Değişim Artık Şart Oldu

Değişim Artık Şart Oldu

Seçimler bitti, KKTC’de son 9 aydır süren siyasi çalkantı da beraberinde son buldu.

Halkın iradesi bir partiye kaybettirdi, diğer partiye üstünlük verdi.

Önemli olan bundan sonra ne yapılacağı ve ne yapılması gerektiğidir.

 

Meclise giren siyasi partiler koalisyona girip girmemeyi, hükümette yer alıp almamayı elbette kendi ilgili kurullarınca kararlaştıracaklardır. Buna hiç kimse karışamaz, müdahale de edemez.

 

Ama koalisyon hükümetini sandalyeye oturduğu vakit, hem içte, hem de dışta artık boyu dizi bile geçmiş, yılların verdiği ihmallerle kemikleşmiş ve kangren olmuş anayasa kökenli sorunların kendilerini beklediği de bir başka gerçek.

 

Bu nedenle de eğer hedef, sırf Bakanlık koltuklarında oturarak, günü gün etmek değilse ve KKTC’nin sağlıklı bir şekilde ayakta durması isteniyorsa, başta anayasamız olmak üzere, kamuda, tayin terfilerde, 3’lü kararnamede ve gelişmenin, ileri atılmanın önünü tıkayan diğer ilgili yasa ve tüzüklerde gerekli değişikliklerin yapılması da şarttır. Bu değişikliklerden bazılarının da birtakım kişilerin canını yakacağını ve bir takım menfaatlere son vereceğini söylemek de hiç yanlış olmaz.

 

Bu gerçekler ışığında geniş tabanlı bir koalisyona gereksinimiz olduğu da ortaya çıkmakta. Zaten böylesi bir koalisyonu siyasi partiler kendi gönüllerince kurmazlarsa, kendilerine bir şekilde kurdurtulacağı da bugün içinde bulunduğumuz siyasi ortamın bir başka gerçeği.

 

Ancak sağda ve solda yer alan siyasi partilerin asgari müştereklerde birleşerek geniş bir tabanı temsil edecek şekilde hükümet çatısı altında birleşmeleri, tüm bu sorunların üstesinden gelebilmek ve gerekli yasal reformları yapabilmek için ön koşul.

 

Dış siyasette de çok çetin günler bizi beklemekte.

Bu yılın sonbahar aylarından sonra ABD’nin, BM’nin ve AB’nin Kıbrıs sorunun çözmek için başımıza çörekleneceklerini ve boğazımızı öldüresiye sıkacaklarını söylemek için kahin olmaya hiç gerek yok. Bu cümle içinde kullandığım “bizim” kelimesinin içinde Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumlara ilaveten anavatanlar Türkiye ve Yunanistan da yer almakta.

 

Hepimizin başına çöreklenecekler ve önce iyilikle, vaatlerle ve iyi sözlerle bu sorunu çözmemizi isteyecekler, nasihatten anlamazsak, zorla ve baskıyla çözdürecekler, çözümün koşulları hoşumuza gitse de gitmese de.

 

Asıl ismi “Abdülhamid Ziyaeddin” olan Osmanlı dönemi yazarı, şairi ve devlet adamı Ziya Paşa sanki de bu günleri görüp, günümüz Türkçesi ile “Nasihatten anlamayanı azarlamalı, azardan anlamayanı dövmeli” şeklinde tanımlanabilecek ünlü “Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir” beyitini kaleme almış. İleriki aylarda başımız bayağı sıkıya girecek.

 

Dışta bizi bunlar beklerken, içte bekleyen sorunlar daha büyük.

Özetle; Anayasamızı değiştirmenin zamanı geldi. Neredeyse 35 yıl önce el kaldırdığım bu anayasa o günün koşullarına göre idealdi ama o günden bu güne 4. kuşak hayata gözlerini açtı, birtakım kavramlar değişti, idealler şekil değiştirdi, teknoloji inanılmaz gelişti ve anayasamız, anayasayı yapan bizlerle birlikte çok yaşlandı. Değişim zamanı geldi, kapıya dayandı.

