AKEL’in Kıbrıs konusuna yaklaşımı |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Kıbrıs konusunu hızla çıkmaza sürükleyen ve adadaki bölünmeyi pekiştirecek olan “mülk davaları” konusunda, DISY başkanı Anastasiades’ten sonra AKEL Genel Sekreteri Hristofyas’da konunun ciddiyetini ve adadaki çözümü dinamitlemek üzere olduğunu fark ederek söylemlerini değiştirmeye ve Rum halkını uyarmaya başladı.
AKEL Genel Sekreteri ve Meclis Başkanı Dimitris Hristofyas, dün yaptığı çağrıda, mülk davları konusunda, Rum göçmenlere soğukkanlı olmalarını ve mahkemeye başvuruların Kıbrıs sorununun çözümünü zorlaştıracağını, aynı zamanda KKTC yönetimine de “dayanak” sağlayacağını da savundu.
Hristofiyas, Rumlar’ın mülkler konusunda mahkemelere yaptıkları başvuruların sonucu koparılan gürültünün ve çıkarılan Avrupa Tutuklama Emirlerinin, uzun vadede Rumların aleyhine olacağını ve mülkler konusunun da Kıbrıs sorununun en ciddi yönlerinden biri olduğunu belirtti.
Hristofyas bu çağrısında, mahkemeler yapılan başvuruları ve Avrupa Tutuklama Emirlerini, müzakereleri daha da zorlaştıracak yeni oldu bittiler şeklinde tanımlıyor.
Buna karşın Annan’ın çağrısı ile “Kıbrıs’ta Barış ve Çözüm” görüşmeleri başlatıldığı vakit Kıbrıs Rum tarafının “mülklerin gaspı ve yabancılara satışı konularını” çok ciddi şekilde masaya getireceklerini söylüyor.
1974’de Yunan Cuntasının planladığı ve fiiliyata geçirdiği darbeyi ve arkasından gelen Barış Harekatını uluslar arası hukuku ihlal şeklinde tanımlayan Hristofyas, 1963’de anayasayı değiştirmek için kasten çıkardıkları silahlı çatışmaları ve dönemin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yöneticisi olan “EOKA Hükümetinin” silah zoru ile göçe zorladığı 103 Türk köyünü, 1970 yılına kadar yürürlükte kalan ve Türklere acımasızca uyguladıkları “Türklere satılması yasaklanmış Stratejik Malzemeler” emirnamesini unutarak, darbenin ve Barış harekatının sonucunda Kıbrıslı Türk’lerin, ve de Kıbrıslı Rum’ların göçmen durumuna düştüklerini dile getirdi.
Gene de bir gelişme var bu sözlerde. En azından Türklerinde göçmen olduklarını hatırladı. Rumlar 1 kere göçmen oldu ama bizler en azından üçer kere göçmenliğin, ata topraklarını arkada bırakıp gitmenin acısını yaşadık.
1974 sonrası, Denktaş ve Klerides tarafından imzalanan Viyana anlaşmasına değinen Hristofyas, “Örneğin benim köyüm Dikomo’ya (Dikmen), Baf ilçesinden, Kıbrıs Türkleri yerleşti ve mülklerimizi kullanıyorlar. Ancak bizler de Baflı Kıbrıslı Türkler’in mülklerini kullanıyoruz” sözleri ile Rumlar tarafından açılan mülk davalarının ne kadar mesnetsiz olduğunu gözler önüne serdi.
Durumun düzelip, Kıbrıs sorunu çözüldüğü vakit, yeni kurulacak “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Kıbrıslı Türklere mülklerini geri vermeye hazır olma politikasını desteklediğinden bahsederek, daha görüşülmesine başlanmamış yeni Annan planındaki “Mülkler” bölümüne atıf yapıp, plandaki mülk konusu hakkında neler düşündüklerini ve ne yapmak istediklerini ortaya koydu.
Kafalarındaki yeni planın ana hatları şimdiden belli.
Çoğunluk olan Rumların idaresinde, Kıbrıs’lı Türklere sadece azınlık haklarının tanındığı, hükümet yapısında ve memur sayısında Rumların etkin olduğu ve tüm ada üzerinde kayıtsız şartsız hakimiyeti olan bir “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” veya diğer bir tanımlama ile adı “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” olan ama kendisi fiiliyatta “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti” olan yeni bir devlet.