AB’de Kıbrıs hazımsızlığı |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
AB sınır sorunu olan ülkeleri bünyesine almama ilkesine rağmen, tarihi bir hata yaptı ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini, Birlik üyeliğine kabul etti.
Kıbrıs’ı çiğnedi çiğnedi ama lokmalar ağzında küçüleceğine büyüdüğü için bir türlü yutamadı. Şimdi bu hatasının hazımsızlığını çekiyor.
Tam tabirle “Aldı başına belayı”.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti hem şımarık hem de problemli. Ada olmasına rağmen tam bir “Apartman çocuğu”.
Avrupa Birliği Dışişleri Bakanlarının dün İngiltere’nin Newport şehrinde yaptıkları Gayrı Resmi toplantı, Birliğin karar mekanizmasının ne denli ciddi bir sıkıntı içinde olduğunu gözler önüne serdi.
AB Dış İşleri Bakanları, Türkiye’nin kesin beyanı olan, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin, adanın kuzeyindeki Türk kesimini temsil ettiğini tanımadığını içeren deklarasyonuna nasıl yanıt verileceği konusunda bir türlü anlaşamadılar.
Artık deklarasyonda ne diyecekleri pek de önemli değil. Mühim olan 3 Ekim’de Türkiye ile tam üyelik müzakerelerine başlanmasını engelleyecek bir oybirliğini sağlayamadıkları önemli.
Kıbrıs midelerine oturdu ve bir türlü hazmedemiyorlar.
Türkiye’nin, 3 Ekim şartı olarak Gümrük Birliği Ek Protokolü’nü 10 yeni üyeyi kapsayacak şekilde genişletirken, “Kıbrıs(Rum) Cumhuriyetini tanımama” beyanına karşı kendilerinin hazırladıkları “Karşı Deklarasyonun” ana hatları, Newport toplantısında aşağı yukarı belirlenmiş olsa da aralarındaki uzlaşmazlık, deklarasyonun yayımını zoraki olarak 7 Eylül’e erteledi. Allah kerim 14 Eylül’e
Söz konusu taslağın şimdilik ana hatları şöyle:
1. Bu deklarasyonun Türkiye’nin yükümlülükleri üzerinde yasal etkisi yoktur.
2. AB, Türkiye’den protokolü tam olarak ayrımcılık yapmadan uygulamasını ve malların serbest dolaşımı ile ulaşım kısıtlamasının kaldırılmasını ümit eder.
3. AB süreci 2006’da yakından izleyecektir.
4. Türkiye, tüm AB üye ülkeleri ile hukuki ilişkilerini normalleştirmeli.
5. Türkiye, BM’nin çabalarına destek verdiği için Kıbrıs sorununun çözümü için olanak sağlamıştır.
6. AB bu deklarasyonla Türkiye’den taşıma alanı dahil malların serbest dolaşımı üzerindeki tüm engelleri kaldırmasını bekliyor.
Bu son madde tam çıngarın çıkacağı ve uzun süre sorun yaratacağı bir madde. Bunu AB başka anlıyor, Türkiye başka anlıyor.
Türkiye, malların serbest dolaşımı konusunda gemilerin limanlara yanaşmasını “hizmetler” kapsamında görüyor. AB ise bunu 17 Aralık koşullarının olmazsa olmazı olarak görüyor.
Bu nedenle 7 Eylül’de yayınlanması programlanan “Karşı Deklarasyon”da, “Türkiye’nin anlaşmalardan kaynaklanan yükümlülüklerini tam yerine getirmediği sürece müzakere başlıkları açılamaz” ifadesi yer alabilir. Rumlar şimdi bunun için her kapıyı çalıp, Makyavel gibi her olanağı deniyorlar.
Buradaki ince ve hassas nokta, Müzakere Çerçeve Belgesi’nde yer alan “Eşik” sistemi. Bu sisteme göre, Türkiye belli konularda AB’nin istediği “standartlar”a ulaşamazsa müzakere başlığı açılması ya da kapanması mümkün olmuyor.
Eğer Limanları açmak söz konusu standart kapsamında ise, müzakereler bir yere kadar gidip orada tıkanacak. Türkiye’ye “Ya limanlarını Kıbrıs Rum bayraklı taşıt araçlarına açarsın, ya da müzakereler duracak” denecek. Artık bu olasılığın gerçekleşme payının çok yüksek olduğu gün gibi ortaya çıktı.
Türkiye’nin yapması gereken, Kıbrıs sorununun belki önümüzdeki 10-15 yıl içinde BM’de çözülebileceği olasılığına karşı “Ulaşım” başlıklı müzakere bölümünü en sona koymak olmalı. Belki böylece bu baskıyı şimdilik erteletip, atlatabilir.