KKTC’de Yok Edilmek İstenen Toplu Mezar

KKTC’de Yok Edilmek İstenen Toplu Mezar

Rumların, 1974 öncesi soykırım kanıtlarını yok etmek için Muratağa, Atlılar, Sandallar halkına para teklif ettiği, iş vaadinde bulunduğu iddia edildi

Toplu mezarlardaki korkunç iddia

Yurdagül Atun

Atlılar köyündeki katliamda annesini ve 4 kardeşini şehit veren Ahmet Muhtaroğlu, naaşların tespit edilerek gömüldüğünü ancak bu toplu mezarlardan rahatsız olan Rumların, böyle bir gerekçe göstererek mezarları açtırma yoluna gittiklerini söyledi. Amacın “toplu mezarları ortadan kaldırmak” olduğuna dikkat çeken Muhtaroğlu, “bu katliamın izlerini silmek için bizlerden bazısına para, bazısına da iş teklif ettiler” iddiasında bulundu.

 

Atlılar-Sandallar-Muratağa Toplu Mezarı

Atlılar-Sandallar-Muratağa Toplu Mezarı

Bakanlar Kurulu, Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından, Muratağa, Sandallar ve Atlılar’daki Şehitliklerin, şehitlerin kimlik tespitleri işlemlerinin yapılabilmesi amacıyla açılmasına ve kimlik tespit işlemlerinden sonra şehitliğin aynı yerde yeniden düzenlenerek, şehitlerin tekrar gömülmesine karar verirken, bazı şehit aileleri bunun “Rum isteği” olduğu iddiasında bulundu.

Kıbrıs sorununun 1974’de başladığı iddiasını sürdüren ve 1974 öncesini tarih kitaplarından çıkaran Rumların, KKTC’deki toplu mezarları kaldırtmak için girişimde bulunduğu iddia edildi. Rumlar tarafından Atlılar köyünde katledilen ve bebeklerden yaşlılara, savunmasız insanlardan oluşan şehitlerin gömülü olduğu toplu mezarın açılacağını ifade eden Ahmet Muhtaroğlu, böyle bir şeye müsaade etmeyeceklerini kaydetti.

 “2 bin 500 Euro ve iş teklif ettiler”

Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK), 14 Ağustos 1974’te öldürülen ve Muratağa-Sandallar ve Atlılar köylerindeki iki ayrı şehitlikte toplu olarak gömülen toplam 126 kişinin kimlik tespiti için Muratağa-Sandallar Şehitliği’nde kazılara başlarken, şehit yakınları bu kazıların amacını sorgulanması gerektiğini ifade etti.

Atlılar Köyündeki katliamda 52 yaşındaki annesini ve 22, 16, 12, 6 yaşlarındaki kardeşlerini kaybeden Ahmet Muhtaroğlu, bundan aylarca önce köylerine gelen kişilerin, toplu mezarların açılması için imza topladıklarını söyledi. Mezarların açılması adına kişi başı “2 bin 500 Euro” vaadinde bulunulduğunu iddia eden Muhtaroğlu, bazı ailelere de istihdam sözü verildiğini, bunun üzerine köydeki kimi ailelerin mezarların açılması için imza verdiklerini savundu.

“Bir kişi bile imza verse açılır dediler”

Mezarın açılmasına karşı olduklarını belirten Ahmet Muhtaroğlu, gelinen süreci şu ifadelerle anlattı: “İmza vermedim ama ‘siz atsanız da, atmasanız da bu mezarlar açılacak’ dediler. Bir kişi bile atsa yetermiş, öyle dediler. Avukata başvurduk, ara emri alıp durdurabileceğini söyledi ancak avukat parasını denkleyemedik. Geçen gece bizi aradılar görüşmek için… Biz orada ‘şikayetimiz var, açılmasını istemiyoruz’ dedik. Yanımıza polis göndermişler, bizi kontrol etmesi için… Geçen gün Muratağa’da, sabah saat 10 buçuk da, şehitliğin etrafına perde çekip, mermerleri sökmeye başladılar.

 “Açacaksan aç ama benim cesedime elleme…”

Açacaksan aç ama benim cesedimi olduğu gibi bırak! Niyet kimlik tespiti değil, mezarı açıp, naaşları tek tek defnetmektir. Sanki eceliyle ölmüşler gibi. Burası soykırım anıtıdır. Bunu yıkamazsınız. Zaten 5-6 yıl önce tarih kitabından çıkardın, okutmuyorsun. Amaç tamamen orayı yok edip, kafalardan silmek. Tarihte böyle bir şey yaşanmamış gibi olsun!”

***

“CTP’li bir vekilin parmağı olduğu söyleniyor”

Mezarların açılmasında CTP’li bir vekilin parmağı olduğu duyumunu aldıklarını savunan Muhtaroğlu, “Rumlar rahatsız oluyormuş. O yüzden naaşları tek tek gömüp, aile mezarlığına çevirecekler” dedi.

Yetkililerden bu konuda yardım beklediğini ifade eden Muıhtaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Kimisine iş vaat ettiler, kimisine para… Ben geçen gece Gülden Hanımı aradım, bana ‘verilecek olan bin 900 Euro’dur ama biz onu müze yapmak için veriyoruz’ dedi. Bizimkiler de ‘şu kadar naaştan şu kadar para gelir’ hesabında. Perşembe günü Meclis oturumunda Serdar Denktaş konuyu dile getirdi. Başbakanın haberi yokmuş, ‘açılmayacak’ demiş ama açıyorlar. Niyet katliamı ortadan kaldırmak.

***

“Zaten biz ölülerimizi tespit etmiştik”

Biz o zaman zaten esirlerimizi tanımış, kaymakamlığa ölüm bildirimini vermiştik. Mezarda kimin gömülü olduğu biliniyor. Bahane, evrakları bulamamışlar! 8-10 evrak eksikmiş de, ceset fazlaymış! İnanmıyorum. Bizim köyümüzde 1954’te bir, 1956’da 1, 1958’de 3, 1974’te 39 kişi şehit oldu. Burada kimin yattığı belli. Tüm gayeleri Rum’un rahatsızlığını ortadan kaldırmak. Kimisini parayla, kimisini tehditle razı ettiler, tükürük örneği aldılar. Benim 52 yaşındaki annem, 22, 16, 12, 6 yaşlarında dört kardeşim şehit oldu. Biz derin acılar çektik,  bugün Rum’a teslim olmak için mi?”

10 Ekim 2015
KKTC’de Yok Edilmek İstenen Toplu Mezar için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kıbrıslı Türkler Tarihe Geçecek

Kıbrıslı Türkler Tarihe Geçecek

Muhteşem bir kitap okuyorum. Tamı tamına, dolu dolu 780 sayfa. Yazarı İbrahim Okur. Kitabın adı:  Boyasını Kazıyınca. Alt başlığı: Küresel Güç Odaklarının Egemenlik Felsefesi. Dünyanın politik tarihine, farklı ülkelerin nasıl oluştuğuna ve bu ülkeleri oluşturan insanların yaşam felsefeleri ile politik kültürlerini öğrenmeye niyetiniz varsa kesinlikle okumalısınız. Bana göre büyük bir bilgi hazinesi. Dünya üzerinde güç odaklarının nasıl oluştuğunu tarihsel bir akışla anlatıyor. Günümüzde yaşadıklarımızın nedeni ve köklerinin nerelere kadar indiğinin detaylı bilgisi bu kitabın ayrıcalığını oluşturuyor.

 

Benim en çok dikkatimi çeken bölümlerinden bir tanesi de Rusya. Onuncu yüzyıla kadar ortalıkta gözükmeyen, var olmayan ve tarihin sayfalarına yer almayan Rusya’nın kuruluş hikayesi kitabın 122. Sayfasında, aşağıdaki ifadelerle yer almakta.

Rus tarihini anlatan kitaplar, 10. yüzyılın sonlarında yazıldığı bilinen Nestor kroniğinde yer verilen bilgilere dayanırlar. Bir diğer belge, Abbasi halifesi el-Muktedir’in İtil ırmağı çevresinde yaşayan Bulgar Türkleri hükümdarı İlteber Almuş’a gönderdiği elçilik heyetinde bulunan İbn-i Fadlan’ın yazmış bulunduğu seyahatnamedir. Bu seyahatnamede İbn-i Fadlan, Bulgar Türkleri ülkesine gidip gelen Vareglerle ilgili gözlemlere ve onların örf ve adetlerine yer vermiştir (920-922). Rus tarihinin en değerli belgeleri bunlardır. Söz konusu kronik, yazılmasından 150 yıl önce cereyan eden, uzaklardan “bey davet ederek” kendini yönettiren bir kavimle ilgilidir. Kronikte yer alan hikâyeye göre, Slav üruğları bitmek tükenmek bilmeyen çatışmalar yüzünden aralarında bir karar alarak, ‘üzerlerinde hâkimiyet sürecek ve nizam kuracak bir bey aramak’ üzere harekete geçerler. Vareglere (Slavların İskandinavlara verdikleri isim) başvurarak, ‘memleketimiz büyük ve zengindir, fakat düzen yoktur, gelin, hâkimiyet sürün ve bizi idare edin’, derler. Bu istek üzerine Slavları yönetmek üzere üç Vareg (İskandinav) kardeş gelerek görevlerine başlarlar kardeşlerin en büyüğü Rurik’tir. Rusların ilk tarihi siması olan Oleg, işte bu Rurik’in yakın akrabasıdır. Rus egemen çevreleri kendilerine üstün ırklar arasında yer bulabilmek için kroniklerinde yer alan Vareg kökenli adı geçen davetli yöneticileri ataları olarak tanıtırlar…

 

Bu kitabın başka hiç bir yerinde Slav üruğları (boyların başında buluna beyler) gibi, kendilerinin egemen oldukları toprakları, dışarıdan, tabirle bir başka ülkeden ‘Bey’ davet edip, egemenliklerini ve hükümranlıklarını teslim eden ve onun buyruğu altında yaşamayı kabul eden bir başka ülke daha yok. Geri kalanların tümü de bağımsız olabilmek ve kendi kendilerini yönetebilmek için son nefeslerine, son güçlerine kadar ölümüne mücadele vermişler.

 

Anastasiadis’in, yardımcılarının, sözcülerinin ve Rum parti liderlerinin açıklamaları ile Rum basınında yer alan haberlere bakılırsa gidişat aynen Slav üruğlarının yaptıkları gibi. Sanki bizim KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın liderliğinde, etrafındaki görüşmeci, müzakereci, sözcü ve teknik heyet, adeta KKTC’nin hükümranlığını, egemenliğini ve varoluş için gerekli olan güvenliğini Rumlara teslim etmek için müzakereleri sürdürüyorlar. Derinya kapısı konusu Rumlara, o bölgede egemenliğimizi ve hükümranlığımızı devrediyormuşuz mecrasına girdi. Ne münasebetle açılacak yol, özellikle Rumların üzerinde ısrarla durduğu yol olacak, KKTC hükümeti alternatif başka bir yol önerdiği halde. Kim verdi bu yetkiyi Anastasiadis’e de KKTC toprakları içinde hangi yolun açılacağına kendisi karar verecek?

 

Herhalde bu kitabın ileriki basımlarında, biz Kıbrıslı Türkler de, ibreti alem olarak,  hükümranlıklarını kendilerinden farklı dil, din ve geçmişe sahip olan bir başka ülkeye güle oynaya, kendi isteği ile devreden bir cemaat veya topluluk olarak yer alacağız…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

9 Ekim 2015

8 Ekim 2015
Kıbrıslı Türkler Tarihe Geçecek için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Nereye Gidiyoruz

Nereye Gidiyoruz

BM Genel Kurulu’na Kıbrıs adasının tek temsilcisi olarak katılan Anastasiadis iyice ipin ucunu kaçırdı. BM Güvenlik Konseyi’nin beş Daimi Üyesine verdiği yemekte astı kesti, kendini de Kıbrıs adasının tek sahibi ve lütufkâr yöneticisi sanarak, hakkı yenmiş mazlum rollerinde Türkiye Cumhuriyeti’ni baştan sona, aşağıdan yukarıya suçladı.

 

BM Güvenlik Konseyi’nin beş Daimi Üyesinden, Girit’te geçen asrın başında yaptıklarının aynısını Kıbrıs adasında da yapabilmek için utanmadan, sıkılmadan yardım istedi.

 

BM Güvenlik Konseyi’nin beş Daimi Üyesi Türkiye’ye baskı yapsınlarmış! Önce Türkiye Kıbrıslı Türklere yardım etmekten vaz geçsinmiş, sonra adadan Türk askerini geri çeksinmiş, sonra da Türkiye’den gelip ada topraklarına tırnaklarını geçirerek vatanlaştıran kardeşlerimiz de geri gitsinlermiş! Türkiye’nin Garantörlük haklarını kaldırsınlarmış ve artık bir daha Türkiye, adada katliamlar yaşansa bile asla adaya müdahale etmesinmiş, Kıbrıslı Türkleri de katliamdan kurtarmasınmış.

 

Aslanım Nikos Anastasiadis; sen çok akıllısın, bizler de aptal. Ne demek istediğini, neyi murat ettiğini de hiç anlamadık gerçekten!

 

Anastasiadis’in müzakere sürecinde söylediklerine bakıyorum ve kulaklarıma inanamıyorum. Öyle öneriler yapıyor ki, kendilerinin gelecekte istedikleri anda şimdi oluşturulacak devleti ellerine geçirmek yetkileri olacak ama bizim söz konusu eşitliği koruyabilecek hakkımız olmayacak. Eğer şimdi oluşturulacak devlet bir gün gene Rum işgali altına girerse, Kıbrıslı Türklerin uluslararası temsiliyet ve tanınma hakları asla olmayacak.

 

Müzakere sürecinde eğer Denktaş ve Makarios arasında imzalanan 1977 Doruk Anlaşmasında temelleri atılan “İki bölgeli, iki toplumlu, siyaseten eşit, politik olarak da eşit haklara sahip iki kurucu devletten oluşacak Federal Cumhuriyet”in kurulması her iki tarafça açık yüreklilikle isteniyorsa, bu devletin ileriki bir tarihte aynen 1963 yılında olduğu gibi Rumlar tarafından ele geçirilmesinin önü net bir şekilde tıkanmalı, Kıbrıslı Türklerin de bu durumda kendi devletlerini ilan etmek yetkisi açık ve net olarak Anayasa’da yer almalıdır.

 

Aramızdaki sol görüşlü, sol tendanslı ve sosyal demokrat kavramlarına sıkı sıkıya sarılmış bazı siyasi partiler ile Sivil Toplum Örgütleri ve meslek kuruluşları, nedense 41 yıldır adamızda sürmekte olan “Barış ortamı” sanki de yokmuş gibi “Barış istiyoruz” sloganları ve söylemleri ile Kıbrıslı Türklerin geçmişte yaşadıklarının bir daha tekrarlanmaması için kırmızı çizgi olarak tanımlayıp talep ettiklerini Rumlara kabul ettirmek için çaba göstereceklerine, Rumların istedikleri çözüm şeklini Kıbrıslı Türklere kabul ettirmek çabası içine girmişler maalesef. Nedense Rumları kurtarıcı gibi gören bu zihniyet sırtını anavatan Türkiye’ye dönmeyi tercih etmiş.

 

Her zaman yanımızda bulunan ve desteğini hiçbir zaman bizlerden esirgememiş olan anavatan Türkiye’mizin etkin ve fiili garantisini yok etmeyi ve mezara gömmeyi hedefleyen, iki kesimliliğin getireceği güvence ile eşit siyasi haklara sahip olmamızı yok etmeyi amaçlayan ve de gelecekte Kıbrıs adasının egemenliğinin Kıbrıslı Rumların veya da Yunanistan’ın eline geçmesini hedefleyen düşünce ve girişimleri Kıbrıslı Türkler benimsememeli ve mani olmalıdırlar. Bu tür düşüncelere de asla geçit verilmemelidir.

 

Adanın tümü üzerinde katıksız bir Rum egemenliği kurulması girişimlerini ve düşüncesini destekleyerek bunu “İlerici, Barışçı, Uzlaşıcı” gibi kulağa hoş gelen kelimelerle tanımlayan, buna karşın da yurtseverliği, vatanseverliği de “Gerici, kafatasçı, hamaset” gibi küçük düşürücü tanımlarla ayaklar altına almaya çalışanların ne yaptıklarını fark etmeleri umarım çok zaman almaz….

Rum basınında çıkan sızdırma yazılara ve bilgilere bakılırsa, Müzakerelerde gidişat bizim açımızdan çok da parlak bir tablo çizmiyor…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

7 Ekim 2015

6 Ekim 2015
Nereye Gidiyoruz için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Gerçek Kıbrıslı

Gerçek Kıbrıslı

1968 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki aday vardı. Birisi Makarios, diğeri de Takis Evdokas’dı. Makarios kendine ve cüppesine güvenip aday olurken, Psikiyatrist Takis Evdokas da Grivas’ın adayı idi.

 

O dönemde Yunanistan’da Albaylar Cuntası iktidardaydı ve iktidar olmak güçlerinin de doruğundaydılar. Hem ordu hem de polis gücü ellerinin altında adeta hizmetkarları durumundaydı. Ne isterlerse yapabiliyor, kimi isterlerse tutuklayabiliyor, hapislere atıp unutabiliyorlardı veya söz konusu kişiyi halka unutturabiliyorlardı.

 

Kıbrıs'ın Esas Yerlileri eşeklerdir. The true Cypriots are the donkeys. Makarios to Fallaci,,1964.

Kıbrıs’ın Esas Yerlileri eşeklerdir.
The true Cypriots are the donkeys.
Makarios to Fallaci,,1964.

Komünist bir ilkeye sahip AKEL bile bu havaya (mecburen) uymuş, seçimlerden birkaç sene evvel gerçekleştirdiği Genel Kurulunda “Enosis” kararı alarak, sağ görüşlü Rum halkının ve Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nın nefretini üzerlerinden uzaklaştırmaya çalıştırmışlardı.

 

1968 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde her iki adayın da adada Kıbrıslı Türklerin var olduğundan sanki de haberleri yoktu. Her iki adayın ana stratejisi “Milliyetçilik”, tartıştıkları konu da Rum ve Helen milliyetçiliği idi. Kıbrıs adasının bir Rum adası olduğu ve kesinlikle de adanın Yunanistan’a bağlanması için hayatlarını feda etmeye hazır olduklarıydı meydanlarda attıkları nutukların omurgası, temsil ettikleri siyasi görüşün de ana hedefi.

 

O dönemde “Kıbrıslı” olmak, “Kıbrıslı Rum demek” veya da “Kıbrıslıyım” demek bir suç, bir hakaret addedilmekteydi. Makarios seçim propagandası döneminde konuşma yaptığı her toplantı veya da mitingde ısrarla adada yaşamakta olan ve “Kıbrıslı” olarak tanımlanabilecek bir milletin olmadığının üzerinde durmaktaydı. Her fırsatta da bunun önemini belirterek altını örnekler vererek çizmekteydi.

 

Verdiği en güzel ve en çok beğendiği örnek de “Kıbrıs Eşekleriydi.”

Konuşmasının içinde vurguladığı “Eşekler; Kıbrıs adası üzerinde yaşayan en hakiki Kıbrıslılardır; Kıbrıs’ta sadece bir tek gerçek Kıbrıslı yaşamaktadır o da Kıbrıs eşeğidir” cümlesi bu konudaki görüşünü ve düşüncesini dile getirmekteydi.

 

Hedefi de Kıbrıs adası üzerinde iki halkın yaşadığı gerçeğinden yola çıkılarak Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin ortaklaşa oluşturdukları ve adı da “Kıbrıslı” olan bir milletin var olduğunun sanılmaması ve adada yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türklerin ada üzerinde hiçbir hakları olmadığını kafalara sokmaktı. Makarios’a göre Kıbrıslı Rumlar dünyanın en ari ve en üstün ırkı olan Helen milletinin bir parçasıydı ve asla Kıbrıslı değillerdi.

 

Makarios’un sağ kolu olan Polikarpos Yorgacis, 1967 yılındaki Geçitkale ve Boğaziçi olayları nedeni ile Türkiye’nin verdiği ültimatomdan sonra Yunanistan’daki Albaylar Cuntasının adadaki Yunan Tümenini geri çekmesinden dolayı çılgına dönmüş ve 1970 yılında Albaylar Cuntasının başındaki Generale Atina’da suikast düzenlemişti. Bu nedenle de Polikarpos Yorgacis aynı yıl içinde Albaylar Cuntasının özel olarak gönderdiği ekip tarafından Haspolat tepelerinde infaz edilmiş, Makarios’un da Albaylar Cuntası ile arası da iyice bozulmuştu.

 

Kıbrıs Rum tarafında 18 Şubat 1973 tarihinde gerçekleştirilecek Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adaylık dönemi başladığında, Makarios’un Grivas ile arasında oluşan büyük nefrete ve çekişmeye ilaveten, Yunanistan’daki Cunta ile arasının fena şekilde bozuk olması, rakipler için çok uygun bir ortamken, hiç kimse Makarios’un karşısına çıkıp aday olmaya cesaret edemedi.

 

Makarios hiç gerekmediği halde, Grivas ve Cunta ile arasının kötü olduğu o kritik ve hayati dönemde, seçimleri fırsat bildi ve halka indi. Yaptığı konuşmalarının ana teması; Kıbrıs adasının bir Helen adası olduğu, üzerinde yaşayanların Helenler olduğu, Enosis’i kesinlikle gerçekleştireceği ve “Kıbrıslı” tanımının sadece eşekler için söylenebileceğiydi.

 

Aradan çok değil 15 yıl geçtikten sonra Rum liderler KKTC gerçeğinin dünyada kabul görmeye başlamasından sonra bir kurtarıcı gibi “Kıbrıslılık” kavramına dört elle sarılarak müzakerelerin içine “Kıbrıslı Çözüm” aldatmacasını sokmak gayretine girdiler. Şimdilerde nedense gene yapay olarak yaratılmaya çalışılan “Kıbrıslılık” ve “Kıbrıslı Çözüm” kavramları gene ısıtılarak piyasaya sürülmeye çalışılıyor…

 

ATA ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

5 Ekim 2015

 

4 Ekim 2015
Gerçek Kıbrıslı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Derinya Kapısındaki Çirkin Oyun

Derinya Kapısındaki Çirkin Oyun

Derinya Kapısının açılması konusunda açıkça çirkin bir oyun oynanıyor, hem de Rumların istedikleri doğrultuda.

 

İçimizdeki işbirlikçiler, öyle bir hava yarattılar ki, sanki de kapının açılmasını isteyen Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıs Rum tarafı da lütfen kabul ediyor kapının açılmasını. Bu nedenle de KKTC hudutları içinde açılacak yolun da kendi istediği şekilde ve güzergahta olmasını talep ediyor kendisi egemen devletmiş ve de kendi ne isterse o olacakmış gibi.

 

Hani siyasi eşitlik vardı.

Böylesi bir ortama ve Kıbrıslı Rum Yönetimine, özellikle de EOKA B’cilerin ruhani lideri Anastasiadis’e, KKTC sınırları içinde hangi yolun açılacağına karar verme yetkisini tanıyan siyasilerimizi açıkça kınıyorum. Rumlara şirin görünme çabasının dozunu iyice kaçırdılar artık.

 

Ne Anastasiadis’in, ne de diğer Rum yetkililerin KKTC sınırları içinde, KKTC yetkililerinin verecekleri kararlara müdahale etmek, veya da reddetmek gibi bir hakları yoktur. Hiçbir zaman böyle bir hakları olmamıştır, olmayacaktır da.

 

Derinya Kapısının açılması konusunda, Kıbrıs Türk tarafı hangi yolun kullanılacağını, hangi yolun kullanılamayacağını belirleyerek Rum tarafına bildirmiştir. Harika bölgesi içinden geçen ve trafik kurallarına tam uygun olarak yeni yapılmış yolun kullanılmasını ve sınıra ulaşıldığında da, kuzey doğuya doğru yönelerek Derinya kapısından giriş veya da çıkış yapılmasını öneren KKTC yetkililerinin belirlediği güzergahı kabul etmeyen Anastasiadis, illaki kullanılacak yolun Derinya kapısından KKTC’ye giriş yapıldıktan sonra 80 sene evvel İngiliz Sömürge yönetimi tarafından yapılmış iki arabayı yan yana bile sığmayan genişlikteki delik deşik haldeki yolun kullanılmasını talep etmekte. Bu talebi kabul edilmezse de müzakereleri çıkmaza sokmak tehdidini savurmakta.

 

Nedense bizden birileri de çıkıp Anastasiadis’e “senin KKTC’nin egemen olduğu topraklarda söz hakkın yoktur, kendi işine bak” diyememekte.  Müzakere heyetinin de, Cumhurbaşkanımızın da bu konuda pasif kaldıklarını söylemeliyim.

 

İşin matematiksel tarafı ise iyice şüphe çekici ve adeta kurulmuş ince bir tuzağın habercisi. Bizim Rum işbirlikçileri ve Siyasi körlerimiz, Derinya kapısının açılmasının Mağusa kentinin ekonomisini canlandıracağını iddia etmekte ve bu nedenle de kapının açılmasını ısrarla istemekte.

 

Derinya kapısının güneyinde, Derinya, Paralimni ve Ay Napa adlı yerleşim yerleri bulunmakta sadece. Burada ikamet eden ve buraya eğlenmeye gelen kişiler şimdilik Derinya kapısının birkaç kilometre batısında yer alan Akyar kapısından giriş ve çıkış yapmaktalar. Larnaka bölgesinden gelen kişilerin KKTC’ye geçişlerine de en uygun yer Akyar kapısı.

 

Bir yıl içinde Akyar Kapısından giriş ve çıkış yapan kişi sayısı tamı tamına 290 bin. Aylık olarak 24 bin 166, haftalık olarak 5 bin 370 ve günlük olarak da 794 kişi. Bu da ortalama olarak bir günde Akyar kapısından 397 kişi güneye geçmiş ve 397 kişi de kuzeye geçmiş demektir. Bunun büyük bir kısmını da İngiliz Üslerinde çalışan Türklerle, KKTC’den günlük olarak sebze ve gıda alış verişine gelen İngilizler oluşturmakta. Günlük çalışma amaçlı geçişlerin yarı yarıya olduğunu kabul edersek, her gün Akyar kapısından yaklaşık 200 kişi giriyor ve 200 kişi de çıkıyor demektir.

 

Derinya kapısı açıldığı vakit, bu sayı ikiye bölünecek ve artacak da değil. Topu topu zaten 3 tane Rum köyü var Derinya bölgesinde. Üstelik anayolun üstünde de değil konumları. Ben gerçekten çok merak ediyorum Derinya kapısının açılmasının Mağusa bölgesine ekonomik olarak neyi kazandıracağını. Tam tersine Kıbrıslı Türkler olarak bizim sırtımıza mevcut vergilere ilaveten, Derinya kapısının açılması ile orada her gün 3 vardiya olarak çalışacak memurların maaşları, emekli maaşı primleri ve emekli ikramiyesi primlerinin tutarı olan 2.5 milyon Avro’luk bir yük daha yüklenecek.

 

Derinya kapısının açılmasını Rumların ısrarla istemesi, Güven yaratıcı Önlemlerin ötesinde bana göre daha çok Maraş Bölgesine yönelik pis bir siyasi oyun ve çok da kötü bir koku çıkarmakta…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

2 Ekim 2015

1 Ekim 2015
Derinya Kapısındaki Çirkin Oyun için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar