İngiliz dönemindeki dini haklarımız

İngiliz dönemindeki dini haklarımız

İngiliz dönemindeki dini haklarımız

Kıbrıs adası, 1878 – 1960 yılları arasında 82 yıl İngiliz idaresi altında kaldı.
Bizler Kıbrıslı Türkler İngiliz Sömürge dönemi yılları içinde dördüncü sınıf vatandaştık.
İngilizler birinci sınıf, Rumlar ikinci sınıf, Maronitler, Ermeniler ve Latinler üçüncü sınıf, biz ise en sonda idik.

Nüfusumuzun, Maronitler, Ermeniler ve Latinler’in toplamından daha fazla olmasına rağmen, onlar Hristiyan oldukları için bizlerden daha avantajlı konumdaydılar.

Adanın kralı İngilizlerdi. Herşey onlar için mubahtı.
İngiliz ordusunda görevli bir İngiliz Çavuş, sömürge yönetiminde, devlet dairesindeki en yüksek mevkideki Kıbrıslı Rum, Türk, Maronit, Ermeni veya Latin bir memura emir verme yetkisine sahipti. Ve bu memurun da bu emri yerine getirmemek gibi bir lüksü yoktu. Ya emri yerine getirirdi, ya da kovulurdu. Yerli devlet memurlarının hiçbir iş güvencesi olmadığından işlerine son verilmeleri İngiliz amirlerinin iki dudağı arasındaydı. “You are dismissed” dendiğinde, pılısını pırtısını toplar daireden çıkar giderdi.

İngilizlerin katı bir devlet yönetimi vardı ve suç işleyeni asla affetmezlerdi. Suçun büyüklüğüne oranla cezası da büyürdü. Trafik suçu dışında suç işleyen kişiler adeta aforoz edilirlerdi. Bırakın devlet memuru olmayı, yarı zamanlı veya sözleşmeli dahi devlette istihdam edilemezler, hazineden hiçbir koşulda ve gerekçe ile maaş veya ödenek alma hakkına sahip olamazlardı. Muhtar azalığı adaylığına bile başvuramazlardı suç işleyenler. İngiliz Yönetimine başkaldıranlar cezalarını aileleri ile birlikte çekerlerdi. Bütün taşınır mal ve mülkleri yasal yollardan, vergiler konarak, cezalar kesilerek ve benzeri uygulamalar ile ellerinden alınır, yok edilirdi. Bu uygulama çok gaddarca olmasına kıyasla adada suç işleme yüzdeliğini de neredeyse sıfıra indirmişti. Hiç kimsenin haddine değildi suç işlemek.

Özel yaşamda çok etkili bir şekilde hissedilen İngiliz idaresinin demir yumruğu, dini inanış ve yaşamda alabildiğine özgürdü.

Adada yaşamlarını sürdüren İngilizlerin, Rumların, Türklerin, Maronitlerin, Ermenilerin ve Latinlerin dini inanış ve ritüelleri birbirinden farklıydı. Türklerin dışındakilerin tümünün Hıristiyan olmalarına karşın hepsinin dini inanışlarında ve ayinlerinde gözle görülebilen farklılıklar bulunmaktaydı.
Ortodoks olan Rumlar, başları sıkışınca yardımı “Kudretli İsa”dan (Panaiya) veya da her konunun kendine özgü koruyucusu olan “Aziz”lerinden isterlerdi. Yüzlerce Azizleri vardı Rumların ve “Allah”a çok başvurmaz, yalvarmazlardı. Boyunlarında haçları da hiçbir zaman eksik olmazdı. Rumlar, Maronitler, Ermeniler ve Latinler dış görünüş olarak birbirlerine çok benzemelerine rağmen benim için onları ayırabilmenin en kolay yolu, boyunlarındaki haça bakmaktı. Haç varsa Rum’du, yoksa ve Rumca konuşuyorsa, azınlıklardan biriydi.