 

Sadece Anayasa’da değil, kamu ile ilgili yasa ve tüzüklerde de değişim yapmanın zamanı geldi. İnsanımız devlet dairelerinde işini yapmak veya da yaptırmak için inanılmaz sıkıntılar çekmekte. Hep birlikte, cesurca bu adımların atılması ve gerekli olan reformist kararların alınması gerekiyor bu dönem. Başka çaremiz yok…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

31 Temmuz 2013

30 Temmuz 2013
Değişim Artık Şart Oldu için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Siyasi Fırtına Bitti Politika Başladı

Siyasi Fırtına Bitti Politika Başladı

KKTC’nin 2 büyük partisinden birisi olan Ulusal Birlik Parti’sinin Ekim 2012’de yapılan Kongresi ile KKTC’de başlayan siyasi çalkantı, tam 9 ay sürdü ve dün yapılan Milletvekilliği seçimleri ile de son buldu.

 

KKTC’nin siyasi tarihi, geçmişinde hiç yaşanmamış olaylara tanık oldu bu süreç içinde. Kendisinin Milletvekili seçildiği ve iktidarda olan kendi partisi aleyhine, hırsın mantığı geçtiği noktada “Güvensizlik Oyu” veren milletvekilleri ile tanıştı KKTC halkı.

 

KKTC’nin siyasi tarihine ise, bu dokuz aylık süreç içinde yaşanılan ibret olacak davranışların, kararların ve ilginç olayların kaydı bir daha silinmemek üzere düştü.

 

Geçici hükümetin ortaklarından birisi olan TDP’nin erken seçimden beklediğini bulamadığı kesin. Belli ki Çakıcı bütün gayretine rağmen KKTC halkını kendine inandıramamış. Özellikle geçen hafta başında “2013-2015 Protokolüne onay verildiyse hükümetten çekiliriz” açıklamasını yapan TDP Genel Başkanının, onay verildiğinin ortaya çıkmasından sonra hükümetten çekilmemesi, TDP’ye olan güveni sarstığı kesin.

 

DP ise kuruluş günlerindeki oy potansiyeline doğru bir sıçrama yapmış durumda. UBP’den ayrılıp DP’ye katılan milletvekillerinin DP’ye oy kaydırdıkları, alınan sonuçta net olarak gözükmekte.

 

Hükümeti hangi partinin kuracağı pek net değil.

Matematiksel olarak 4 olasılık bulunmakta.

CTP + UBP, CTP + DP, UBP + DP ve CTP + UBP + DP.

 

Bunlardan her ne kadar “CTP + UBP + DP” koalisyonu en düşük olasılığa sahip gözükse de, ulusal çıkarlar açısından en geçerli ve ideal olanıdır.

 

Seçim meydanlarında ve medyada, 1975 kökenli Anayasa’yı değiştireceklerine,  Kamuda reform yapacaklarına ve ekonomiyi sürdürülebilir hale getireceklerine dair söylemlerle, programlar sunan bu partilerin, KKTC’nin geleceğini dikkate alarak, partilerinin çıkarları yerine KKTC’nin çıkarlarını ön planda tutarak hükümeti oluşturmalarının gerçekte tam zamanıdır.

 

2013 yılının sonbaharında başlayacak olan “Kıbrıs sorununa kalıcı ve sürdürülebilir çözüm getirmek amaçlı müzakereler”in çok çetin ve hırçın geçeceği kesin. Bu müzakerelerin nihai ve son müzakereler olacağı da bir başka gerçek.

 

Bu sefer Rumların tuzağına düşmeyecek ve yalanlarına kanmayacak olan BM’nin, AB’nin ve ABD’nin bu son müzakereye tüm ağırlıklarını koyacakları, adada yaşayan her iki toplumun anavatanları olan Türkiye ve Yunanistan’ı da müzakerelere müdahil yapacaklarının sinyalleri daha şimdiden gelmeye başladı.

 

Masada, bizim ve Rumların kendi iç sorunlarımıza ilaveten Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sorunu, Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon ürünlerinin çıkarılması, mülkiyeti ve taşınması sorunu, Kıbrıs adasında sürdürülebilir “birleşik” bir hükümetin kurulması sorunu ve anavatanlara arasındaki Ege sorunu bulunmakta.

