AB Rumları takmamak kararında |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Kıbrıs konusunda AB yavaş yavaş uyanmaya ve Rumlara nasıl alet olduğunu fark etmeye başladı. Doğrudan Ticaret Tüzüğü hem Rumlar için hem de AB için tam bir baş ağrısı konumunda şimdi.
Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi, üye olarak aralarında Rumların daha yer almadığı 26 Nisan 2004 günü, Annan Planı Referandumu sonucunu dikkate alarak, kendi inisiyatifleri ile Kıbrıs’lı Türklerin içinde bulundukları ambargo ve izolasyonları kaldırmak amacı ile Doğrudan Ticaret Tüzüğünü ve Mali Yardım tüzüklerini kabul etmişlerdi. Aradan beş gün geçtikten sonra AB’ye resmen katılan Rumlar, diğer AB üyelerine fark ettirmeden ve de kandırarak yaptıkları öneri ve ilavelerle söz konusu Tüzükleri işlemez hale getirip, iyice bozdular.
Tüzükle alakası yokken Mağusa Limanının ortak çalıştırılmasını ve buna karşılık olarak da Maraş’ın Rumlara iadesini Tüzükle ilişkilendirdiler ve Tüzüğün içine sokuverdiler.
İlk günlerin balayı kandırmacaları artık geçti. AB oyuna getirildiğinin ve Kıbrıs konusunda Rum çıkarlarına alet edildiğinin farkına varmaya başladı.
Şimdi Doğrudan Ticaret Tüzüğü konusunda AB Komisyonu ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin resmen yollarının ayrıldığı ve artık aralarındaki görüş ayrılığının büyük boyutlarda olduğu iyice belirginleşti. Kıbrıs Rum Yönetimi ile Komisyon arasındaki bu görüş ayrılığının sonucu olarak, Komisyon, “Ticaret Tüzüğü”nü, Komiser Günther Verheugen’in ilk önerdiği hali ile ve de değiştirilmeden, ilk günkü gibi onaylanması konusunda ısrarlı ve bu görüşte taviz vermemek kararında.
Genişlemeden Sorumlu Komiser Olli Rehn, tüzüğün 2004 önerileri temelinde, yani AB’nin üçüncü devletlerle ticari ilişkilerinde uygulanmakta olan 133. maddesi temelinde, kararın oy birliği yerine oy çokluğu ile alınmasında ve Kıbrıs Türk halkı ile ticari ilişkiler kurarak, ticaretin doğrudan KKTC limanlarından yapılmasının onaylanmasında ısrar ediyor.
Rehn bu konudaki ısrarlı ve kesin tutumunu, sözcüsü aracılığıyla yaptığı, “Tüzüğün Komisyon önerileri temelinde onaylanmasının zamanıdır” açıklaması ile hem ortaya koydu hem de Rumlara açık bir politik mesajını verdi.
Buna karşın AB Dönem Başkanı olan Almanya, Rumların endişelerini ve tezlerini dinledikten sonra, AB ile KKTC arasında Doğrudan Ticaret Tüzüğü”ndeki çıkmazın aşılması ve anlaşmaya varılması hedefiyle öneriler üzerinde çalışmalar başlattı.
İşin garip tarafı “Eşitlik, İnsan Hakları, Demokrasi ve Hukukun üstünlüğü” ilkeleri ile kurulmuş olan AB’nin, biz Kıbrıs’lı Türklerin devleti olan KKTC’nin resmi görüşlerini almadan bu çalışmayı başlatmasıdır.
Dönem Başkanı Almanya, bölünmeyi güçlendirir gerekçesi ile KKTC’yi muhatap almaktan kaçınırken, bu kaçınmanın da aslında aynı etkiyi yaptığını ve bölünmeyi güçlendirdiğini fark etmesi gerekmektedir. KKTC ne kadar yok ve Rumların ağzı ile “sahte” addedilirse, ayrılık da o denli derin ve keskin olacaktır.
Almanya bu işi çözmek istiyorsa, KKTC’nin de görüşünü almak zorundadır. Zaten AB’nin temel prensipleri de bunu gerektirmektedir.
İngiltere, İsveç, İspanya, Slovakya, Finlandiya, Malta ve Danimarka, Rumlar tarafından kendilerine söylenen yalanların ve bunun sonucunda düşürüldükleri tuzağın farkına vardılar ve şimdi Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonların ve ambargoların kalkmasının Ankara Protokolü’nün hayata geçirilmesi ile bağlantılı olduğunu kabul ediyorlar.
26 Nisan 2004’de kabul ettikleri Doğrudan Ticaret Tüzüğüne ve Mali yardım Tüzüğüne dayalı olarak 17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005 Türkiye-AB katılım müzakereleri çerçevesinde Türkiye’nin “İzolasyonlar kaldırılacaktır” güvencesi ile “Limanlarını, Rum gemi ve uçaklarına açacağı” taahhüdünü verdiğinin farkına varmışlardır.
Tabi Rumlar şimdi tüm kollardan hücuma geçerek, bu farkındalığı bozmaya çalışıyorlar ve kendi özel koşullarını öne sürmek için ortam yaratmaya çalışıyorlar. Ortamı hazırlayınca, ki bence bu çok yakın bir zaman dilimi içinde olacaktır, Dönem Başkanlığı’na ve Komisyon’a Doğrudan Ticaret Tüzüğünü iyice sulandıran, Kıbrıs’lı Türklerin AB ile yapacağı Doğrudan Ticareti baltalayacak veya kağıt üstünde kalmaya mahkum edecek başka alternatif öneriler sunacaklardır.
Bu önerilerin temelini, Kıbrıslı Türklerin AB’ye ihraç etmek istedikleri ürünlerinin, Yeşil Hat Tüzüğü uyarınca Limasol veya Larnaka limanı üzerinden gönderilmesi ve bu ürünlerin çeşit yelpazesi ile sayısının artırılması teşkil edecek.
Yani gene karşı önerilerin özünü Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü sulandırmak teşkil ediyor.
Buna karşın Rumların Bizans oyunlarından bıkan Finlandiyalı Komiser Olli Rehn, Doğrudan Ticaret Tüzüğü konusunda genel bir görüşe sahip ve 26 Nisan 2004’de taahhütler üstlenildiğini açıkça belirterek tüzük(ler) ile ilgili kararların en yakın zamanda alınması gerektiğini ısrarla savunuyor.