Yunanistan Yüksek Mahkemesi’nin, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Yunanistan’a kaçan 2 Binbaşı, 4 Yüzbaşı ve 2 Başçavuş’tan oluşan toplam 8 darbeci askerin tümü için Türkiye’ye iade talebini reddetmesi benim için hiçte sürpriz olmadı. İşin doğrusu ben bu kararın böyle çıkacağından emindim ve bekliyordum.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi yıllardır “Türkiye’nin düşmanları benim dostlarımdır” felsefesine sıkı sıkıya sadık kalıp, Türkiye aleyhine her tür faaliyeti ağa babaları Avrupa Birliğinden de destek alarak el ele, kol kola yürütmüşlerdi.
1981 yılının Eylül ayında bir terör saldırısında yakalanan Ermeni Terör Örgütü ASALA (The Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia) üyesi Ekmekjian’ın verdiği ifadede, terör eğitimlerini komşu bir ülkede ve Kıbrıs Rum Kesiminde, Trodos dağlarının iç kısımlarında, dönemin EDEK Başkanı Vassos Lissaridis tarafından verilen talimat ile kurulmuş askeri eğitim kamplarında aldıklarını belirtmişti.
Aynı doğrultuda Kıbrıs Rum politik yaşamında büyük etkisi olan Vassos Lissaridis’in talimatı ile daha yeni hayata geçmiş (1978) PKK militanlarına eğitim vermek için 1982 yılında Trodos dağlarının iç kesimlerinde silahlı eğitim kampları açılmış ve burada yetiştirilen teröristler 1984 yılında Türkiye’deki ilk saldırılarını başlatmışlardı.
Vassos Lissaridis, 1955-1959 yılları arasında tedhiş örgütü EOKA içinde Makarios’un sadık adamı ve doktoru olarak üst düzey yönetici olarak görev yapmış, Zürih ve Londra görüşmelerine katılmış, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına karşı çıkmış ve Makarios ölene kadar danışmanlığını ve özel doktorluğunu yapmış bir kişidir. 1959 yılında “Vatansaver Cephe” listesinde girdiği seçimi kazanarak Temsilciler Meclisine girmiş sonraki seçimlerin tümünü kazanmış, 22 Aralık 1963 günü Lefkoşa Çağlayan Bölgesine saldıran Rum Para Militer güçlerinin fiilen komutanlığını yapmış, 1986-1991 yılları arasında da Rum Temsilciler Meclisi Başkanlığını görevinde bulunmuş tescilli bir Türk düşmanıdır.
Abdullah Öcalan’ın yakalandığı vakit cebinden, Mavros Lazaros adına, dönemin eski Rum Temsilciler Meclisi Başkanı ve EDEK Genel Başkanı Dr. Vassos Lissaridis tarafından verilen talimat ile Kıbrıs Rum Muhaceret Dairesi tarafından resmi olarak hazırlanmış C015918 numaralı Kıbrıs (Rum Kesimi) pasaportu çıkmıştı.
Terör örgütü PKK mensuplarını yıllardır barındıran ve kaçak göçmenlerin geçiş noktası olarak kullanılan “Laurion (Lavrion) Mülteci Kampı”nın kuruluş amacı gerçekte mülteciler için olmayıp, Yunanistan hükümetinin ve Milli İstihbarat Servisinin (EYP – Εθνική Υπηρεσία Πληροφοριών) müşterek çalışmaları ile ASALA, PKK, DHKP-C, MLKP gibi terör örgütlerinin barınağı ve eğitim kampı olmasıdır. Yıllardır Türkiye’den kaçan teröristler burada barındırılmış, yedirilmiş ve içirilmiş, Türkiye’ye saldırı için gönderilen teröristler de bu kampta yetiştirilmişti.
Eğer hala daha Yunanlıların akıllarının bir köşesinde Megali Idea (Büyük Ülkü) yatıyorsa, Batı Anadolu’yu ve İstanbul’u günü geldiğinde fethetmek varsa, Kıbrıslı Rumların da Kıbrıs adasının tümünü ele geçirip adayı Yunanistan’a bağlamak hayalleri hala daha varlığını sürdürüyorsa, bu kişilerden Türkiye’nin ve Türk insanının lehine bir şeyler yapmasını beklemek, ölüden gözyaşı dökmesini beklemek ile aynıdır.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
30 Ocak 2017
Anastasiadis ve Kocias’dan entrikalar
Kıbrıslı Rumların, tüm Kıbrıs adasının, Doğu Akdeniz’in ve bilumum Levant bölgesinin Cumhurbaşkanı havasında 8 Ocak günü afra tafrayla Cenevre’ye giden Anastasiadis, müzakerelerden sonra, özellikle de 12 Ocak’ta gerçekleştirilen “Beşli Konferans”tan sonra gerçek makamının ne olduğu, kendisinin kim olduğu, kimi temsil ettiği ve önem katsayısının ne boyutta bulunduğu ortaya çıkınca, kös kös ve de ancak Kıbrıslı Rumların Muhtarı düzeyinde Kıbrıs Rum Kesimine geri dönmek zorunda kaldı. Ne afrası kaldı, ne de tafrası. Kendi gommaları (çok yakın arkadaşları ), baryaları (samimi arkadaşları) ve diğer Rum siyasiler ve politikacılar “Anastasiadis Cenevre’ye Cumhurbaşkanı olarak gitti, Muhtar olarak döndü” diyerek kendisi ile dalga geçmeye ve başarısızlığını bu sözlerle hicvetmeye başladılar.
Cenevre’de dersini aldıktan sonra, özellikle de T.C. Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın “Dört Özgürlük, yani serbest yerleşim, çalışma, mülk edinme ve iş kurma öyle olmaz, böyle olur” diyerek, “Yunanlıların tüm ada üzerinde Dört Özgürlük hakkı olacaksa, T.C. vatandaşlarının da Kıbrıs adasının tümü üzerinde Dört Özgürlük hakkı olacaktır” sözünden sonra, kendisinin uydurduğu ve masaya koyduğu “Dört Özgürlük” fikrinin aleyhine konuşmaya başladı. Herhalde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Dört Özgürlükle ilgili sözleri, Anastasiadis’e “başa düşen saksı” etkisi yapmış olmalı ki, Cenevre dönüşü fikir değiştirdi Anastasiadis.
25 Ocak Çarşamba günü yaptığı açıklamada Anastasiadis “Türk vatandaşlarının AB’nin Dört temel özgürlüğünden yararlanması, adada Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcudiyetinden çok daha vahim bir durumdur” diyerek, ilk kez, çuvaldızı bizler Kıbrıslı Türklere batırırken, iğneyi de kendisine batırdı.
Şimdi Anastasiadis, Dört Özgürlüğü kötüleyerek Türkiye’nin Dört Özgürlüğün T.C. vatandaşlarına da uygulanması isteğinden kurtulmak çabaları içine girdi. Ne vakit iğnenin ucu Anastasiadis’i acıttı, yaptığı hatanın farkına vardı, sınırsız ve akıl dışı isteklerinin gerçekleşemeyeceğini iyice anladı.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias da, Cenevre’de masanın bozulması ve müzakerelerin çıkmaza girmesi sorumluluğu başına yıkılınca kıvırmaya ve yeni yeni akıl almaz önerileri ortaya koymaya başladı. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs adasından “tamamen” çekilmesi konusunu bu sefer de Rusya’nın Doğu Almanya’dan çekilmesi Paktına bağladı ve kendince dahiyane olan “Geçici Kalmak Paktı”nı önerdi.
Ya bu insanlar aptal, ya da biz, ya da bu insanlar bizi aptal yerine koyuyor.
ABD, 1945 yılından beridir Almanya’nin stratejik garantörü ve Almanya’da 70 tane askeri üssü bulunmakta. İş garantiler ve Garantörlük konusuna gelince Anastasiadis çıkar ortaya ve gözümüzün içine baka baka “AB üyesi olmayan bir ülke, AB üyesi bir ülkenin garantörü olamaz” yalanını söyler ve bizleri aptal yerine koyar. İş askerlerin çekilmesine gelince, bu defa Yunanistan’ın dahi çocuğu, aşırı sağcı Kocias ortaya çıkar ve Rusya-Almanya anlaşmasını örnek gösterip TSK’nın Kıbrıs’tan aynı koşullarda çekilmesini ister.
Rumların ve Yunanlıların işine gelmediği için ABD’nin Almanya Garantörlüğü yok sayılır, işlerine geldiği için de Rusya-Almanya asker çekme Paktı var sayılır.
Bizans’ın torunlarından “yalan, dolan, entrika, saray oyunu ve benzeri düzenbazlıklardan” başka ne beklenir ki. …
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
27 Ocak 2017
Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanlık seçimleri gelecek yıl içinde, büyük bir olasılıkla da 18 Şubat Pazar günü yapılacak. Rum lider Anatasiadis’in önünde kala kala sadece 13 ay kaldı. Politik düşünceye, uygulamaya ve takvime göre seçimlerin eli kulağında artık.
Ocak ayı başında Cenevre’de yapılan Kıbrıs müzakerelerinde Anastasiadis’in karizması fena halde çizildi. Bu çizikten KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da nasibini aldı. Cenevre’de Türk tarafı adına sunduğu ve büyüklüğü yüzde 29.2 olan harita ile ilgili olarak danışmanları tarafından yanlış bilgilendirildiği, yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Arşivler, rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın büyüklüğü yüzde 29.2 olan bir haritaya imza atmadığını, hiçbir zaman bir harita sunmadığını, BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın 1986 yılında masaya koyduğu belgede (ataatun.org/?p=5659) yer alan toprak konusunda (Madde 7.1), “yüzde 29’un üzerini (29+) tartışırım” dediğini, 1992 yılında BM genel Sekreteri Hugo Gali’nin sunduğu haritasını da “tartışırım” dediği 8 madde içine aldığını ve KKTC Meclisinin de toprak büyüklüğünün yüzde 29.2 olacağına dair bir kararı hiçbir zaman almadığını söylemekte. Belli ki Sayın Akıncı, 2004 Annan Planı oylamasından sonra AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Verhaugen’in “Tassos Papadopulos tarafından aldatıldım” dediği gibi Danışmanları tarafından yanıltılmış veya kelime oyununa getirilmiş veya da teşbih tuzağına düşürülmüş. Ben, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın bile bile, asla yalan söyleyeceğine inanmıyorum. Benim tanıdığım Akıncı, hiçbir zaman, hiçbir koşulda yalan beyana tevessül etmez.
Rum Kilisesi Başpiskoposu II.Hrisostomos, Kıbrıs sorununa ilişkin olarak Cuma günü yapmış olduğu açıklamada, 2018 yılı Rum Başkanlık seçimlerine yönelik seçim kampanyasını başlattığını ve bir sonraki başkanın seçilmesine yön vereceğini açık ve net olarak belirtti. Tüm bu açıklamalar ışığında Rum lider Anatasiadis’in işi zor diyebiliriz.
Zaten Kıbrıs Rum tarafında yazılan, çizilen ve söylenen “Anastasiadis Cenevre’ye Cumhurbaşkanı Gitti, Muhtar döndü” şeklinde.
Cenevre’ye gidene kadar Rum lider Anastasiadis her gün, her gece her yerde ağzı dolu dolu konuşuyor, afrasından tafrasından geçilmiyordu. Ağzından “Akıncı’yla anlaştık, Garantiler kalkacak, Türk askeri gidecek, Dört özgürlük uygulamaya konacak, Nüfus sınırlanacak, Anlaşma AB Birincil Hukuku olmayacak, Türklerin toprak büyüklüğü yüzde 28.2 olacak, Karpaz’ı, Maraş’ı, Güzelyurt’u ve sahillerin üçte ikisini alacağız” sözleri eksilmiyordu. Cenevre’de bir Helen Zaferi kazanacağını, adaya Helen Kahramanı gibi döneceğini ve de Helen tarihine de “Kıbrıs adasının fatihi” olarak adının altın harflerle yazılacağını hayal ediyordu…. Daha doğrusu emindi de. Cenevre’ye gitmeden çok önce de Başpiskopos II. Hrisosotomos’a da bu şekilde teyit vermiş, açık desteğini ve hayır duasını almıştı.
Cenevre’de işler beklediği gibi gitmedi.
Önce, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan, “Garantiler devam edecek, Türk Askeri çekilmeyecek” diyerek karizmasını çizdi, sonra da harita konusunda “Pirga bölgesini verirsen, Maraş’ı ve etrafını alırsın” diyerek de Anastasiadis’in itibarını sıfırladı. Dört Özgürlük ancak ve ancak tüm T.C. Vatandaşlarının adanın tümünde “yerleşim, dolaşım, iş kurma ve çalışma” hakkı olacaksa kabul edilebilir diyerek de Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın “KKTC’yi sivil olarak istila etmek” ümitlerini suya düşürdü. Benzeri sözler ve açıklamalar Başbakan Binali Yıldırım ve Dışişleri Balanı Mevlut Çavuşoğlu’ndan da gelince, Kıbrıslı Rumların ve Yunanlıların doruğa çıkmış olan adayı masa oyunları ile ele geçirmek ümitleri, Cenevre’de büyük bir düş kırıklığı ile son buldu.
Bundan sonrası halk dili ile “Mensube”, yani müzakereler ile ilgili konuşma ve tartışmalar, daha doğrusu “müzakereler adı altında geyik muhabbeti.”
Geçmiş deneyimlerim, bundan sonra eğer Türk tarafı “yetti artık diyerek yol ayırımına gitmezse”, ciddi bir müzakere sürecine ancak 2018 yılının Ekim ayında tekrardan başlanabileceğini söylemekte bana.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
23 Ocak 2017
CUELLAR BELGESİ
CUELLAR BELGESİNİN TAM ve EKSİKSİZ METNİ
BM Genel Sekreterinin 1984 Ağustos ayından Viyana’da başlayan ve 1984 Eylül ayından Aralık ayına kadar süren üst düzeyde dolaylı görüşmeler ve 1985 Ocak ayında New York’ta yapılan ortak Üst Düzey Toplantısıyla devam eden BM kararlarına dayalı girişiminin, Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı bir çözüm bulunması yönünde önemli bir adım olduğunu memnunlukla kaydeden taraflar, bir bütün olarak saydıkları aşağıdaki konularda anlaşırlar:
Taraflar;
III) Federal Cumhuriyetin toprağı iki eyalet veya federe devletten oluşacaktır.
Her eyalet veya federe devlet, Federal bayrağın ana unsurlarını içeren kendi özgür bayrağına sahip olabilecek. Federal binalara ve mülke federal bayrak çekilebilecek, başka herhangi bir bayrak çekilmeyecek.
VII. Taraflar, toplumlararası görüşmelerde üzerinde anlaşmaya varılan ve 18 Mayıs 1982 tarihli derlemede (revision) belirtilen diğer hükümleri, 1. Bölüm temel hak ve özgürlükler ve 2,3.ve 4. bölümleri yeniden teyid ederler.
2.(2) İki tarafın anlaşmasıyla Federal Hükümete ek görev ve yetkiler verebilir. Bunların dışında kalan görev ve yetkiler Federe eyaletlere veya Federe devletlere ait olur. Federal yasalar, ya Federal hükümetin yetkilileri tarafından, ya da Federal hükümetin yetkilileri ile iki eyalet veya Federe devlet yetkililerinin koordinasyonu ile uygulanır.
3.(1) Federal Cumhuriyetin Yasama Organı iki Meclisten oluşur:
Alt Meclisin 70:30 Üst Meclisin ise 50:50 temsiliyeti olur. Federal yasama Organı, yukarıda 2(1) maddede gösterilen konularla ilgili yasaları yapar. Önemli konularda, örneğin yukarıda gösterilen 12 konudan 10′u ile ilgili yasaların oylanması, her iki Mecliste ayrı çoğunluğu gerektirir. Diğer konulardaki yasalar her iki mecliste de üyelerin çoğunluğunun oyu ile geçer.
3.(2) Federal Anayasa, çıkmazların çözümlenmesi ve özellikle Federal hükümetin normal çalışmasını sağlamak için kaçınılmaz olan (örneğin bütçe) uygun koruyucu hükümler veya mekanizma içerecek.
Yasama konusunda çıkmaza girildiği taktirde, önerilen yasa önce Yasama Organının Uzlaşma Komitesi’ne gönderilir. Üç Rum ve İki Türk’ten oluşacak bu komitenin kararları, üyelerin çoğunun oylarıyla alınır. Ancak kararın geçerli olabilmesi için en az bir Türk üyenin de oyuyla alınması gerekir.
Çıkmazın devam etmesi halinde Federal Cumhuriyetin Başkanı ile Başkan yardımcısı “ad-hoc” esası üzerine birer kişi atar. Bu şahıslar, çıkmaza yol açan konularda tanınmış kişiler arasından seçilir. Seçilen bu iki kişi, uzmanların da yardımları ile, çıkmazın nasıl çözümlenebileceği konusunda Yasama Organına tavsiyelerde bulunur. Bu amaçla gerekirse Federal Cumhuriyetin dışından uzmanlar istihdam edebilir. Konu, teklif edilen yasaya karşı çıkan nüfus arasında halkoylamasına da sunulabilir. Yasama Organı tarafından geçirilen yasa, Anayasa Mahkemesi’ne de havale edilebilir ve Mahkeme, yasanın anayasayı ihlal edip etmediği veya diğer taraf aleyhine ayrımcı olup olmadığı hakkında karar verir.
4.(1) Federal Cumhuriyetin idare şekli Başkanlık sistemidir. Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkan Yardımcısı devletin bütünlüğünü ve iki toplumun siyasal statülerinin eşitliğini simgeler. Buna ek olarak Yürütme Organı, sonuç alıcı Federal bir hükümetin işlerlik gereklerini yansıtacak şekilde çalışır.
4.(2) Cumhurbaşkanı Kıbrıslı Rum, Cumhurbaşkan yardımcısı Kıbrıslı Türk olur. Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkan Yardımcısı Yasama Organının yaptığı herhangi bir yasa veya aldığı karar ile Bakanlar Kurulunun herhangi bir kararı hakkında ortak veya ayrı ayrı veto hakkına sahip olur. Bu konular, 1960 Anayasası’nın kapsadığı konularda ve üstünde de olabileceği dikkate alınarak taraflar arasında kararlaştırılır.
Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkan Yardımcısı, Yasama Organının yaptığı herhangi bir yasayı veya aldığı kararı veya Bakanlar Kurulunun herhangi bir kararını, ortak olarak veya ayrı ayrı, yeniden görüşmek üzere iade etmek hakkına sahiptir.
4.(3) Bakanlar Kurulu 7:3 oranına göre Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden oluşur. Önemli bakanlıklardan biri Kıbrıslı Türklere verilir ve taraflar Dışişleri Bakanının Kıbrıslı Türk olması konusunu görüşmeyi kabul eder.
Bakanlar Kurulu, kararlarını, “takviye edilmiş çoğunluk” usulüyle, yani Türk Bakanlardan en az birinin oyunu da içeren basit çoğunlukla alır. Taraflar, “takviye edilmiş çoğunluk” yönetiminin taraflar arasında üzerinde anlaşmaya varılacak özel olarak Kıbrıslı Türkleri ilgilendiren konularda uygulanması konusunu görüşmeyi kabul eder.
4.(4) Federal Anayasa, Bakanlar Kurulu kararlarından kaynaklanan çıkmazların çözümü için uygun koruyucu hükümler ve mekanizma öngörür ve Federal Cumhuriyet hükümetinin normal çalışmasını kolaylaştıracak eylemler için özel hükümler içerir. Çıkmaz yaratılması halinde Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkan yardımcısı, ilgili konuda tanınmış birer kişi atar. Bu şahıslar, gerekli görülmesi halinde Federal Cumhuriyetin dışından uzmanlar da çağırarak çalışma yapar ve çıkmazın nasıl çözümlenebileceği hakkında Bakanlar Kuruluna tavsiyelerde bulunur. Konu, karara karşı çıkan toplumun halkı arasında halkoylamasına da sunulabilir. Bakanlar Kurulu kararları Anayasa Mahkemesine de havale edilebilir ve Mahkeme, kararın anayasaya aykırı olup olmadığı ve toplumlardan bir veya diğeri aleyhine ayrımcı olup olmadığına karar verir.
5.(1) Federal hükümetle eyaletlerin veya Federe Devletlerin yetkileri arasında çıkan görev ve yetki dağılımına ilişkin anlaşmazlıklarla tarafların havale edecekleri diğer anlaşmazlık konularında karar verecek olan Anayasa Mahkemesi, Kıbrıslı bir Rum ve bir Türk ile, oy hakkına sahip bir yabancıdan (Kıbrıslı olmayan) oluşur.
6.(1) Dolaşma ve yerleşme özgürlükleri ile mülk edinme hakkında uygulanması, takvimlenmesi, gerekli pratik tedbirler ve tazminat için gerekli düzenlemeler, 1977 anlaşmasının 3. maddesi dikkate alınarak bir Çalışma Grubu tarafından görüşülür.
7.(1) Kıbrıslı Türklerin Ağustos 1981 önerilerinde belirtilen toprak ayarlamalarına ek olarak toprak ayarlaması taraflar arasında anlaşılır. Bu toprak ayarlamaları sonucu, Kıbrıs Türk Eyaleti veya Federe Devletine %29 ve…(%29 plus) oranında toprak kalır. Şöyle ki, taraflar gerçek toprak ayarlaması konusunu görüşürken, “Kıbrıslı Türkler için meydana gelebilecek bazı pratik güçlükler de dahil olmak üzere” 1977 tarihli doruk anlaşmasının 3. maddesini ve yeniden iskan ile ilgili meseleleri dikkate alırlar.
İki taraf da, taraflar arasında güveni güçlendirmek amacıyla, özel statüye sahip olacak birbirine yakın bölgeler önermeyi kabul eder. Bu bölgeler, öneren tarafların sivil idaresi altında kalacaktır.
8.(1) Kıbrıslı olmayan askerlerin ve diğer unsurların adadan çekilmesine ilişkin takvim ve tatmin edici garantiler konusunda, Geçici Federal Hükümet kurulmadan taraflar arasında anlaşmaya varılacaktır. Bu arada iki taraf da, Barış Gücü’nün iyi niyet hizmetlerini ve yardımını kullanarak temas hattı boyundaki askerlerin uzaklaştırılmalarını sağlamaya çalışacaktır.
8.(2) İki taraf da bu konuları iyi niyetle ve bu konularda karşılıklı duydukları endişeyi dikkate alarak görüşmeyi kabul eder.
9.(1) İki eyalet veya Federe Devlet arasında ekonomik dengeyi sağlamak amacıyla Kıbrıs Türk eyaletini veya Federe Devletini kalkındırmak için özel bir fon kurulur. Yer değiştirmiş Kıbrıslı Türkleri yeniden iskan etmek için de bir fon kurulur. Federal hükümet bu fonlara katkıda bulunur ve yabancı hükümetlerle Uluslararası kuruluşlara katkıda bulunma çağrısında bulunulur.
10.(1) Maraş bölgesi ile Kıbrıs Türk tarafının 5 Ağustos 1981 tarihli haritasında belirlenen diğer altı bölge…tarihine kadar iskan edilmek üzere “Barış Gücü’nün ölü bölgesi olarak” geçici bir süre için Birleşmiş Milletler’in yönetimine verilir.
11.(1) İki taraf da bu anlaşmada öngörülen prosedürü olumsuz yönde etkileyecek, Kıbrıs içinde veya dışında herhangi bir eylemde bulunmamayı kabul eder.
12.(1) Lefkoşa hava alanı Birleşmiş Milletler’in geçici yönetimi altında işletmeye açılır ve alana her iki taraftan da serbestçe giriş çıkış olur. Birleşmiş Milletler, bu konudaki hazırlıkları…. tarihine kadar tamamlar.
13.(1) Güven ortamının yaratılmasına ilişkin tedbirlerin uygulanmadığına ilişkin şikayetleri incelemek üzere uygun bir mekanizma konusunda anlaşmaya varılır. Genel Sekreter bu konuda iki tarafa da uygun önerilerde bulunur.
14.(1) Taraflar, bu anlaşmada temas edilen ve birbirleriyle bağlantılı olan ve bir bütün teşkil eden konularda ayrıntılı anlaşma hazırlamak için Çalışma Grupları oluşturmayı kabul ederler.
Gruplar çalışmalarını, yapılacak ortak üst düzey toplantılarının yol göstericiliği altında yürütür. Bu ortak üst düzey toplantıları her 3-4 ayda bir Genel Sekreterin hazırlayacağı gündemle yapılır. Gündem, bu anlaşmanın kapsamında olan ve görüşülmemiş konuları içerir. Bu toplantılarda Grupların yaptıkları çalışmalar incelenir ve onlara yol gösterici talimat verilir. Ortak üst düzey toplantıları, tatmin edici hazırlıklar yapıldıktan sonra Genel Sekreterce çağrılır.
14.(2) Her Çalışma Grubu, tarafların temsilcilerinden oluşacak ve başkanlığını Genel Sekreterin temsilcisi yapacak. Gruplar çalışmalarına… tarihinde Birleşmiş Milletler’in Lefkoşa’daki ofisinde başlayacak. Her Çalışma Grubu bir çalışma programı hazırlayacak ve ……..tarihinde Birleşmiş Milletler’in Lefkoşa’daki ofisinde yapılacak üst düzey toplantısında onaylanmak üzere sunacak.
14.(3) Her Çalışma Grubuna başkanlık eden Genel Sekreter’in temsilcisi,her üç ayda bir, başkanlık ettiği grubun çalışmasında kaydedilen gelişmeleri, değerlendiren bir rapor hazırlayacak ve Genel Sekreter’in görüşleri ile birlikte, bir sonraki üst düzey toplantısına sunacak.
15.(1) Taraflar, Çalışma Grupların çalışmalarını tamamlamasından ve her iki tarafın onayından sonra….. tarihinde Federal Kıbrıs Cumhuriyetinin Geçici Federal Hükümetinin kurulmasını kabul eder.
16.(1) Genel Sekreter, bu anlaşmanın uygulanması ve gerekli olması halinde yorumlanmasına yardımcı olmak için tarafların emrinde olmaya devam edecektir”.
KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı’nın Salı akşamı TRT HABER’de ve yerel televizyonlarda canlı olarak yayınlanan “Anadolu Soruyor” programında müzakereler ile ilgili yaptığı açıklamalar bana göre “Çok düşündürücü” ve kabul edilemezdir.
Sayın Akıncı söz konmuşu canlı yayında hiç durmadan müzakereler sonrasını hep 1960 koşulları ve 1960 Cumhuriyeti’nde Kıbrıslı Türklerin Anayasal hakları ile karşılaştırdı ve bir çözüme varılırsa nasıl bu koşullardan daha ileriye gideceğimizden bahsetti.
Sayın Akıncı’ya göre bir çözüme varılırsa;
Türkler Cumhurbaşkanı Muavini değil, dönüşümlü Cumhurbaşkanlığından dolayı her iki dönemden sonra Cumhurbaşkanı olacakmış.
Kıbrıslı Türklerin kendi polisi, mahkemesi, meclisi olacakmış.
Dört Özgürlük’ten dolayı Yunanlılar ve Rumlar Kıbrıs Türk Devletine rahatlıkla girip çıkacak, yerleşecek, iş kuracak ve mülk edinecek ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, öğrenciler de dahil olmak üzere sadece Şengen vizesi ile adaya gelebileceklermiş.
Müşterek orduda Kıbrıslı Türkler de yer alacakmış.
Rumların nüfusu 805 bin, Kıbrıslı Türklerin 220 bin olacakmış.
Toprak tavizinin altını Denktaş imzalamış, Meclis kabul etmiş bu nedenle de KKTC topraklarının yüzde 29.2 olacağı bir harita sunulmuş.
Kıbrıs Türk Devleti, Türkiye dahil tüm devletlerle kültürel, sportif ve benzeri alanlarda anlaşma yapabilecekmiş.
Kıbrıs Türk Devleti, Kıbrıs Federal Devleti çatısı altında dünya ile kucaklaşacakmış.
Türkiye’nin Garantörlüğü, Garantiler ve Türk ordusunun adadaki varlığı günümüz koşullarına göre gözden geçirilip yeni bir uyarlama yapılacakmış.
Ve bunların tümü de 1960 koşullarından ve Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklık koşullarından daha iyiymiş.
Yapılacak seçimlerde çapraz oy kullanılacağı, icracı Bakanlıkların Rumların elinde olacağı, Kıbrıslı Türklerin 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinde olduğu gibi belirleyici oy hakkının olmayacağına pek değinmedi. Belki de işine gelmediği için.
Bu sözler Kıbrıs tarihini, Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarını, Rumların niyetini bilmeyenlere çok güzel gelebilir ancak ben artık tekrardan 1960 koşullarına dönülmesinin doğru olmadığı görüşünde ve inancındayım.
2017 yılında elimizdeki olanaklara bakıyorum, bir de yukarıdakilere. Kazanım var mı, yok mu, herkes kendi karar versin.
KKTC tanınsa da tanınmasa da, 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’ın Makarios hükümetini devirmek için gerçekleştirdiği darbenin sonucunda gerçekleştirilen Barış Harekatı sonrasında, Güney Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıslı Türklerin can güvenliği nedeni ile Kıbrıs adasının Kuzey bölgesine göç edip oradaki soydaşları ile birlikte kurdukları egemen, özgür bir devlettir.
Bu devletin yönetimi tamamen Kıbrıslı Türklere aittir.
Bu devletteki Hükümet, icra, yargı, yasama, tüm yerel kuruluşlar, polis gücü ve ordu, KKTC vatandaşlarından oluşmaktadır.
Rum ve Yunanlılar dahil olmak üzere tüm yabancıların KKTC hudutlarından içeri girişleri, dolaşımları, yerleşmeleri, iş kurmaları ve mülk satın almaları denetime ve KKTC’nin iznine tabidir.
KKTC gerek gördüğü tüm ülkelerle olanaklar dahilinde, kısıtlamasız her tür anlaşmayı yapmak serbestisine sahiptir.
Toprak büyüklüğü yüzde 36.5 olup, Birinci Doruk Anlaşması Madde 3’e uygun olarak kendi ekonomik, sanayi ve ticari varoluşuna ancak yetebilmektedir.
Şimdi kıymetli okuyucularım bana söylesin veya içlerinden geçirsin.
1960 koşullarına dönmek mi daha iyi olacak geleceğimiz için, yoksa mevcut KKTC devletini anavatanımız Türkiye ile el ele, gönül gönüle daha da ileriye götürmek mi?
Ve son soru; Azınlık olacağımız ortaklık, bir cumhuriyetten daha iyi olabilir mi?
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
20 Ocak 2017