 

Bizim bu sorunların üstesinden gelebilecek bir hükümet oluşumuna gereksinimiz var. Duygusal davranan ve bu dönemde partisel çıkarları göz önüne alacak sıradan bir hükümete gereksinimimiz yok. “Haydi hep birlikte KKTC için”…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

29 Temmuz 2013

28 Temmuz 2013
Siyasi Fırtına Bitti Politika Başladı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Devlet Yönetmeyi Bilmezsen Ödersin

Devlet Yönetmeyi Bilmezsen Ödersin

Seçim döneminde söylenen sözlerin ve yapılan vaatlerin bazıları gerçekten de devlet yönetiminde dirsek çürütmüş insanları, gerçek bürokratları ve devlete hizmet verdiği yıllarda her ay sonu aldığı maaşın hakkını vermiş olan üst düzey geçmişi olan memurlarımızı güldürüyor. Bu gülme kervanına deneyimli hukukçularla, siyasete zamanında hakkını vermiş eski politikacılar da katılıyor, “devlet yönetmek ne demektir”i bilen akademisyenler de.

 

Son birkaç haftadır Ercan ihalesinin iptal edileceği vaatlerini duyuyorum ve okuyorum. Aday arkadaşlar bu ihaleyi iptal edeceklerini söylüyorlar ciddi ciddi… Kendileri peşinen inanmışlar söz konusu ihaleyi iptal edebileceklerine, başkalarını da inandırmaya çalışıyorlar.

 

Çok kısa ve öz olarak bu düşünceye “Kantara’nın keçileri bile güler” derim sadece.

İhale mevcut yasalara, tüzüklere ve kurallara uygun olarak yapılmış. Bu konuda Türkiye’nin açtığı devlet ihalelerinin denetiminde en iyi olan, açıkçası “bir numarası” olan bir kadın bürokrat ihaleyi didik etmiş ve ihale sonuçlandıktan sonra da KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ile Ulaştırma Bakanlığına tam not vermiş.

 

Bırakın tam not almayı bir kenara, zaten Ercan Havaalanı bu ihale ile ihaleyi kazanan şirkete verilmiş, satılmış veya da hibe edilmiş değil. Kapasitesini en az 4 misli arttıracak şekilde yeni bir pist ilave edilmesi ve yeni bir terminal binası yapılması karşılığında 25 yıllığına kiralanmış. Zaten bizim devletin, memur maaşı ödemekten yatırım yapacak, hele de 750 milyon TL gibi bir parayı Ercan Havaalanına yatıracak mali gücü de yok. İhaleyi iptal edecek kişi hangi parayla ikinci pisti ve yeni terminal binasını yapacak, onu da açıklaması gerekiyor.

 

Şimdi birileri çıkıyor ve bu ihaleyi iptal edeceğinden bahsediyor. İptal eden, iptal gününe kadar ihaleye kazanmış şirketin yaptığı tüm harcamaları ve de kontratta belirtilen tek taraflı iptalden doğacak bütün zarar ziyanı da kişisel olarak ödemek zorundadır. Kural böyle. Bunu ben söylemiyorum, hukuk söylüyor. Tazminatı önce KKTC devleti ödüyor, sonra da bu parayı iptal kararını alan kişiden veya da kişilerden devlet tahsil ediyor. Çok merak ediyorum doğrusu hangi babayiğit bu kararı alıp, ihaleyi iptal edecek.

 

Aynı kural, petrol dolum tesisi için de geçerli.

Çarşamba günü Siber hükümeti, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada, eski Bakanlar Kurulunun petrol dolum tesisi için sahil şeridi kiralamasının Anayasa’nın 159’uncu maddesi ile İTEM yasasının 4’üncü maddesine aykırı olduğu gerekçesi ile iptal edildiğini açıkladı.

 

Açık olan şu ki, petrol dolum tesisi için sahil şeridi kiralamasının Anayasa’nın 159’uncu maddesi ile İTEM yasasının 4’üncü maddesine aykırı olması ile bu kararı iptal etmek farklı kavramlar.

 

Ben şirketin açıklanan isminin de yanlış olduğu inancındayım. Yaptığım araştırmada açıklanan ismin Türkiye’nin ünlü bir oteller zinciri ve inşaat firması olduğu ve petrol dolum tesisi ile herhangi bir ilgisinin olmadığı, bu açıklanan isme çok yakın bir ismi taşıyan bir başka Avrupa merkezli, uluslararası faaliyet gösteren bir petrol şirketinin bulunduğu ve kiralamanın da bu şirkete yapıldığı sonucuna ulaşmış bulunuyorum.

 

Eğer gerçek benim düşündüğüm şekildeyse, Siber hükümeti şimdiden, münferiden veya da hep birlikte birkaç milyon Euro tazminatı ödemeye kendisini hazırlamalıdır.

 

Yapılan kira sözleşmesinin 49 yıllık olduğunu düşünmekteyim. Bunun gerekçesi de hiç bir şirketin birkaç on milyon Euro’yu, 21 yıllık bir kira sözleşmesinin bitiminde geri alamayacağı bir tesise yatırmayacağıdır. Umarım söz konusu şirket, Bakanlar Kurulundan kiralama kararı çıktıktan sonra alt yapı ve yakıt depoları için sipariş vermemiş ve ön ödeme yapmamış olsun.

 

Eğer söz konusu şirket, petrol depolama tesisi kurmak amaçlı alt yapı ve yakıt depoları için sipariş vermiş ve ön ödeme yapmış ise, kimliğini tahmin ettiğim şirketin uluslararası hukukçularının Siber hükümetini dava edeceğini ve iptal edilen kiralama kararı için birkaç milyon Euro tazminat talebinde bulunacaklarını şimdiden söyleyebilirim.

 

Hükümet etmek kolay bir iş değildir. Hele de kararlar mantıksal yerine duygusal alınmışsa, geriye dönüş bedeli çok ağır olmaktadır. Bu iptal kararı bana 2003 yılında, dönemin muhalefet liderinin şov amaçlı, hükümetin verdiği vatandaşlıkların iptal edilmesi için mahkemeye yaptığı başvuruyu getirdi. Sonradan iptal listesi içinde ünleri Türkiye’nin dışına çıkmış isimlerin de olduğu anlaşılınca, bu kişiler yalvar yakar vatandaşlığa tekrar davet edilmişlerdi…

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

26 Temmuz 2013

25 Temmuz 2013
Devlet Yönetmeyi Bilmezsen Ödersin için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kıbrıs’ta Tsunami Yaşanacak

Kıbrıs’ta Tsunami Yaşanacak

Eldeki veriler Kıbrıs’ta karşı konulamaz bir tsunaminin yaşanacağı doğrultusunda.

Bu bahsettiğim tsunami denizden değil, BM’den gelecek.

 

Bölgede yaşanan yeni jeostratejik olgular, ortaya çıkan Hidrokarbon yatakları, Türkiye’den gelmesi için geri sayımın başladığı su boru hattı, elektrik ve internet omurgası nakil hatları, su boru hattı çekilirken doğalgaz boru hattının alt yapısının da hazırlanıyor olması hiç boşuna değil.

 

Bunlar bir müddet sonra adada yaşanacak yeni gelişmelerin somut habercisi.

 

Rumlar, tamamen konu ve gündem dışı başlattıkları Maraş girişimlerini, gelmekte olan bu tsunamiye karşı bir kalkan görevi olarak kullanmak niyetindeler ama hiç bir işe yaramayacağını ve gündem saptırma girişiminden öteye gidemeyeceğini hep birlikte göreceğiz.

 

Rumlar, karşılıksız olarak ve hiç bir şey vermeden Maraş’ı almayı hayal etmekteler.

Hayal güçleri eskiden beri zaten çok zengin.

Mayıs 1919’da Ankara’ya kadar Anadolu’nun batı yarısını alabileceklerinin hayalini kurup 20 bin kişilik bir ordu ile İzmir’e çıkıp, 1922 Eylül’ünde 2 bin kişilik bir ordu ile geri dönmeleri veya 17 Temmuz 1974’de bir gün evvel ilan ettikleri “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”nin Yunanistan’a bağlandığını açıkladıkları gibi…

 

Hiç bir şey vermeden alacaklarını sandılar ama Batı Anadolu’yu fethetme maceraları sonunda Anadolu topraklarında 18 bin can bıraktılar. Kıbrıs’ta da adayı Yunanistan’a bağlayacaklarını sandılar ama işin sonunda adanın tümü üzerindeki mutlak hükümranlık ve egemenliklerinin bir kısmını kaybetmek zorunda kaldılar.

 

Kolay kolay akıllanmıyor Rum adadaşlarımız. Zaman içinde ellerinde sıkı sıkı tuttukları aynada kendilerini bir dev gibi görmeye ve boylarından büyük hayaller kurmaya başlıyorlar ama kurdukları hayalin büyüklüğüne kapılıp, göremedikleri bir tokadı işin sonunda yiyince de küllü su gibi yerlerine oturuyorlar.

 

Maraş konusu da aynen bu kategoride. Kendilerini dikkate alınan ve sözleri dinlenen bir devlet sandılar ve boylarını çok aşan bir de Maraş Planı yaptılar. Bunu,  kendilerini hiç bir zaman muhatap almamış olan Türkiye’ye, AB kanalı ile sunacaklarmış.

 

Kıbrıs Rum tarafının ve Yunanistan’ın eş zamanlı olarak mali kriz içine girmeleri,  ekonomik olarak çökmeleri, kredi alamaz duruma gelmeleri ve işsizliğin tavan yapması pek bir tesadüf değil. Yunanistan ve Kıbrıs Rum halkı,  I. Dünya ve II. Dünya savaşları dahil olmak üzere geçmiş bir buçuk yüzyılın en kötü günlerini yaşıyorlar.

 

Kendilerini takan ve dikkate alan yok. Tam tersine “silkinsek da sırtımızdan atıp bu asalaklardan kurtulsak” düşüncesi hakim bu çok güvendikleri ortaklarında.

Hep birlikte yaşayıp göreceğiz bu zamansız ve yetkisiz Maraş Planı yüzünden başlarına gelecekleri. Top onların kucağında kalacak ve ortada verilecek bir taviz varsa, o da Rumlar tarafından yerine getirilecek.

 

AB’nin yeni Anayasası ise Ekim 2014 tarihinde tam olarak yürürlüğe girecek. Zaten Rumların bu Maraş önerisinin kökeninde de yeni Anayasa’daki “Nitelikli Oylama” yatıyor. Lizbon Anlaşması kabul edildikten sonra Polonya’nın koyduğu şerh ile bazı maddelerinin uygulaması Ekim 2014 tarihine sarkan “Yeni Anayasa”da artık tek oyla “Veto” veya kararlara engel koymak yok.

 

Kıbrıs Rum tarafı gibi küçük üyelerin yanlarına oyların yüzde 55’ini, nüfusun da yüzde 65’ini alması gerekiyor, bir kararı geçirtebilmeleri için.  Öyle tek başına el kaldırıp “ben veto ediyorum” olmayacak artık.

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

24 Temmuz 2013

23 Temmuz 2013
Kıbrıs’ta Tsunami Yaşanacak için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

AB’yi kandırmak

AB’yi kandırmak

 

AB’yi Kandırmak

 

Avrupa Birliği’ni kandırmak Kıbrıslı Rumların yüzleri kızarmadan her zaman yaptıkları bir iş. Bunu adeta bir görev addetmişler ve başları her sıkıştıkça da uyguluyorlar.

 

En güzel örneği de mali yapıları ve yıllık bütçeleri konusunda AB’yi yıllarca kağıt üstünde çarpıtılmış sayı ve hayali bütçelerle kandırmayı başarmaları. AB’yi yıllarca kandırdıkları ve hayali bütçelerle sömürdükleri, süreç sonunda ekonomik olarak duvara toslayıp, iflas etmelerinden sonra ortaya çıktı.

 

Ama atalarımızın “huylu huyundan vazgeçmez” ve “alışmış kudurmuştan beterdir” sözleri de hiçte boşuna söylenmemiş.

 

KKTC’nin Avrupa Birliğine üye olmamasından ve Rumların da “Protokol 10” içeriğince Kıbrıs adasını tek başlarına temsil ettikleri uygun görüldüğünden, AB komisyonları ve Bakanları toplantılara tek başlarına katılmakta ve işlerine geldiğinde de yaşadıkları tüm olumsuzlukları da Kıbrıslı Türklerin ve KKTC’nin sırtına yüklemekteler.

 

Toplantıya katılan AB üyesi ülkelerin temsilcileri de, ya nezaketen ya da aymazlıklarından, Rumların Kıbrıslı Türkleri suçlayan ifade veya sunumlarının doğruluğunu hiç araştırmadan, soruşturmadan kabul etmekte ve Rumların istekleri doğrultusunda kararlar almakta.

 

Avrupa Birliğinin, Kıbrıslı Türkler veya da KKTC hakkında herhangi bir konuda tek yanlı olarak Rumların beyanlarını dikkate alarak kararlar vermeleri, gerçekte protesto edilmesi gereken ve insan haklarına uymayan bir uygulamadır.

 

Avrupa Birliği bu çirkin uygulamasına derhal son vermelidir.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıslı Türklerin oluşturduğu bir devlettir. Demokratik yollardan, insan haklarına saygılı bir şekilde yönetime getirdiği bir hükümeti ve bu hükümeti oluşturan Bakanlıklara, dairelere, müdürlüklere, birimlere ve benzeri alt kuruluşlara sahiptir.

 

Geçen hafta içinde AB Tarım Bakanları Konseyi toplantısında, Rum Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre Bakanı Nikos Kuyalis’in tek taraflı beyanı ve sunduğu evraklarla Kıbrıs’ın Rum kesiminde bir müddettir tavuk çiftliklerinde görünen “yalancı veba” hastalığının, Rum veteriner Dairesinin ihmalkârlığından kaynaklanmadığını beyan etmesi ve hastalığın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden geçerek bulaştığını ve yayıldığını iddia etmesi kabul edilebilir bir davranış değildir.

 

Hükümetimizin ve Tarım Bakanlığımızın,  Rum Tarım, Doğal Kaynaklar ve Çevre Bakanı Nikos Kuyalis’in geçen hafta gerçekleştirilen AB Tarım Bakanları Konseyi toplantısında sunduğu bu yalan beyan ve iddiayı reddetmesi ve Rum Bakanı protesto ederek yalan söylediğini AB Tarım Bakanları Konseyine bildirmesi gerekmektedir.

 

Bu tür olaylarda Avrupa Birliğinin genel uygulaması, tazminat olarak ilgili üye ülkedeki üreticilerin salgın hastalık nedeni ile uğradığı zarar ziyan ile hükümetin hasta hayvanları itlaf etmek için yaptığı harcamaların yüzde yirmi beşini ödeyerek zararın karşılanmasına destek olmak şeklindedir.

 

Ama belli ki Rum Bakan Kuyalis’in sahte ve yalan beyanını hiç araştırma yapmadan yutan AB Tarım Bakanları Konseyi, yalancı veba hastalığının Rum tarafından yayılmasında KKTC’yi ve Kıbrıslı Türkleri suçlu bularak Rum hükümetine yüzde 25 olağan tazminat yerine, yüzde 75 olağanüstü tazminat ödemeye karar vermiş.

 

KKTC Tarım Bakanlığının ve Veteriner Dairesinin yaptığı yayınlardan, söz konusu bu hastalığın Rum tarafında görülmesinden uzun bir müddet sonra KKTC’de görüldüğü açık ve net olarak bellidir.

 

Rumların AB Komisyon ve Bakanlar Kurulu toplantılarında bu tür KKTC’yi suçlayan yalan beyanlarına son vermek ve önüne set çekmek için, Hükümetimizin AB Komisyonu Başkanı, KKTC Tarım Bakanımızın da AB Tarım Bakanları, KKTC Başbakanlık Avrupa Birliği Koordinasyon Merkezi’nin de Avrupa Komisyonu düzeyinde derhal girişim yapması ve ellerindeki bu hastalıkla ilgili tüm resmi belgeleri gönderip, Rum Tarım Bakanının ve AB’nin Tarım Bakanları Konseyi’nin doğrudan veya manasal olarak KKTC’yi suçlayan bu tazminat kararını protesto etmeleri gerekmektedir.

 

Halkımız, bu yalan beyana ve tazminat kararına hiç tepki göstermeyen Siber hükümetinden bu girişimi beklemektedir.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

22 Temmuz 2013

 

 

21 Temmuz 2013
AB’yi kandırmak için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar