AB’den “İmtiyazlı Ortaklık” istiyorum |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Kıbrıs adasının tümü, Zafer Burnu’ndan (Apostolos Andreas Burnu) Baf’a, Girne’den Limasol’a kadar tüm ada toprağı, 1 Mayıs 2004 yılında Kıbrıs adası bir bütün olarak AB’ye alınınca Avrupa Birliği toprağı oldu. Bu gün üstüne bastığınız toprak yasal olarak AB sınırları içinde bir toprak. Şimdilik AB kuralları, uygulamaları, yasaları ve normları Kuzeyde yani KKTC’de geçerli değil.
17 Aralık zirve toplantısından evvel Alman Hıristiyan Demokrat Birliği Başkanı Dr. Angela Merkel, Türkiye için “ İmtiyazlı Ortaklık” kavramını ortaya atmıştı. Alman siyasi partileri CDU (Hıristiyan Demokrat Birliği) ve CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi) imtiyazlı ortaklık kavramını önce kafalarında oluşturdular sonra üzerinde çalışarak geliştirdiler ve en sonunda da Türkiye’yi tam üye olarak AB’ye almamak için alternatif bir çözüm yolu olarak ortaya attılar. Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki bağı AB’nin diğer tüm komşularından daha yakın bir ilişki olarak tanımlayan bir düşünce. Ayrıcalıklı bir üyelik.
CDU ve CSU’nun bu düşüncesine göre Türkiye’ye tam üyelik yerine yakın bir ilişkiyi öngören imtiyazlı bir ortaklık tanınmalıydı. Bu kavrama göre AB ile Türkiye arasında özel bir anlaşma ile kurumsallaşması gereken bu ortaklık çerçevesinde, dış politikadan savunmaya kadar tüm konularda geliştirilmiş bir işbirliği yapılacak ve ekonomi, araştırma ve eğitim alanlarında da daha yakın ortak bir çalışma sürdürülecekti.
17 Aralık sonrası Tasos Papadopulos’un verdiği beyanlara ve yaptığı açıklamalara bakılırsa ve de son iki haftadaki ABD, BM ve AB’deki gelişmeler dikkate alınırsa, 3 Ekim’e kadar Rumları kulaklarından tutup görüşme masasına oturtmanın zor olacağını görürsünüz.
Kıbrıs konusunda Rumların hedefi artık çok açık. Onlar için 3 Ekim bir dönüm noktası değil. Bunun Türkiye’nin bir sorunu olduğu ve kendilerinin bu tarihten evvel müzakerelere başlamak ve bitirmek gibi bir zorunlulukları olmadıkları görüşündeler ve bu konuda da çok ısrarlılar.
İşte bu aşamada Rumları masaya oturtacak bir seçeneğin daha var olduğu aklıma geliyor. Bu sefer AB tarafından Türkiye’ye değil ama “KKTC’ye İmtiyazlı Ortaklık” tanınması. Dış politikamızdan savunmamıza kadar tüm konularda geliştirilmiş bir işbirliği yapılabilir ve ekonomi, araştırma ve eğitim alanlarında da daha yakın ortak bir çalışma sürdürülebilir. Bunların yapılmasında hiçbir sorun görmüyorm.
Bu imtiyazlı ortaklık veya imtiyazlı AB üyeliği, tam da Rumları masaya oturmaya zorlayacak ve hatta mecbur edecek bir “De Jure” veya Türkçesi ile Resmen kabul edilmiş bir ortam yaratacak.
Yasalarımızın %90’ı AB uyumlu. Mevcut yasalarımızı değiştirmek, AB ile uyumlaştırmak ve onatmak (Ratification) bence 3-4 yıldan fazla almayacaktır.
Görüşümde ısrarlıyım ! “AB’den “İmtiyazlı Ortaklık” istiyorum”.