Anglikan olan İngilizler’in Rumlara kıyasla dini inanışları ve ayinleri biraz daha basit düzeyde idi. Boynunda göze batacak şekilde haç taşıyan bir İngiliz gördüğümü pek hatırlamıyorum.

İngiliz Sömürge İdaresi biz Kıbrıslı Türklere Türk bayrağını kullanmak ve İstiklal marşını okuma yasağını getirmiş olmasına rağmen, okullarımızda dinimizin ders olarak okutulması ve öğretilmesi ile her Cuma günü öğleyin zoraki olarak camiye giderek topluca Cuma namazı kılmamızı eğitim müfredatı içine koymuştu. O dönem Türklük olgusunu yok etme düşüncesinden olsa gerek dini farklılığımız ön plana çıkarmışlar, Türk Lisesinin adını İslam Lisesi koymuşlardı.

Cuma günleri, öğlen ezanı okunmadan yarım saat önce ders biterdi. Topluca bahçedeki musluklarda abdestimizi alır ve ikişerli sıraya dizilirdik. Sonra da “sol-sağ, sol-sağ” hep birlikte camiye yürüyerek giderdik. Bazılarımız camide tekrar abdest alırdı. Topluca camiye girer, namazımızı kılar, Cuma hutbesini dinler, sonra tekrar topluca Cuma namazını kılar ve okula yürüyerek, geri dönerdik.

Din derslerimizde de gerekli olan tüm dualar okutulur, öğretilir ve içerikleri açıklanır, gerekli dini bilgiler verilirdi. Bu uygulama Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde de, soykırıma uğradığımız 1963-1974 yılları arasında, İngiliz döneminde olduğu yoğunlukta olmasa da devam etti.
Diyeceğim o dur ki, okullarda öğrencilere namaz kılmanın öğretilmesi yeni ve Türkiye’nin empoze ettiği bir olay değil. Biz Kıbrıs Türkleri çocukluğumuzda aynı müfredatı aldık, dini bilgilerimizin çoğu okullarda verildi.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) veya ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org Facebook: AtaAtun1

9 Kasım 2018
İngiliz dönemindeki dini haklarımız için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs siyaseti değişiyor

Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs siyaseti değişiyor

Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs siyaseti değişiyor

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın. Dışişleri bakanı Kocias’ın istifasından sonra Ege adaları, Balkanlar, Türkiye ve Kıbrıs’a ilişkin konulardan sorunlu tek yetkili haline gelmesi Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs konusunda yeni bir strateji uygulayacağının habercisi gibi.

Konuyu biraz açalım; Dönemin Yunan hükümeti, Birleşmiş Milletlerin yayınladığı 1982 III. Deniz Hukuku Sözleşmesini 31 Mayıs 1995 tarihinde kısa adı Vouli olan Yunan Meclisinde onaylatmasından sonra Ege’de 12 mil Karasuyu hakkını hukuki olarak kullanmaya yetkili hale geldi. Yunan Meclisinin bu kararına karşılık olarak dönemin Türkiye Cumhuriyeti hükümeti konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) taşıdı ve 8 Haziran 1995 tarihinde içeriğinde “Savaş nedeni” manasına gelen “casus belli” imasının da yer aldığı bir bildiri yayınladı.
Demirel ve Simitis-2
Yunan hükümetinin, Yunan adalarının karasularını 6 milden 12 mile çıkarmak istemesine karşılık olarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin TBMM’ye sunduğu ve alkışlarla kabul edilen Türk bildirisi, Yunanistan’ın Ege’de karasularını 12 mile çıkartması halinde an itibari ile o gün iktidarda bulunan Türkiye Cumhuriyeti hükümetine her türlü askeri tedbiri almayı ve buna ilaveten Yunanistan’a karşı savaş açmak dahil her türlü yetkiyi veriyor. (Bakınız https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?p4=692&p5=t&page1=1&page2=2)

TBMM’nin bu bildirisinden sonra Yunanistan III. Deniz Hukuku Sözleşmesi ile sahibi olduğu 12 mil karasuyu hakkını saklı tutmayı tercih edip, uygulamaya koymazken, Ege’de teamül hukuku oluşturma yolunda zaman kazanmayı ve de uluslararası politikada da son sözün kendisinde olduğu imajını yaratmak yolunu seçti.

Ege konusunda süren itilafın kesin olarak çözülmesi konusunda ilk barışçıl ve kesin siyasi adımı 1997 yılında, dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Süleyman ile Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis attı. ABD Dışişleri Bakanı Madlene Albright’in ev sahipliğinde Madrid’de yapılan toplantı sonrasında yayınlanan resmi bildiride, Yunanistan, Ege’de statükoyu değiştirecek tek taraflı eylemler yapmamayı, Türkiye de kuvvet kullanmamayı kabul etti. (Bakınız http://www.turkishgreek.org/kuetuephane/item/29-madrid-declaration-joint-communique-on-greek-turkish-relations-july-8th-1997)

Karasuları üzerindeki egemenlik hakları sadece denizde değil, karasuları üzerindeki hava sahasını ve bu suların deniz yatağı ile toprak altını da kapsaması nedeni ile basit dostluk gösterileriyle, birlikte kahve içmeyle veya uzo yudumlamayla çözülecek bir sorun değil bu konu aslında.

Türkiye’nin, Yunan adalarının karasularının 12 mile çıkmasını kabul etmesi demek, Yunanistan’ın izni olmadan hiçbir Türk hava ve deniz taşıtının Ege denizinden veya Ege hava sahasından geçme hakkı olmayacak demek.

Gelelim esas konuya; Yunanistan Başbakanı Çipras geçtiğimiz gün Dışişleri Bakanlığında düzenlediği toplantıda karasularının genişletilmesi planı ve Türkiye ile ilişkileri ele aldı. Bu toplantıda alınan karara göre, geçen ayın ortalarında Dışişleri bakanlığı görevinden istifa eden Nikos Kocias’ın, bakanlığı döneminde Mora ve Girit arasındaki Antikithira adası ve iki diğer bölgede Yunanistan karasularının 6 milden 12 mile çıkarılması yönünde hazırlattığı kararnamenin durdurulması ve yasa tasarısı olarak Yunan Meclisine gönderilmesi kararlaştırıldı. Buna ilaveten de Balkanlar, Türkiye ve Kıbrıs’a ilişkin konuların da doğrudan Başbakan Aleksis Çipras’a bağlı olması kararı alındı.

Yunanistan Başbakanı Çipras’ın, Ege’deki Yunan adalarının karasularının 6 milden 12 mile çıkarılması ile ilgili TBMM’nin 1995 tarihli Bildirisine ve 1997 tarihli Madrid Mutabakatına rağmen eski Dışişleri Bakanı Koçias’ın karasularının genişletilmesine ilişkin kararnamesini durdurarak, yasa tasarısı olarak meclise getirmek ve Yunan Meclisinde mevcut siyasi partilerinde konuya taraf olarak tartışılmasını istemesi, Yunanistan’ın Türkiye ve Türkiye ile ilgili konularda yeni bir dış politika uygulayacağı sinyallerini veriyor. Özellikle Doğu Akdeniz’de İsrail’in doğalgaz çıkarmaya başlamış olması ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile KKTC ile Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölgeleri içinde doğalgaz araştırmasının ve çıkarımının başlayacak olması ve bu nedenle yaşanabilecek siyasi, ekonomik ve askeri krizler belli ki Yunanistan’ı harekete geçirmiş durumda…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) , ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1

2 Kasım 2018
Yunanistan’ın Ege ve Kıbrıs siyaseti değişiyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
  • Sayfa 2 ile 2
  • <
  • 1
  • 2
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar