Rumların kompleksine bakın

Rumların kompleksine bakın

Rumların kompleksine bakın  

 

Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis dün bir açıklama yaptı. Bir çok medya kuruluşunun sürpriz olarak nitelemesine rağmen bana göre sürpriz olmayan bir açıklamaydı bu.

 

Rum bakan diyor ki;

1960 yılında kurulan “Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yanlışlar yapıldı ve Türklere hak etmedikleri haklar verildi. Azınlık statüsündeki Kıbrıslı Türklere, çoğunluk olan Rumlarla eşit haklar verildi. Artık böyle bir uygulama olamaz. Türklere vatandaşlık hakları vereceğiz, hepsi o kadar. Türkiye’nin garantörlüğü ve Fiili garantisi de kaldırılacak ve bir daha da olmayacak(mış.)

 

Kasulidis’in yediği naneye bakın siz.

Sanki kendisi ve Rumlar, bizler Kıbrıslı Türklere hak vermek yetkisinde, bunu kendi istedikleri kadar verecekler ve akıllarınca da bize lütufta bulunacaklar! Öyle zannediyor Kasulidis. “Aç tavuk kendini arpa ambarında sanırmış” atasözümüze çok da uygun bu kendini bilmezin, kim olduğunun ve karşısındakilerin de kim olduklarının farkında olmadan söyledikleri.

 

Zaten Avrupa Birliğine giriş nedenleri de, asırlardır yaptıkları gibi arkalarına Birliği alıp Türkiye’ye baskı yapmak, aynen Girit’te 120 yıl evvel oynadıkları oyunu sahneye koyarak önce Türk askerinin adadan çekilmesini sağlamak, sonra da Kıbrıslı Türkleri adadan silip atmak.

 

Rum Temsilciler Meclisi eski başkanı Yannakis Omiru’nun dünkü açıklamasını da Kıbrıs konusu ile ilgilenen herkes okumalı. T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Birliği üyesi bazı devletlere ve Avrupa Birliği yetkililerine karşı takındığı dik duruşunu kendince  yorumlayan Omiru’nun söyledikleri ibretlik.

 

Omiru diyor ki “Artık Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan’ın bu zamana kadar Türkiye’nin AB’ye üyeliğine verdikleri destekten vazgeçmeleri ve Türkiye-AB üyelik diyaloğunun sonlandırılması tezini ortaya koyup desteklemelerinin vakti gelmiştir.”

 

Eski Rum meclisi başkanı Omiru da, aynen Rum Dışişleri bakanı gibi bir hayal ve megalomanisi içinde. Sanki bugüne değin Türkiye’nin AB’ye girmesi için elden geleni yapmışlar da, şimdi artık yapmayalım diyor. Sanki AB-Türkiye katılım müzakerelerinde yer alan 35 adet başlığının altı tanesine veto koyan kendileri değil. Her fırsatta KKTC’de bulunan Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan gitmesi, Türkiye’nin garantörlüğü ve fiili garantisinin  kaldırılması için elden geleni yapmış olan da kendileri değil!

 

Aklıma en çarpıcı örnek olarak 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında Cenevre’de başlayan barış görüşmeleri geldi. Görüşmelerin ikinci günü Rum Cumhurbaşkanı Vekili ve Rum Meclisi Başkanı Glafkos Klerides, Rum Milli Muhafız Ordusunun ağrı bir yenilgi alması ve adanın kuzeyindeki toprakların neredeyse yüzde 37’si Türklerin kontrolü altına girmesinden sonra masaya, 1972 yılında Makarios’un “Türklere hiçbir hak vermem, hatta Babutsa Mahallesinin Muhtarlığını bile vermem” diyerek reddettiği anlaşma planını koymuş, rahmetlik Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş’a da “Gel bu plan üzerinde anlaşalım” demişti, bizleri aptal zannederek…

 

Ne vakit Türkiye’ye baş kaldırmaya çalışsalar, ne vakit Kıbrıslı Türklerin haklarını yemeğe yeltenseler ve ne vakit ellerindeki ile yetinmeyip fazlasını isteseler, her seferinde de bir şeyler kaybediyorlar, aynen Annan Planı Referandumunda olduğu gibi. O gün “Evet” deselerdi, bu gün ada Rum hakimiyeti altında ve büyük bir olasılıkla da Türklerin nüfusu 50 binlerin altına düşmüş olacaktı. Şükür ki demediler…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

30 Mart 2017
Rumların kompleksine bakın için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumlardan bir ders daha … Yurdagül ATUN

Rumlardan bir ders daha … Yurdagül ATUN

Rumlardan bir ders daha

Yurdagül ATUN

 

AKEL’den dün iki basın açıklaması geldi. Kıbrıslılar bilir ama bilmeyenler için açıklayayım; AKEL, Rum siyasi parti. Bu parti, birçok Rum kuruluşu gibi sık sık Türkçe haberler gönderiyor. Tüm basın kuruluşlarının e mail adresi olsa gerek ki, hepimiz alıyoruz haberleri. Yayınlanır, yayınlanmaz, o basın kuruluşunun bileceği bir şey ama burada, AKEL’in nezdinde Rumlara imrenmemek mümkün değil.

E maille ilgili iki şey söyleyeceğim. Birincisi can yakan bir özeleştiri; Biz, -bizim partilerimiz- Rum haber sitelerine Türkçe basın açıklaması gönderiyor muyuz? Göndermiyorsak neden göndermiyoruz? Hadi akıl etmedik diyelim; Onlardan neden öğrenmiyoruz? Kıbrıslı Türklerin 1955-1974 arasında yaşadıklarını, gettolara hapsedilmelerini, ekonomik baskılara maruz bırakılmalarını, toplu katliamlara uğramalarını, diri diri toprağa gömülmelerini, yakılan yıkılan köylerimizi, Anavatan gelsin, bizi bu acılardan kurtarsın diye bekleştiğimizi, 1974’te Türkiye’nin, mecburiyetten adaya geldiğini anlatamadığımız için Avrupa, ABD ve diğerleri üzerimize çullanırken, hala daha öğrenemedik lobiciliği.

“Adamların genlerinde var” diyeceksiniz, doğrudur ama öğrenilen şeyler de var hayatta. Yazık ki biz görsek de öğrenemiyoruz. Millet olarak hafızamızın vahim durumda oluşu da, Rumlara inanmaya adanmışlara inanılmaz bir koz veriyor.

BM temsilcisi geliyor, AB Komiseri geliyor, müstemleke müfettişleri geliyor… Gelenin gidenin hesabı yok ama nedense ipe sapa gelmez haberler, ‘komşunun kızı demiş ki’ türünden tevatürlerle bunlar maniple ediliyor. Tahriklere varan yayınlarla da Rumları haklı addedip gidiyor. Biz ise sanal bir savaşın kurşun askerleri olarak içimizi rahatlatma adına kendi aramızda kalem oynatıyoruz, nutuk atıyoruz, politika yapıyoruz. Ki, birileri kalkıp Rum tezine çanak tutarsa, bir başkası anavatanımıza hakaret ettiği halde güllerle, barış güvercinleriyle karşılanırsa, dünyanın Rumlara destek vermesinde yadırganacak bir şey yok. Yadırganması gereken, bizim sergilediğimiz aymazlık.

İkincisi basın açıklamasının içeriğiyle ilgili. İçerikte Türkiye’nin NAVTEX yayınlaması eleştiriliyor ve “Türkiye ile Kıbrıs arasındaki münhasır ekonomik bölgenin belirlenmesi gerektiği, bunun da adadaki mevcut durum nedeniyle sadece Kıbrıs sorununun çözümünden sonra ve BM’nin deniz hukuku anlaşmasının maddeleri temelinde çözülebileceği” savunuluyor.
Aptal yerine koymaya devam yani. Şimdi sormak lazım; adadaki mevcut durum çözülmeden sen niye kafana göre imza atıyorsun? Fellik fellik gezip, çıkmamış doğalgazı pazarlamaya, sorunlu bir bölgeye insanları çekmeye çalışıyorsun? Sen yaparken iyi de, Türkiye yapınca mı kötü? Haritayı önüne bir koy, sahil şeridini hesap et. KKTC Türkiye arasındaki bölge de benim, Güney de benim diyemezsin kafana göre. Ha dersen ki biz gazla ilgili adımları çözümden sonra atalım, o olur. Yoksa sana mübah, Türkiye’ye günah! Ne ala memleket ama…

“ Kıbrıslı Türklere 60 Cumhuriyetinde fazla hak verildi”

Alithia gazetesinde, Panayotis Çangaris imzasıyla yayınlanan “neden korkuyorlar ve garanti istiyorlar” başlıklı yazı, Rumların, Kıbrıslı Türklere bakışını, azınlık olarak gördüklerini açık ve net olarak anlatıyor. 1960 Anayasası’nın Kıbrıs Türklere normal demokratik koşullarda sahip olamayacakları imtiyaz ve yetkiler verdiğini savunan Çangaris,  “Mustafa Akıncı ve Kıbrıslı Türklerin, istisna olarak verilen hiçbir imtiyaz ve yetkinin sonsuza dek süremeyeceğini anlamaları gerekecektir” diyor.

Sonuna kadar okumanızı rica edeceğim yazıda özetle şu ifadeler yer alıyor: “Geçmişte ne oldu? Ayrıntılara girmeyeceğiz ve öz-esas (Kasım 1963) üzerinde duracağız: Devleti aksak çalışan bir devlet yapan anayasanın Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının yeniden düzenlenmesi çabasıydı (tarihte ‘Makarios’un 13 Maddesi’ olarak biliniyor.)

 

Öz; bir toplumun -Helen- anayasanın yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünmesi, diğer toplumun ise -Türk- önerilen düzenlemeyle 1960 Anayasası’nın verdiği imtiyazlarını ve yetkilerini kaybedeceğini ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendisini azınlık olarak karşılayacak bir devlete dönüşeceğini düşünmesinden dolayı yeniden düzenleme gerekmediğini onaylamasıdır. (Şayet Türk toplumu bunu, çatışmaların provokasyona başlaması için bahane olarak yorumluyorduysa da çok az önemi var). İki noktanın önemi var:

1.1960 Anayasası’nın Türkleri azınlık olarak değil, Kıbrıs’ın Helenleri ile eşit toplum olarak karşılaması ve anayasamızın Türk toplumuna hem o zamanki hem bugünkü demokratik mantığın gerektirdiklerinin ötesinde çok güçlü anayasal yetkiler vermesidir.

2.Türk garantileri vasıtasıyla Kıbrıs’ın Türk toplumunun, Kıbrıs’ın Helen toplumunun hiçbir zaman demokratik mantığı uygulamaya kalkışmayacağına (kalkışsa bile önlem için emniyet sübabı olduğuna) dair korunmuş ve güvende hissetmesidir. ‘Kader’ er ya da geç gelecekti ve bunu biliyorlardı.

 

*İlk hüküm, Kıbrıs Türklerinin gerçekten, 1960 Anayasası’nın kendilerine normal demokratik koşullarda sahip olamayacakları imtiyaz ve yetkiler verdiğini bildikleridir.

 

*İkinci hüküm ise sana fazla gelen ayrıcalık ve yetkiler elde ettiğini bildiğin ve aynı zamanda bunları sürdürmeyi istediğin zaman, bu imtiyaz ve yetkilerin gelecekte hiçbir zaman kaybolmayacağına dair bir ‘koruma kalkanı’ talep etmen mantıklıdır.

*Üçüncü hüküm, ‘Gelecekte neden kaybetsinler’ sorusunun yanıtıdır. Yanıt ise; demokratik bir yönetim şeklinin normal gelişmesinin bir grup insana ırkçı imtiyaz ve yetkilerin verilmesi değil, ırk, din ve etnik kökeninden bağımsız olarak tüm insanların eşit imtiyaz ve yetkilerden yararlanması olduğudur. Yukarıdaki üç hükmü hem Kıbrıs Türkleri hem de Ankara biliyordu. Ve bunları bilmelerinden dolayı ‘demokratik mantıktan’ bağımsız olarak Türk garantilerinin sonsuza dek imtiyaz ve yetkiler sağlayacağını düşünüyorlar.

Söz konusu olan tam olarak budur. Mustafa Akıncı ve Kıbrıslı Türklerin, istisna olarak verilen hiçbir imtiyaz ve yetkinin sonsuza dek süremeyeceğini anlamaları gerekecektir.”

Rumların, dörde bir oranlamasının, dört özgürlüğün rahatlığıyla adaya yayılacak olmasının sakıncalarını, Kıbrıslı Türkleri ayrıcalıklı azınlık olarak gördüklerini dile getirenleri “barış düşmanı” olarak nitelendirenlere yukarıdaki yazıyı iki kez okumalarını tavsiye ediyorum. Bilsinler ki bu adada kan, gözyaşı istemediğimiz içindir tüm çabamız. Dili, dini, kültürü, ağladıkları-güldükleri günleri/bayramları ayrı iki toplumu zoraki biraraya getirmek için uğraşıyor, adadaki huzuru kıskanan savaş simsarları.

Yurdagül ATUN

29 Mart 2017
Rumlardan bir ders daha … Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Anastasiadis: “Kıbrıslı Hellenizm”

Anastasiadis: “Kıbrıslı Hellenizm”

Anastasiadis: “Kıbrıslı Hellenizm”  

 

Anastasiadis, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile 23 Mart günü yaptığı görüşmeden sonra bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın satır aralarında kullandığı kelimeler ibretlik. Bizim içimizde kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslı” diye tanıtanlara hayal içinde olduklarının dersini veriyor Anastasiadis.

 

Görüşmeden sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Anastasiadis, Guterres ile Eide arasında farklı bir yaklaşım saptayıp saptamadığı sorusu üzerine yaptığı açıklama içinde yer alan bir paragraf aynı aşağıdaki gibi, kelimesi kelimesine:

Farklı bir yaklaşım olduğunu sanmıyorum. Bu ne herhangi bir arabulucu ne de Avrupa Birliği’nin meselesidir. Nüfusun demografik oluşumunu değiştirebilecek ya da “Kıbrıs’ın Helenizm”ini tehlikeye atacak bir isteğin uygulanması “Kıbrıslı Helenizm”i için bir tehlike teşkil ediyorsa, hiçbir üçüncü şahsın bunun kabul edilmesi ve uzlaşıya varılması konusunda dayatma uygulayamaz.

 

Kıbrıs’ın Hellenizm”i ve “Kıbrıslı Helenizm” tanımları, bizim aramızdaki kendini “Türkçe konuşan Kıbrıslı” diye tanımlayan kesimler için ders niteliğinde bir tanımlama. Anastasiadis’in ağzından daha bugüne değin “Rumca konuşan Kıbrıslı” veya da “Rumca konuşan Kıbrıslılar” gibi bir laf duymadım. “Biz Heleniz”den başka bir tanımlama da duymadım. Rumlarda Kıbrıslılık olgusu yok, sadece ve sadece “Helen” ırkından olmak olgusu var. Bu inanışlarının kökeni de Bizans dönemine dayandırılmakta. Kendilerini “Bizans’ın torunları” olarak has be has “Helen” addetmekte Rum adadaşlarımız.

 

Kıbrıs’ın Hellenizm”i ve “Kıbrıslı Helenizm” tanımları da Kıbrıs adasının Helen dünyasının bir parçası olması ve aynı ülküyü taşıması, diğeri de Kıbrıslı Rumların akıllarındaki ve ruhlarındaki Helen ırkından olmak duygusu ve ülküsüdür. Agona’ları da, yani “en büyük hedefleri” de adadaki Türklerle mücadele edip adayı Yunanistan’a bağlamaktır. Bu düşünce ve idealleri içinde, Kıbrıslı Türklere” ve de kendilerinin Türk olmadıklarını vurgulamak için “Türkçe konuşan Kıbrıslı” diye kendilerini tanıtan kişilere yer yoktur. Olsa olsa, bu kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslı” diye tanıtan ve ırklarının ne olduğu belirsiz kişilere verecekleri hak sadece vatandaşlık hakları olabilir aynen Rum kesiminde yaşayan Maronitler’e, Ermeniler’e ve Venedik döneminden kalan Katolikleri tanımlamak için kullandıkları Latinler’e verdikleri haklar kadar. Zaten 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında “Maronitler, Ermeniler ve Latinler “Azınlık” olarak tanımlanmasalardı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisinde (Parlamento) birer adet, konuşma hakkı olan ama oy kullanma hakkı olmayan sandalyeye de sahip olamazlardı. 1960’dan günümüze kadar çoktan asimile olup Rumlaşırlardı.

 

Lüzinyan, Venedik ve Osmanlı devrini anlatan tarih kitaplarında, batılı tarihçilerin kitaplarında ve Milat sonrasında çeşitli asırlar içinde adamıza gelip, her yeri dolaşarak gözlemlerini anı notlarına döken 167 Avrupalı gezginin notlarında da kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” diye tanıtan ve soyu sopu belli olmayan bu güruha, bu ırka veya da bir millete ait en ufak bir not yok. Nereden çıktı bu “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” tanımlaması, soyları sopları nereye dayanıyor pek de anlamış değilim, son 2 bin yıllık Kıbrıs tarihini tüm detayları ile neredeyse ezbere bilmeme rağmen.

 

Rumlar için varsa da yoksa da kendi “Helen” ırkları, “Kıbrıs’ın Hellenizm”i ve “Kıbrıslı Helenizm”leri. Bu tanımlamaların içinde ne Katolik Maronitlere, ne Katolik Latinlere ve ne de yarı Ortodoks olarak tanımlanabilecek Gregoryen Ermenilere ait tek bir yer yoktur. “Türkçe konuşan Kıbrıslılar”a ise hiçbir yer yoktur, zaten olamaz da Helen ırkından olmadıkları için.

 

Anastasiadis’in açıklamasındaki bir diğer önemli yer de ilgili paragrafın son cümlesi. “Kıbrıs’ın Helenizm”ini tehlikeye atacak bir isteğin uygulanması “Kıbrıslı Helenizm”i için bir tehlike teşkil ediyorsa, hiçbir üçüncü şahsın bunun kabul edilmesi ve uzlaşıya varılması konusunda dayatma uygulayamaz.” Özetle Anastasiadis bu son cümle ile, hiçbir kimse bizi ve Kıbrıs adasını “Helen” olmaktan çıkaramaz, herhangi bir dayatma da yapamaz diyor. Yaparsa “giyeriz çizmeleri, takarız silahları ve Agona’mızı başlatırız”ın mesajını veriyor.

 

Kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” diye tanıtan, Türklükten imtina eden, ne oldukları belirsiz kişilerin kulaklarına küpe olsun Anastasiadis’in bu sözleri.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

26 Mart 2017
Anastasiadis: “Kıbrıslı Hellenizm” için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumların bitmeyen Bizans oyunları

Rumların bitmeyen Bizans oyunları

 

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin hayal gücü gerçekten çok iyi çalışıyor. Belli ki Rumların gazına gelmiş gene.

 

Eide, müzakerelerin yeniden başlaması, Temmuz ayında bir anlaşma sağlanması ve Eylül ayında da referanduma gidilmesi için yol haritası hazırlıyormuş.

 

Ben bu müzakereler nasıl başlayacak çok merak ediyorum.

 

10 Şubat günü Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisinde “Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması amacıyla 1950 yılında gerçekleştirilen ve sadece Kıbrıslı Rumların katıldıkları referandumun (plebisit) yıldönümünün Güney Kıbrıs’taki okullarda, öğretmen ve öğrenciler arasında gerçekleştirilecek sohbet ve benzeri etkinliklerle anılması” kabul edilmiş ve akabinde de Anastasiadis’in bu kararın arkasında durmaya çalışmasıyla da müzakereler kopmuştu.

 

ELAM partisinin önerisiyle Rum Meclisi’nin oylaması ile gündeme gelen ve 1950 Enosis Referandumu’nun yıldönümünün Güney Kıbrıs’taki okullarda etkinliklerle anılmasını öngören yasa tasarısı, Anastasiadis’in ruhani başkanı olduğu DİSY’nin 18 milletvekilinin çekimser oy kullanmış olması nedeni ile kabul edilmişti. Öneri ELAM, DİKO, EDEK, Vatandaşlar İttifakı, Dayanışma Hareketi ve Çevrecilerin milletvekillerinin 19 oyuyla kabul edilirken AKEL’in 16 milletvekili de ret oyu vermişti.

 

Rum meclisinde “Enosis hedefli Plebisit’in her yıl ilk ve orta öğretim okullarından anılması” ile ilgili alınan kararın geri alınması yerine, iktidar partisi diyebileceğimiz DISY’nin ortamı sulandırmak ve hedef şaşırtmak için resmi anma günlerinin belirlenmesiyle ilgili Rum Meclisi uhdesindeki yetkinin Rum Eğitim Bakanlığı’na devredilmesiyle ilgili değişiklik önerisi vermesi bunun Rum Meclisi Eğitim Komitesi toplantısında bu önerinin onaylanması ise sadece bir softa şaşırtması. Daha doğrusu tam bir orta oyunu ve de komedi tiyatrosu.

 

Sen kararı geri alma, bunun yerine Rum Meclisindeki yetkiyi Eğitim bakanına devret, sonra da bunu, Meclisin aldığı karar değiştirilmiş gibi Türklere satmaya çalış ve masaya oturmaya çağır. Tam bir Bizans entrikası!

 

Eğer Anastasiadis söylediklerinde samimi iseydi, softa şaşırtması yapmaz, Plebisit dahil resmi anma günlerinin belirlenmesiyle ilgili Rum Meclisi uhdesindeki yetkinin Rum Eğitim Bakanlığı’na devredilmesi yerine, 50 kişilik Mecliste 18 sandalyeye sahip ve ruhani başkanı olduğu DISY ile 16 sandalye sahibi, bir evvelki oylamada ret oyu kullanmış AKEL’i bir araya getirir, 34 oyla yasayı iptal eder, ortadan kaldırırdı. Anastasiadis’in gerçek maksadı Plebisit kararının her yıl okullarda anılması olduğundan, Rum Meclisinde kabul edilmiş yasayı DISY ve AKEL oyları ile iptal ettirmek yerine, anılmasına karar verecek merciyi değiştirmeyi yeğledi ve aklınca geri adım atmış oldu. Tabi kendisi akıllı, bizler aptal olduğumuzdan bunu anlamadık!

 

Rum hükümetleri kurulurken özellikle Eğitim Bakanının Başpiskopos tarafından onaylanması yılların geleneği olduğundan, işbaşı yapan her Eğitim Bakanı, kilisenin fikirlerini ve dünya görüşünü beğendiği kişilerden oluşmakta. Şimdi de Anastasiadis bizleri kandırmaya çalışılıyor. Yetki Meclisten alınıp, Eğitim Bakanına verilecekmiş de, adanın Yunanistan’a bağlanması Plebisitinin anılıp anılmamasına Bakan karar verecekmiş!

 

Rum Ortodoks Kilisesinin tüm baskılarına ve de aforoz tehditlerine rağmen hangi Rum Eğitim Bakanı Plebisit’in resmi anma günü olarak anılmasına hayır diyebilecek çok merak ediyorum. Umarım Cumhurbaşkanı Akıncı bu softa şaşırtmasına kanmaz ve Rumların göz boyama tuzağına düşmez….

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

23 Mart 2017
Rumların bitmeyen Bizans oyunları için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Agona kelimesini hiç duydunuz mu?  

Agona kelimesini hiç duydunuz mu?  

 

Rumlarda ve Yunanlılarda hayal gücü bayağı gelişmiş durumda. Bir takım olmayacak hayallere inanıyorlar ve gerçekleşmesini bekliyorlar. Bazen de gerçeklerden inanılmaz uzaklaşıyorlar.

 

Aramızdaki Rum dostları ve Rum hayranları iyi bilecek, Rumların veya da yeni uyduruk tanımlamayla, “Rumca konuşan Kıbrıslılar”ın ve Yunanlıların kullandıkları bir AGONA  kelimesi var. AGONA’nın – tanımı (Ο μεγαλύτερος στόχος) En büyük hedef!!

 

Gerçekte Rumlar kendilerini “Rumca konuşan Kıbrıslılar” olarak tanımlamamaktadırlar.

“Türkçe konuşan Kıbrıslılar” tanımı, aramızdaki bazı Rum hayranlarının ve kendilerinin “Türk” olduklarına inanmayan bazı kişilerin, atalarımızın Anadolu’dan gelerek bu adaya yerleştiğini unutarak uydurdukları bir tanımlamadır.

 

Kıbrıslı Rumlar AGONA’yı (ağona olarak okunur) Direniş Mücadelesi EOKA ile eş bir ifade olarak kabul ederler ve bunu ifade etmek için kullanırlar. Gerçek Kıbrıs halkının, yani Rumların Yunanistan’la birleştirecek özgürlük Mücadelesi anlamını taşımaktadır AGONA. Bu mücadele ve hedef içerisinde Türklere, Kıbrıslı Türklere ve Türkçe konuşan Kıbrıslılar’a  hiçbir yer yoktur.

 

Hayal kurmakta benzerleri olmayan Rumlara göre KIBRIS, Haçlı seferlerinin başını çeken İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard’ın Kıbrıs’ı fethettiği ve Bizanslılardan aldığı 1190 yılından itibaren, Kıbrıs’ın AB’ye kabul edildiği 1 Mayıs 2004 yılına kadar, tamı tamına 814 yıl, hiç özünü, dinini, inancını ve kültürünü yitirmeden hep bu Enosis mücadelesi içinde olmuş ve Yunanistan’la birleşeceği özgürlük günü için mücadelesinden hiç vazgeçmemiştir. 1 Mayıs 2004 tarihinde Avrupa Birliğine kabul edilmeleriyle endirekt olarak Yunanistan ile bağlarının oluştuğuna ve Enosis’in yarı yarıya gerçekleştiğine inanmaktalar. Bu nedenle de beyinlerinde ve ruhlarında “AGONA kelimesi “Mücadele” ile eşdeğerdir ve Kıbrıs’ın tümü ile Yunanistan’a bağlanarak özgürlüğe kavuşması anlamını taşımaktadır.

 

Hatta 814 yıllık mücadele süreci içinde “Kıbrıs Rum halkı”nın çok zor koşullarda yaşatılmasına rağmen mücadeleden hiçbir ödün vermedikleri ve ENOSİS inancını da asla yitirmedikleriyle övünür “Rumca konuşan Kıbrıslılar”. Özgürlük özleminin KIBRIS Yunan halkının yüreğinden hiçbir zaman dönmediğinin nedeninin bu Direniş ve mücadele olduğuna inanırlar.

 

“Rumca konuşan Kıbrıslılar” asırladır işgalcilerin baskıları ve zulmü altında kaldıklarından dolayı bir türlü AGONA mücadelesini yerine getiremediklerinden bahsederler. 1878 yılından  itibaren EOKA’yı faaliyete geçirdikleri 1955 yılına kadar çok barışçıl yöntemlerle İngilizlerden özgürlüklerini ve Yunanistan’la birleşmeyi talep ettiler ama hep sonuçsuz kaldı bu talepleri. Kıbrıs adasının hala Yunanistan’ın kurtarılamadığı bir parçası olduğuna inandıklarından bu parçayı birleştirmek ve Enosis’i gerçekleştirmek için 1 Nisan 1955 tarihinde silahlı mücadelelerini yani AGONA’larını başlattılar.

 

Fakat işin garip tarafı “Rumca konuşan Kıbrıslıların” en Büyük hedefleri (Ο μεγαλύτερος στόχος), yani Agona’ları başka, Yunanlıların ki başkadır.

Kıbrıslı Rumlar AGONA’sı EOKA Mücadelesi ve Kıbrıs’ın tamamının ele geçirildikten sonra da Yunanistan ilhakı yani ENOSİS (ένωσης) iken Yunanlıların hedefleri İstanbul’u (κωνσταντινουπολη) fethetmek ve Megali İdea haritasında belirtildiği gibi Batı Anadolu’yu da ele geçirmek ve Yunanistan’a bağlamaktır. Açıkça Büyük Bizans’ın (Βυζάντιο) hayalini kurmaktalar. Bu uğurda, İstanbul’un fethedildiği 29 Mayıs 1453 tarihinden itibaren Ortodoks papazlar, İstanbul’un tekrar geri alınmasına kadar “Ayaküstü” (dikey) gömülmektedir.

 

Cumhurbaşkanı Akıncı, daha çok bekler Rum Temsilciler Meclisinin ENOSİS Plebisitinin ilk ve orta eğitim okullarında anılması yasasının geri alınmasını. Rumlar bu yasayı Mecliste geri almaktansa sulandırmak ve göz boyayıcı kararlar alarak Kıbrıslı Türkleri uyutmak yolunu seçeceklerdir.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

20 Mart 2017

19 Mart 2017
Agona kelimesini hiç duydunuz mu?   için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar