Yunanistan’ın yeni Başbakanı Çipras boşuna seçilmedi.
Yunan halkına duymak istediklerini ve gece rüyalarında görüp uyanınca da gerçekleşmesi için dua ettikleri vaatlerde bulundu.
Deneyimli ve dünya gerçeklerini acı bir şekilde öğrenmiş olan, son 41 yılın Karamanlis ve Papandreu ailelerinin başında olduğu Neo Demokrasi ve PASOK partilerin dönüşümlü olarak Yunanistan’ı idare etmesinden bıkmış bulunan ve ekonomik batağın içinde çırpınan Yunan halkına yeni bir umut kaynağı oldu vaatleri ile.
Gerçekte Çipras’ın yükselişi ve iktidara gelişi bana Hitler’in bir birahanede başlayan politik serüveninin güçlü hitap yeteneği sayesinde yükselişini ve Almanya’nın başına geçiş serüvenini hatırlattı.
1920’li yılların sonunda başlayan ve 1930’lu yılların başlarında yükselişini sürdüren taraftar toplama çabalarının kökeninde bir ekmek almak için neredeyse bir el arabası dolu “Mark”ın gerektiği ekonomik bir çöküntü hakimdi Almanların günlük hayatına. Milliyetçi söylemleri ve deli cesareti Hitler’in önünü açmıştı, yakalanıp hapse sokulmasına rağmen. Hapiste “Kavgam” adlı kitabını yazmış ve çıkışında da “Milli Kahraman” gibi karşılanıp hızla iktidar merdivenini tırmanmıştı.
Çipras popülist vaatlerle, ekonomik bir bataklık içinde çırpınan Yunanistan’ın başına geçti. Son 90 yıldır Yunanlı politikacılar, özellikle de Karamanlis ve Papandreu aileleri seçilmek için popülizmi ilke edindiler ve Yunanistan devletini zenginleştirmek yerine az çalışma, yüksek maaş politikası ile halkı zenginleştirmeyi tercih ettiler. Bu gerçekçi olmayan politikaların sonunda da Yunanistan ekonomisi duvara tosladı ve battı.
Yunanistan’ın hazinesi bom boş. Herhangi bir maden veya petrol gibi, doğalgaz gibi hidrokarbon geliri yok. Sanayisi çelimsiz, tarım üretimi ise çağdışı ve yetersiz. Çipras’ın seçilmek için vaat ettiği fakirlere kira yardımı yapılması, ücretsiz gıda, elektrik ve ısınma hizmetlerinin verilmesi gibi kökeninde nakit paranın yattığı sözleri nasıl yerine getireceği, bu parayı nereden bulacağı seçim programında yok.
Açıkladığı seçim programının içinde para kaynağı olarak sadece zenginlerden, belli gelir diliminden sonra yüzde 95’e varan vergilerin alınacağı var. Fransa böylesi bir uygulamayı yürürlüğe koyup “Zenginler Yasası”nı çıkarınca birçok işadamı ve Gerard Deparieu gibi ünlü sanatçıları Fransa’yı terk etmişti. Böylesi bir yasayı Çipras da çıkarırsa belirli gelir düzeyindekilerin de Yunanistan’dan ayrılabileceği de olasılıklardan bir tanesi.
Çipras’ın II. Dünya Savaşına yönelik Almanya’dan 150 milyar Avro tazminat istemek düşüncesini uygulamaya koyması, büyük bir olasılıkla AİHM’den geri dönecektir, “kuruluşumuz öncesinde yaşananlar bizim görev alanımıza girmez” gerekçesi ile. Zaten girmesi durumunda da Kıbrıslı Türklerin 1963-1974 yılları arasında uğradıkları soykırım nedeni ile Kıbrıs Rum Yönetimine AİHM’de dava açmak kapısı açılmış olur.
Avrupa Birliği üye devletlerinden AB ekonomisine yön veren Almanya, İngiltere, Fransa ve Avusturya gibi devletlerin yöneticileri, kendi vatandaşlarından topladıkları vergilerin, az çalışan, zirziro (Ağustos böceği) gibi gün boyu yiyip içmeği, öğleden sonra siesta yapmayı ilke edinen Yunan halkına hibe olarak verilmesine ciddi şekilde karşı çıkıyorlar. Çipras’ın AB Yöneticileri ve Troyka ile önümüzdeki aylar içinde başının derde gireceği kesin.
