Annan Planı kabul edilseydi neleri kaybetmiştik |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Annan Planının oylamasının yani Referandumun üzerinden neredeyse 3 yıl geçti. 24 Nisan 2004 referandumunda her iki taraftan da “EVET” oyları çıkmış olsaydı şimdiye kadar neler gerçekleşmiş olurdu biliyor musunuz?
Biz Kıbrıs’lı Türkler için tam bir felaket olacaktı. Lütfen yavaş yavaş, sindirerek ve hayal ederek, başımıza neler gelecekti iyice okuyun. Tam manası ile ikinci sınıf, korumasız, garantörsüz ve Türkiye’nin haklarının sulandırılmış olduğu yeni bir devletin içinde yaşıyor olacaktık.
Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, neredeyse tam bir Rum hegemonyasında üniter bir devlet haline gelmiş olacaktı. Bizim için kötü günler gene geri gelmiş, 2.ci sınıf vatandaş olarak Rumlar tarafından aşağılanmaya ve ezgi çekmeye başlamış olacaktık. Şehitlerimiz de herhalde mezarlarında huzursuz olacaklardı.
Benim aklıma gelenler şunlar.
1- İki bölgeli, iki toplumlu, Federasyona dayalı ama gerçekte Rum üniter devleti olan “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” ilan edilmiş ve neredeyse 3 yaşını da doldurmuş olurdu.
2- 13 Haziran 2004 tarihinde “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”ni oluşturan iki devletin Federe Milletvekilleri, Senatörleri ve AB Milletvekilleri seçilmiş olurdu.
3- Federal parlamento ve dördü Rum ikisi Türk olan, altı asil ve oy hakkına sahip, ikisi Rum biri Türk olan, üç tane de oy hakkına sahip olmayan, dokuz üyeli Başkanlık Kurulu seçilmiş olurdu.
4- Başkanlık Kurulu’nun görev süresi beş yıl olacağından ve Birinci beş yıllık dönemde her 10 ayda bir, bir Kıbrıslı Rum ve bir Kıbrıslı Türk dönüşümlü olarak başkanlık yapacağından, şu anda “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin başında bir Türk Cumhurbaşkanı olacaktı.
5- Kıbrıs Türk devleti tarafınca, Kıbrıs Rum Devletine aşamalı olarak toprak iadesi başlamış ve 25 köy iade edilmiş olacaktı.
6- 85 bin Kıbrıslı Rum, Kıbrıs Rum Devletine iade edilmiş topraklardaki evlerine ve Kıbrıs Türk Devleti topraklarında istedikleri yere dönmüş olacaktı.
7- Planda Türkiyeli göçmenler için tespit edilen 45,000 sayısı tamamlanamadığından tüm Türkiye’den gelen göçmenler adada kalmış olacaktı.
8- Türkler arasında işsizlik ve göç büyük boyutlara ulaşmış olacaktı.
9- “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” yöneticileri, Türkiye’den adaya gelecek olan ziyaretçilerden, Türkiye’nin tüm ısrarlarına rağmen Shengen vizesi istemeyi uygun gördüklerinden, vize alamayan Türk vatandaşları adaya artık giremeyeceklerdi.
10- Geçmiş 3 yıl içinde adada konuşlanmış Türk askerinin %90’ı Türkiye’ye dönmüş olacaktı. Plandaki koşullara göre sadece 3000 Türk askeri kalmış ve en küçük bir birim bile kışladan dışarı çıkmak için 15 gün evvelsinden izin istemek zorunda olacaktı.
11- Gayrimenkul sahibi Kıbrıslı Rumlar evlerini ya da köy veya kasabalarındaki başka bir evi geriye almış olacaklardı.
12- Kıbrıslı Rumlar 2 yıl içinde de yani 2009’a kadar Kıbrıs Türk kesimindeki topraklarının da üçte birini tüm olarak geri almış olacaklardı.
13- Her mal sahibi Rum geri alamadığı malı için tazminata hak kazanmış olacaktı.
14- Karpaz bölgesindeki dört köye, Kıbrıslı Rumlar, hiçbir kısıtlama olmadan yerleşmiş ve geniş siyasi özerkliğe sahip olmuş olacaklardı. (Özerk Otonom bölge haline geleceklerdi)
15- Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında turizm sektöründe olduğu gibi bütün sahalarda işbirliği olanakları başlamış ve Kıbrıs Türk devletinin ekonomik yapısı güçlü Kıbrıs Rum devletinin baskıları altında çöküş noktasına geliyor olacaktı.
16- Adanın askersizleştirilmesi programı uyarınca, RMMO ve GKK lav edilmiş olacaktı ama Rumlar yasal kılıfına uydurarak başka bir isim altında tekrar silahlanmış olacaklardı.
17- 4.cü kez göçmen durumuna düşmüş olan Türkler, güneydeki mallarının istimlak edilmiş veya harabe haline gelmiş olması nedeni ile geri dönemediklerinden, ne yapacaklarının ve nereye gideceklerinin düş kırıklığı içinde kuzeye gelen Rumlarla sürtüşmeye başlamış olacaklardı.
18- Rumlar tarafından 1974’e geri dönük olarak Rum evleri içinde oturan tüm Türklere davalar açılmış olduğundan iki toplum arasında büyük bir gerginlik oluşmuş olacaktı.
19- AİHM’deki mülk davaları ile ilgili tahliye emirleri sağanak gibi Kıbrıs’lı Türklere ihbar ediliyor olacaktı.
20- Rum yerel Mahkemelerinde Türkler aleyhine, Türk yerel mahkemelerinde de Rumlar aleyhine yüzlerce tazminat davası açılmış olduğundan, tüm ada halkı bir kaos içinde yaşıyor olacaktı.
21- Türkiye Cumhuriyeti’nin, kamu görevlisi Kıbrıs’lı Türklerin maaşlarını göndermesi iç işlerine müdahale olarak addedileceğinden, federal devlette iş bulamamış olan eski (KKTC) kamu görevlisi Kıbrıs’lı Türkler, işsizlik ve parasızlıktan bunalmış ve eski günleri hayal ediyor olacaklardı.
22- “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tüm stratejik mevkilerinde, müdür ve daha üst düzey görevlerinde, AB normlarına uygun ve gerekli uyum kurslarını almış Türkler bulunamadığından, Kıbrıs’lı Rumlar görev yapıyor olacaktı ve bu nedenle de federal yapı, üniter yapıya dönmüş olacaktı.
23- “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin idari kadrolarında Kıbrıs’lı Türkler, önemli ve stratejik olmayan mevkilerde, göstermelik olarak en çok müdür yardımcısı görevine atanmış olacaklardı.
24- Sivil havacılık, Hava limanları, Merkez Bankası, Eski Eserler Dairesi, Tapu, Telekomünikasyon Dairesi, Sahil Koruma, Gümrük, Muhaceret Dairesi, Denizcilik Müdürlüğü gibi stratejik birimler Merkezi Hükümete bağlı olduğundan, “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” Rum çoğunluk tarafından idare ediliyor olacaktı.
25- Tüm hava ve deniz limanlarının fiili kontrolü, Gümrükler ve diğer stratejik hizmetler Rumların yönetiminde olacaktı.
26- Ve Maraş elden çıkalı tam 1 yıl olacaktı.
Yukarda yazdıklarım Annan Planının yazılı kuralları içeriğince gerçekleşecek olaylardı.
Birde benim düşünmek bile istemediğim ve Rum politikacıların entrikaları ve diasporadaki Rumların propagandaları ve kulis çalışmaları ile kaybetmeye mahkûm edileceğimiz haklarımız olacaktı ki, düşünmek bile istemiyorum.
1962 yılında, çiçeği burnunda Kıbrıs Cumhuriyetini yıkmak için Türklerin anayasa ile belirlenmiş haklarını fütursuzca çiğnemiş olan Rumların gene bunu yapmak için her yolu deneyeceklerinden hiçbir kuşkum yok.
Rumlar iyi ki Referandumda “Evet” demediler diye seviniyorum. Yoksa şimdiye kadar çoktan canımıza okuyup, haklarımızı bin bir dalavere ile elimizden almış, Türkiye’nin garantörlük haklarının karşısında da AB’yi dikerek, bizi adadan atmak için elden geleni yapıyor olacaklardı.
İspatı, işte Papadopulos’un ve Lillikas’ın açıklamaları ve sözleri.