ABD, Türkiye ve KKTC |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Aslında bu yazımın başlığını “Hillary, Türkiye ve KKTC” koymak istiyordum ama 4 Şubat tarihli Köşe yazımda bu başlığı kullanmışım ve aşağıdakileri yazmışım. Tamı tamına 34 gün evvel.
“Eski ABD Başkanı Bill Clinton’un eşi olarak sekiz yıl “First Lady” görevi yapması, Türkiye’yi ve dolayısı ile de bizleri ilgilendiren konuları derinlemesine çok iyi bildiğini ve konulara, kırmızı çizgilerin de ötesinde derin bir şekilde vakıf olduğunu göstermektedir.
Bu bilgilerinin sekiz yıl evvelsine ait olup, 20.ci yüzyılın son on yılını kapsamasına rağmen, “First Lady”likten sonra New York senatörü olarak da görev yapması bilgilerini güncelleştirmesine olanak sağladı.
Niye bu kadar önemli!
Orta Doğu’da gelişen olaylar ve Rusya’nın, son bir hamleyle, ABD’nin Avrasya bölgesindeki en önemli üslerinden birisi olan Kırgızistan’ın Bişkek kentindeki Afganistan operasyonlarında ABD ile NATO birliklerinin kullandığı askeri üssü kapattırmayı başarması, Türkiye’nin bir anda müttefik olarak önemini, veya buna “Olmazsa olmaz konumu” da diyebiliriz, yukarı fırlattı.
George W. Bush döneminin saldırgan politikaları, Asya’da ve Orta Doğu’da bir çok kalpleri kırdı, ABD’ye olan güveni sarstı.
ABD’nin Orta Doğu’da güvenebileceği stratejik dostu neredeyse artık yok gibi. Mevcut olanlar askeri bakımdan güçsüz ülkeler. Belki zenginler ama her hangi bir operasyona veya bölgede barışı sağlamaya etkileri olamayacak ülkeler bunlar.
Türkiye ile daha derinden ve sıkı bir dostluk kurması ABD için kaçınılmaz bir yaklaşım hatta kader oldu artık.
Bu konjonktürün ucu doğal olarak bize de dokunacak.
ABD Kıbrıs konusunda, bakış açısını yenilemek zorunda.”
Bayan Hillary’nin ABD Dışişleri Bakanı olarak atandığı gün yazdığım bu öngörümü, bizzat kendisi Ankara ziyaretinde doğruladı.
ABD Dışişleri Bakanı olarak Türkiye’ye yaptığı ziyarette, Türkiye Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile yaptığı görüşmeden sonra ortak basın toplantısı düzenlendi ve iki tarafın üzerinde uzlaştıkları, diplomatik dilde “Memorandum of Understanding” olarak tanımlanan, “Ortak Bildiri” yayınlandı.
ABD ve Türkiye’yi bağlayan bu “Ortak Bildiri” içinde, Türkiye ve ABD’nin Kıbrıslı Türklere yönelik “izolasyonların sona erdirilmesi için işbirliği” yapacakları ve adada olası bir çözümü destekledikleri vurgulandı.
“Ortak Bildirideki” bu cümlenin halk diline çevirisi, “Rumlar bu kafada giderse, ABD bir müddet sonra KKTC pasaportlarını tanıyacak, bir takım izolasyonları da kendi kıracaktır” demektir.
Bayan Hillary, Ankara’dan sonra Atina’ya da gitmemekle aynı mesajı Yunanistan’a da verdi. Eşitlik dengesi ilk defa bozuldu.
Toplantıda Türkiye Dış İşleri Bakanı Babacan’ın yaptığı konuşma da, birkaç ay sonra nelerin olacağının net bir habercisi.
Babacan konuşmasında “İkili ilişkilerimizi değerlendirdik. Ortadoğu başta olmak üzere Irak’ı, Kıbrıs’ı, Afganistan’ı, Türkiye-AB ilişkilerini, enerjide işbirliği konusunu, terörle mücadeledeki işbirliğinin devamını, ekonomik ilişkileri değerlendirdik. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu teyit ettik.” sözlerini dile getirdi.
Bu sözlerin çevirisi, “Türkiye, Irak’tan Amerikan askerleri çekilirken her türlü kolaylığı yapacak, karşılığında da PKK ile birlikte mücadele edilecektir ” demektir.
Bayan Hillary’in yakın bir zamanda Başkan Obama’nın Türkiye’yi ziyaret etmek istediğini açıklaması ise, açıkça Türkiye’nin Orta Doğu’da ABD için olmazsa olmaz bir konumda olduğunu ve ABD’nin Türkiye’nin bölgesel onayını almadan hiçbir girişimde bulunmayacağını ima etmektedir.
Ortak bildiri bu sefer çok önemli. ABD daha önce Annan Planının getireceği çözümünü reddeden Kıbrıslı Rumlar’a “Kıbrıs sorununda çözümsüzlük artık kabul edilemez” mesajını verdi. Anlayan anlar.
Benim değerlendirmeme göre ABD, “Bıktım artık bu Kıbrıs sorunundan. Ya Birleşik Kıbrıs ya da iki ayrı devlet” diyor.