan gençlerimizin baş vurularını internet üzerinden yapması gerekiyor. İnternet başvuru adresi http://gelecek.ytb.gov.tr/basvuru-form/index.html
Yurtdışı Genç Liderler Programı her sene farklı ülkelerden öğrencilerin kabulü ile üç senelik bir süreci kapsamakta. Programa dâhil olan bir öğrenci üç senelik uzun soluklu bir yürüyüşe adım atmış olacak. Gençlerin okul başarılarını desteklemenin yanında farklı kültürlere olan ilgilerini arttırmak ve köken kültürlerini daha yakından tanımaları hedeflenmekte.
Bu bakımdan Genç Liderler yalnızca bir eğitim programı değildir. Gençlerin kişisel gelişimlerini ve sosyal hayattaki ideallerini desteklemek maksadıyla farklı etkinlikleri de içermekte.
Genel olarak üç senelik programda aşağıdaki etkinlikler yer almaktadır:
• Üç seneden oluşan program,
– birinci sene: yaz okulu ve kültür gezisi;
– ikinci sene: yaz kampı ve staj;
– üçüncü sene: Genç Liderler Zirvesi’nden oluşmakta.
• Türkçe, Türk kültürü ve tarihi, yurtdışında Türkler, Türkiye ve uluslararası siyasete dair seminer ve kültür programları;
• katılımcıların üniversite eğitimlerinde başarılarının desteklenmesi;
• sertifikalı yaz okulu ile farklı disiplinlerde seminerler;
• kültür coğrafyamızın önemli mekânlarına geziler;
• Türkiye’de staj imkânı;
• öğrencilerle Türkçe ve Türk kültürü üzerine yaz kampı;
• üçüncü senenin sonunda gençlerin, program mezunlarının ve ilgililerin katılımıyla Genç Liderler Zirvesi, yer almakta.
Bence kaçırılmaması gereken muhteşem bir eğitim programı. Meraklı gençlerimizin, içinde liderlik duygularının kıpırtılarını hisseden gençlerimiz bu programa başvurmalarını tavsiye ederim.
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
14 Şubat 2013
Merkezi Cidde’de olan ve 1969 yılında kurulmuş bulunan İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) biz Kıbrıslı Türklerin dünya üzerinde hak ettiğimiz yeri alabilmek için verdiğimiz mücadeleye koyduğu büyük katkı yadsınamaz.
Bu güne değin çok iyiliğini gördük İİT’nin.
İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olan birçok ülkede, BM tarafından tanınmış bir devlet olmadığımız için büyükelçilik, elçilik veya da konsolosluk açamadığımız için bunlara alternatif olarak diplomatik misyonu yerine getirebilecek temsilciliklerimizi açabilmemiz İİT’nin katkıları ile oldu son yıllarda.
Elbette ki bu son 9 yıl içinde, 2004 yılında İİT Genel Sekreterliğine seçilen, 2009 yılında ikinci dönem için tekrar göreve getirilen, Arap ve İslam dünyasında saygın bir kişi olarak tanınan Sayın Prof. Dr. Ekmelettin İhsanoğlu’nun olması, KKTC’nin yıllardır yüzüne kapanmış olan kapıların açılmasına ve süreç içinde kazanımlar elde etmesine yol açtı.
Ve tabii anavatanımızın Türkiye olması, Türkiye’nin KKTC’ye her konuda, her yerde ve her koşulda kayıtsız şartsız destek vermesi ve Türkiye’nin İİT içinde ve üzerinde büyük etkisinin bulunması, doğal olarak yıllardır Kıbrıs konusunda taraflı Rum propagandasının etkisi altında kalmış olan İslam ülkelerinin Kıbrıs konusuna bakışını adeta ters yüz etti. İlişkiler başladı, kapılar açıldı, temsilcilikler kuruldu, gemi seferleri başlatıldı, ticari bağlantılar kuruldu, sportif temaslar yapıldı, KKTC üniversiteleri akredite edildi ve üniversitelerimize bu ülkelerden öğrenciler gelmeye başladı.
Siyasilerimiz bu ülkeleri ziyaretlerinde Cumhurbaşkanı, Bakan ve Milletvekilleri olarak kabul edilip muamele görürken, Müsteşarlarımız ve Müdürlerimiz de ve üst düzey bürokratlar olarak kabul edilip muhatap alındılar.
Bunlar aslında çok önemli gelişmeler ve kazanımlar.
Bunun en güzel örneği de Sayın Cumhurbaşkanımız Dr. Derviş Eroğlu’nun, 2011 yılında Mısır’ın başkenti Kahire’de yapılması gereken ama Mısır’da yaşanan olaylar nedeni ile ancak 2013 yılında yapılabilen 12. İİT Devlet Başkanları zirvesine davet edilmesi.
Cumhurbaşkanımız Dr. Derviş Eroğlu, Türkiye’nin desteği ve yarattığı olanaklarla gözlemci üye statüsündeki Kıbrıs Türk Devleti adına, İİT üyesi 56 ülkeden, 40 ülkenin devlet ve hükümet başkanı düzeyinde temsil edildiği bu zirveye katılarak, geleceğe yönelik önemli bir adım attı.
Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin İİT içindeki faaliyetleri ve etkinlikleri oldukça üst düzeyde. İslam Konferansı Teşkilatı “Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İDESK) Türkiye Cumhurbaşkanının başkanlığında her yıl Türkiye’de toplanmakta.
İİT’nin en yetkili ve üst düzey organı, kısaca adına İslam Zirvesi denilen “Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi.”
Zirve, İslam dünyasının genel politikalarını saptamak ve gelecek Zirve’nin başkanını belirlemek üzere üç yılda bir toplanmakta. 6-7 Şubat 2013 tarihlerinde Kahire’de yapılan Zirve toplantısında gelecek Zirve toplantısının 2016 yılının Şubat ayında Türkiye’de yapılması kararlaştırıldı.
Bu karara göre 2016-2019 yılları arasında İslam İşbirliği Teşkilatının 2016-2019 yılları arasındaki başkanlığını Türkiye yapacak demektir.
Yıllardır İİT’nda “Kıbrıs Türk Müslüman Topluluğu” adıyla yer aldığımız toplantılara, Türkiye’nin kulisi ve girişimleri sonucunda 14-16 Haziran 2004 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen 31. İslam Dışişleri Bakanları Konferansı’nda “Kıbrıs Türk Devleti” adıyla katılmamızın kararlaştırılması ve bunun da son 9 yıldır bu şekilde uygulanması bana, Türkiye’nin İİT’nin başkanlığını yapacağı 2016-2019 yılları arasında politik nedenlerle KKTC’nin yıllardır yüzüne kapatılmış olan birçok kapının daha açılabileceğini, insanlık dışı ambargoların bazılarının kırılabileceğini söylemektedir.
Umarım beklentilerim doğru çıkar. Hep birlikte göreceğiz.
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
13 Şubat 2013
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Demetris Hristofyas’ın Avrupa Konseyi’nde Cuma günü yaptığı veda konuşması herhalde Kıbrıslı Rumların bir yüz karası olarak Avrupa Birliği tarihine geçmiştir.
Hristofyas Cuma günü kürsüde eni konu gözyaşı döktü.
Bana göre dökülen bu gözyaşının asıl nedeni bu sefer Avrupa Birliğini kandıramamış olmak.
Kandırma ve yalan söyleme üzerine kurulu yılların parlak karizmaları çizildi, bu iflas etmiş mali bütçeleri ve Kıbrıs Rum Bankalarının mali durumları ile ilgili ekonomik çöküntü döneminde…
İşin doğrusu; çöküntünün ana nedeni 2015 Mali yılı bütçesinin parasını 2010 yılında harcayıp bunu 2011 yılının Mali bütçesinde göstermeye çalışarak AB’ye yutturmaya çalışmak oldu ama AB Komisyonu bu düzenbazlığı yemedi ve her şey çorap söküğü gibi bir bir ortaya çıkmaya başladı.
Dönemin Kıbrıs Rum Cumhuriyeti Merkez Bankası Müdürü Athanasios Orphanides bu durumu üstü kapalı da olsa birazcık dile getirdiği vakit neredeyse aforoz edilmişti ancak Orphanides’in söyledikleri ve kehanetleri görevini Mayıs 2012’der devretmeden çok önce ortaya çıkarak gerçekleşti.
Orphanides daha 2010 yılının sonlarına doğru Rum Cumhurbaşkanı Demetris Hristofyas’a ve dönemin maliye bakanı Charilaso Stavrakis’e “Gidişatınız iyi değil, bütçede ayak oyunları ile 2015’in de parasını tükettik, ekonomik sıkıntı kaçınılmazdır” dediğinde kendisini görevini suiistimalle suçlayıp, görevden azletmeyle tehdit etmişlerdi ki, söyledikleri doğru çıktı.
İki bin yıldır Bizans İmparatorluğunun her tür siyasi ve diplomatik üç kağıdını aynen uygulayarak BM’yi, ABD’yi, İngiltere’yi Fransa’yı, AB’yi özellikle de 2004 Annan Planı görüşmelerinde AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri (Bakanı) Verhaugen’i yalan beyanda bulunarak kandırmayı başarmış olan Rumlar,– ki Verhaugen oylama sonrası “Rumlar tarafından kandırıldım” diyecek kadar canının yandığını belirtmiştir – bu sefer AB’den aldıkları ve har vurup harman savurdukları paralara yasal kılıf uyduramayınca, ağlamaya başladılar.
Güya Hristofyas imzalanması Mayıs ayına ertelendiği gözüken memorandum ile ilgili olarak AB’ye karşı sert bir üslup kullanıp AB’yi kınadı ama imzaya yanaşmayanın de kendileri olduğunu sumen altı etmeye çalışıp, sanki de AB imzalamamak için bahaneler yaratıyormuş havasını oluşturmaya çalıştı kürsüde. Tam tabirle “Hem suçlu, hem de güçlü” Hristofyas efendi.
Bir zamanlar, bizim dört misli nüfusumuza sahip oldukları için kendilerini Kıbrıs adasının tartışmasız efendisi ve kralı gibi gören Rumların, Bizans’ın ve Rum Ortodoks Kilisesinin çift başlı kartallı bayrağını kendilerine sancak yapmış, kartal görünümündeki Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO), şimdilerde parasızlıktan amberebulya’ya (pulya kuşu) dönmüş durumda.
Rum Ordusunun bütçesi o denli traş edilmiş ki, ekonomik kriz gerekçe gösterilerek bırakın 2013 yılı içinde yapılması planlanmış Dimitra ve Nikiforos tatbikatlarının ve de 1 Ekim’deki sahte Cumhuriyet Bayramlarına yaptıkları resmi geçit töreninde tüm askeri araçların ve gereçlerin tören katılmasının parasızlıktan iptal edilmiş olmasını, askeri sürat motorlarının, sahil güvenlik botlarının ve diğer deniz araçlarının seyre çıkmaları ile helikopterler ve diğer hava taşıtlarının uçuşları dahi iptal edilmiş.
Benzin olmadığından RMMO’nun tüm kara, deniz ve hava birlikleri ile zırhlı taşıyıcıları, kariyerleri, tankları, helikopterleri ve botları hareket kabiliyetlerini tamamen kaybederek felç olmuş durumda. Yakıt gündelik acil gereksinimler için, subayların ulaşımı, askerleri mevziiye ve hastaneye taşınabilmeleri amacı ile yerel tabirle “gıdım gıdım” veriliyor. Anlaşılan Kıbrıs Rum Hükümeti batarken dört dörtlük batmış, öyle ucundan kenarından değil.
İşin şakası, bu günler tam da III. Harekatı yapacak zaman. RMMO sadece bisikletle saldırabilecek durumda. Ne para var, ne akaryakıt, ne de mermi. Askere yeterli yemek var mı? Ondan dahi şüpheliyim.
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
11 Şubat 2013