Ekonomiyi düzeltmek düşüncesinde olan Çipras’ın çıkış kapılarından bir tanesi de, Yunan halkına yıllardır ezeli düşman olarak tanıtılan Türkiye ile iyi ilişkiler kurması ve neredeyse son 65 yıldır Türkiye düşmanlığı nedeni ile çılgınca sürdürülen silahlanmaya son vermesi olacaktır…
Çipras’ın işi çok zor. Kısa bir zaman içinde “Lafla Peynir gemisinin yürüyemeyeceğini” anlayacak ve AB’ye Avro Bölgesinden çıkmak ve AB’den ayrılmak tehdidine başlayacak… Çıkarı yok.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
28 Ocak 2015
20150127_Demokrat_Bakis_(Kibris)_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Detay_Kibris_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Diyalog_Gazetesi_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Gunes_(Kibris)_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Halkin_Sesi_(Kibris)_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Havadis_Gazetesi_(Kibris)_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Kibris_Gazetesi_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Kibris_Postasi_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Kibrisli_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Ortam_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Star_Kibris_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Vatan_Gazetesi_(Kibris)_001.jpg adlı eki önizle
20150127_Yeni_Volkan_(Kibris)_001.jpg adlı eki önizle
20150127_YeniDuzen_001.jpg adlı eki önizle
Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, tüm olumsuz bulgulara ve raporlara rağmen doğalgaz konusunu elden geldiğince canlı tutmak için her yolu deniyor. Azalmaya başlamış olan Rum halkının desteğini, düşüşten kurtarıp yükselme eğilimine sokabilmek için göz boyamaktan ve sahte mesajlar vermekten başka çaresi yok.
Vatandaşlar İttifakı Başkanı Yorgos Lillikas’ın da Anastasiadis’den pek farkı yok. Olmayan doğalgazı varmış gibi gösterip, Çin’in Kıbrıs’taki enerji sektörüne yatırım yapmak istediğini açıkladı geçen gün. Yıllar önce doğalgaz konusu ortaya çıktığında da “Kıbrıs Rum tarafında 10 bin istihdam yaratacak” diyen de gene bu desteksiz atış yapmayı ilke haline getirmiş politikacıydı.
Zaten bir atasözümüz var “Bozacının şahidi şıracıdır” diye. “Toplumda uygunsuz işleri yapanlar kendi haklılıklarını, benzer kişileri göstererek savunmaya çalışırlar” anlamına gelen bu atasözü adeta bu ikisini tanımlıyor.
Geçen hafta Dünya Ekonomik Formu (DEF) sebebiyle gittiği Davos’ta hiç fırsatı kaçırmadı ve tek taraflı ilan ettikleri sözde Münhasır Ekonomik Bölgesi’nin adı Amathusa olan 9. Parselinde keşif ve sondaj çalışmaları yapmakta olan ENI şirketinin CEO’su Descalzi’yle de bir fırsat yaratıp görüştü.
Maksadı da aynen TOTAL’a yaptığı gibi bir kemik de ENI’nin önüne atmak ve olası ayrılık fikirlerinden caydırmak olduğundan, bu görüşmenin ana konusunu da ENI’nin de, Fransız TOTAL gibi hiçbir şey bulmayıp, araştırmaya değmez diyerek bölgeden kaçması olasılığını önlemek oluşturdu.
Şimdilik Anastasiadis’in TOTAL’in önüne attığı kemik etkisini gösterdi ve TOTAL şirketinin olumsuz bulguları nedeni ile bölgeden ayrılma kararını yumuşatarak ileriki bir tarihe ertelemelerine yol açtı. TOTAL, bölgeden ayrılırken kapatacağı Kıbrıs ofisinin kapanış tarihini de şimdilik erteledi.
10 ve 11 numaralı parsellerde jeolojik, jeokimyasal ve jeofizik araştırmalarını tamamlayıp bir şey bulmayan TOTAL’ın bölgeden ayrılmayı ertelemesinin gerçek nedeni de, Anastasiadis hükümetinin 10 ve 11. parsellere komşu olan 7 ve 8 numaraları parsellerde mevcut iznini kullanarak araştırma yapmasına yeşil ışık yakması oldu. TOTAL her hangi ek bir ücret ödemeden 10 ve 11. parseller için elde ettiği araştırma hakkı ile ödediği ücreti, bölgeden ayrılmak isteğini öne çıkararak Rumları en zayıf noktalarından vurup 7 ve 8. parsellere saydırmayı başardı. Şimdi TOTAL bölgeden ayrılmayacak ama hiçbir ek ücret de ödemeden 7 ve 8. Parsellerde araştırma yapacak, gerekirse sondaj kuyusu da açabilecek. Her iki taraf da birbirinin önüne iri birer kemik atmış oldu böylece.
Zaten Kıbrıs Rum Yönetiminin doğalgaz konusunu canlı tutmasının ve gündemden düşürmemesinin çok özel bir de nedeni var.
Petrol ve doğalgaz şirketlerinin yaptığı her başvuruya gerekli izinleri verirken, Kıbrıs Rum Yönetimi araştırma ve sondaj ücreti adı altında milyonlarca Avro almakta. Bürokratlara ve Rum siyasilere ödenen rüşvetler de cabası.
Kıbrıs Rum ticari piyasasının ve Kıbrıs Rum yönetiminin, ekonominin dibe vurduğu bu onluksuz günlerinde, hiç çalışmadan ve üretmeden kağıt üstünde verdikleri izinlerle havadan kazandıkları paralar ekonomiye geçici de olsa biraz nefes aldırıyor, iflası biraz daha geciktiriyor.
TOTAL’ın gitmesi, bu avanta gelir kapısının kapanmasına neden olacağından Kıbrıs Rum Yönetimi TOTAL şirketi gitmesin, bölgeden ayrılmasın, olumsuz mesajlar verilmesin ve TOTAL’ın bölgedeki varlığını ökse gibi kullanabilsin diye her türlü tavizi vermekten çekinmiyor…
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
26 Ocak 2015
21. yüzyılın özelliklerinden birisini de devletlerin, vatandaşlarının sağlıklarını, varlıklarını, kredi koşullarını ve diğer benzeri menfaatlerini koruyan ve yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik kararlar alarak yürürlüğe koyması kavramının iyice yerleşmesi oluşturuyor.
Örneğin, 20. yüzyılın başlarında başlayan tütün kullanımını teşvik eden reklam filmleri, sponsorluklar, gazete reklamları, sokaklardaki, caddelerdeki, metro ve otobüs duraklarındaki ışıklı-ışıksız panolar, devletlerin sigaranın zararlarını fark etmelerinden sonra, halkın sağlığını korumak amacı ile yavaş yavaş kaldırılmaya, kullanımına yönelik kısıtlamaları içeren yasalar da meclislerden geçirilmeye başlandı.
Devletleri, tütün kullanımından gelecek parasal girdiye kıyasla, halkın sağlığı daha çok ilgilendirdi. Dolayısıyla bu uygulamadaki tek hedef sadece -vergi kayıplarını ve maliyenin parasal girdilerini göz ardı edip, önem sırasını daha aşağılara çekerek- halkın sağlığını korumak oldu.
KKTC’ye sefer yapan uçak şirketlerinden bir tanesi, halkın sağlığını düşünmek yerine kendi gelirlerini arttırmaya öncelik vermiş olmalı ki, yolcuların oturdukları koltuk sayısını arttırmak amaçlı olarak, koltuk aralarını insan sağlığını sıkıntıya sokacak denli sıkışık yapmayı tercih etmiş.
Söz konusu şirketin koltuk ayarlamasına göre, üzerine oturulan koltuğun sırt kısmının iç yüzeyi ile öndeki koltuğun arka kısmının dış yüzeyi arası sadece 62 cm.
Her ne kadar rekabet varsa ve yolcular da seyahat edecekleri uçak şirketini seçmekte özgür olsalar da, aynen insanların tüketimine sunulan gıda ve içecek üretimi, konaklama hizmeti, ilaç yapımı gibi hizmetlere konulan asgari standartlar ile insan kullanımına yönelik motor verimi, egzoz emisyonu, kapı yüksekliği, basamak aralığı ve benzeri gibi hizmetlere getirilen standartların içine, uçaklardaki koltuk aralıklarını düzenleyen bir standardın getirilmesi de kaçınılmaz olmuştur.
KKTC hükümeti, KKTC’ye yolcu getiren ve KKTC’den yolcu götüren uçak şirketlerine Ulaştırma Bakanlığı kanalı ile insan sağlığını direkt olarak ilgilendiren koltuk aralıklarını düzenleyen bir asgari standart getirebilir. Daha doğrusu getirmelidir.
KKTC Hükümeti, yolcu uçaklarındaki koltuk aralarını, dünya genelinde normal bir uygulama olan asgari 75 cm. olmasını, bir yasa veya tüzük ile belirleyip yürürlüğe koyabilir. Buna paralel ve ilave olarak, kilolu yolcuların oturabilecekleri asgari 70 cm genişliğinde koltukların da belirli sayıda bulundurulması koşulunu da getirebilir. Aslında getirmeli ve diğer ülkelere de örnek olmalıdır.
Uçakla yolculuk yaptığımda kilolu yolcuların daracık koltuklarda saatlerce yolculuk yapmağa zorlanmalarını ve istenmeden, bir kasıt olmadan, sadece ticari kazanım amacı ile kendilerine eziyet edildiğini üzüntü ile gözlemliyorum. Kilolu insanların da rahat bir yolculuk etmeye hakları oldukları, hiçbir kurumun veya da şirketin para kazanmak uğruna onlara eziyet çektirmek hakkı olmadığına inanıyorum ve bu konuda da devletimizi göreve çağırıyorum.
Artık içinde bulunduğumuz dönem, insan sağlığının ve rahatının göz önüne alındığı ve sorunsuz bir yaşam sürmelerinin ticari kazanımlardan çok daha fazla önemsendiği, bu doğrultuda uygulamaların yer aldığı ve yasaların yapılarak yürürlüğe konduğu bir çağın başlangıç yılları.
Ulaştırma Bakanı’mızı her iki konuda korkmadan, gerekli tedbirleri alıp, asgari standartları belirleyecek yasaları veya da tüzükleri en erken bir zamanda yürürlüğe koymaya davet ediyorum….
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
23 Ocak 2015
KIB-TEK elektrik fiyatlarını düşürdüğünü iddia ediyor ama bu iddia büyük bir kandırmacadan öteye değil.
Nüfusun büyük bir kısmı kilovatsaat başına 1 kuruş indirim yapılan tarifeyi kullanıyor. Yapılan indirim orta direğe yönelik değil. Gerçekte KIB-TEK’in kasasına akacak parada her hangi bir dikkate değer bir azalma olmayacak bu indirimle.
Kilovatsaati 45 kuruşluk fiyat, petrolün varilinin 119 ABD Doları olduğu zamandan kalma. Şimdilerde 54 Dolarlara kadar düşmüş olan petrole göre fiyat ayarlanacaksa, kilovatsaat birim fiyatının 25 kuruş civarında olması lazım.
Aslında sorun KIB-TEK’de çalışanların yılda 39 maaş alması. Bu meblağa eklenen fazla mesailer dahil değil.
KIB-TEK çalışanları her ay maaşlarına ilaveten “K Değeri” adı altında elektrik tüketim primi alıyor. Tüm bunların üstüne aldıkları ‘tazminat’ da, bu ballı gelirin kaymağı.
Her ay 3 ayrı maaş alan KIB-TEK çalışanları, yılda 13 kere ödendiklerinden, bir yıl içinde toplam olarak 39 maaş almaktalar ve bu ballı gelire bir de fazla mesailer eklenmekte.
Açıkçası KIB-TEK çalışanları geçmişte vatandaşın genelini hiç düşünmeden sadece kendi çıkarları için yaptıkları acımasız, halkı elektriksiz ve ışıksız sanayimizi de enerjisiz bırakan grevlerle bu hakları aldılar ancak artık küçücük devletimizin ekonomisi ve dünyanın içinde bulunduğu durağanlık, KIB-TEK çalışanlarının aldığı bu 39 maaşı vatandaşın sırtında taşınamaz bir yüke dönüştürmüş durumda.
Üstelik vatandaşın sırtındaki yük bununla da kalmıyor. KIB-TEK jeneratörleri çalıştırmak için kullandığı petrolü vadeli satın alıyor, peşin ödeyecek parası olmadığı için. Ve bu gün piyasalarda varili 54 ABD doları olan petrolü, uzun vadeli aldığı için neredeyse yüzde 30 veya 40 daha fazlasına satın almak zorunda kalıyor.
Üstüne üstlük KIB-TEK’e hiç gereği yokken ve politik kazanım amaçlı alınan 120 kişi bir o kadar daha yük getirdi vatandaşın sırtına.
Çelişki o denli büyük ve gözle görülür ki…
KIB-TEK’in ileri gelenleri, personel giderlerini azaltmak için milyonluk “Akıllı Sayaç” ihalesi açtıklarını söylüyorlar ama personel çıkaracaklarına, direklerin altını temizlemek bahanesi ile yüzlerce kişi alıp KIB-TEK’in giderlerini arttırıyorlar. Dolayısı ile de vatandaşın sırtındaki yük bir o kadar daha çoğalıyor.
KIB-TEK fiyat indirimine gitmek ve vatandaşa gerçek bir indirim sunmak istiyorsa, öncelikle “K Değeri” denen avanta ödenek ile “tazminat” adı altındaki havadan parayı kaldırmalı, politik yatırım amaçlı aldığı 120 kişiye ilaveten hiçbir iş yapmadan maaş alan birkaç yüz kişiyi daha işten çıkarmalıdır.
O vakit elektriğin kilovatsaat birim fiyatı 25 kuruşlara kadar iner.
Zaten EL-SEN’in de Türkiye’den elektrik getirilmesine karşı çıkmasının nedeni, hem çalışan personel sayısının azalacak olması, hem de maaşların 39’dan 13’e inecek olmasıdır. Dolayısıyla elektrik gelmesine yönelik tüm söylemler laf-ı güzaftır.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
21 Ocak 2015