AB’de VETO kullanacak biri aranıyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Yanlış okumadınız. AB içinde herkes atıp tutuyor ama, Fransa dahil hiç kimse tek başına VETO kullanmak niyetinde değil. İşin sonunda iç tribünlere oynayıp maç bittikten sonraki gün güneş ağarırken, Türkiye ile olan ekonomik ilişkiler gündemde yerini alacak.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, yemedi içmedi ve AB üyesi ülkelere birer mektup gönderdi ve mektubunda Türkiye’nin Rum Yönetimi’ni tanımama politikasını değiştirmesi için AB üyelerinden oluşacak bir “Avrupa ülkeleri ittifakı” oluşturmak çağrısı yaptı. Tıpkı, Kasım 1095 tarihinde Papa II.ci Urban’ın Fransa’da bulunan Clermont şehrinde yapılan Konsey toplantısında Kudüs’ü ele geçirmiş Türklere karşı “Avrupa Birliği” çağrısı yaptığı gibi. Bu çağrıdan sonra Haçlı ordusu toplanmış ve 1.ci Haçlı Seferi başlamıştı.
Türkiye’nin yayınlamış olduğu deklarasyonla Rum Yönetimi’ni tanımadığını belirtmesine birçok ülkeden tepkiler gelmesine rağmen aralarında Rum Yönetimi’nin de bulunduğu hiçbir ülke açıkça Türkiye’ye karşı tek başına VETO uygulama kararı almak niyetinde değil. Bu nedenle Fransa AB içerisinde bir müttefik arıyor. İşin gerçeği gerek Fransa gerekse de diğer AB ülkelerinden hiçbiri Türkiye’ye karşı tek başlarına VETO uygulamanın sorumluluğunu yüklenmek istemiyor. Bu sorumluluk uzun vadede ülkesel çıkarları kökünden etkiyecek. Türkiye ile ilişkiler belki de onlarca yıl Türkiye tarafından buzdolabına konacak.
Türkiye 21.ci yüzyılda yükselen bir yıldız konumunda. Hiçbir babayiğit Avrupa ülkesi, Türkiye’yi karşısına almak istemiyor.
Fransa’nın aradığı müttefikin Kıbrıs Rum tarafı veya Yunanistan olması biraz uzak bir ihtimal.
Rum Yönetimi ile Yunanistan’ın VETO konusunda bir ikilem ile karşı karşıya oldukları kesin. Her iki ülke de, Türkiye’nin AB’ye katılmak arzusunun Kıbrıs sorununda yeni tavizler doğurabileceğine ve Elen dünyasının çıkarlarına yeni koşullar yaratabileceğine inanıyor. Ancak her ikisi de Türkiye’nin son protokol imzası ile birlikte verdiği deklarasyonun ardından, Türkiye’ye veto uygulamak veya durumu olduğu şekliyle kabule etmek yönünde önemli bir ikilemle karşı karşıya kaldılar.
Kısa vadeli iç tribünlerinden elde edilecek sadece iktidardaki siyasi partiye yönelik politik kazanımlar veya uzun vadede Elen ırkı lehine elde edilecek kazanımlar. Daha bir türlü karar veremediler.
Fransa da öyle.
Türkiye büyük olasılıkla 3 Ekim’e kadar Kıbrıs’ı tanımayacak, üyelik müzakerelerinde durum, Türk tarafı için çetin bir yola girecek.
Eylül başında yapılacak AB Bakanlar Kurulu’nda Ankara’nın deklarasyonunun hukuki açıdan hükümsüz olduğuna karar verilirse ve de protokolün tam olarak uygulanması talep edilirse, Türkiye ile AB ipleri bir daha düğümlenemeyecek şekilde kopabilir.
Bu talep, Türkiye’de siyasi kargaşaya neden olabilir. AKP’yi Kıbrıs konusunda “Şahin”leştirebilir veya da iktidar olmak için kolları sıvamış fırsat kollayan “Şahin”leri yeniden yönetime getirebilir. Bu da Kıbrıs’ta birleşik bir devlet hayal olacağı ve Rumların kuzeyi artık sadece anılarında veya rüyalarında görebilecekleri demektir.
Türkiye’nin, Rum kesimini Kıbrıs konusu BM’de çözülmeden tanıması, hukuken başına çok belalar açacak. Tüm üst düzey siyasiler ve asker bu gerçeği biliyor.
Görünen o ki, 3 Ekim’e kadar konuşan çok olacak, tehdit eden çok olacak ama VETO olmayacak ve görüşmeler başlayacak..