Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararı o kadar da sevindirici değil |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Ben hukukçu değilim. Bu güne kadar mahkemelere pek de işim düşmedi. Bu nedenle hukuk bilgim her amatör KKTC vatandaşında olduğu kadar. Bir de sağduyumu ve mantığımı çalıştırıyorum.
Miras Kseni Aresti isimli Kıbrıslı Rum kadının Türkiye aleyhine dava başvurusunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından kabul edilmesi ile ilgili yazının İngilizce metnini okuyunca, ben yerel gazetelerimizde yazıldığı gibi pek de sevindirici bulmadım.
Tam tersine, bence, İnsan Haklarını Koruma Sözleşmesi ve kendi mevzuatı temelinde çalışan AİHM’nin konuyu bu şekilde yorumlaması ve aldığı Türkiye aleyhine dava başvurusunu kabul etmek kararı, KKTC Mal Tazmin Komisyonu’nu pek dikkate almayacağı, başka davalara kapı açacağı ve de geri kalan Rumlara emsal teşkil edeceği düşüncesindeyim.
Türkiye’nin, hazırlık görüşmeleri sırasında Aresti’nin KKTC’de kurulan Mal Tazmin Komisyonu’na başvurmadığını dolayısıyla bütün iç yargı imkanlarını tüketmediğini belirterek itiraz etmesine rağmen Aresti’nin başvurusunun AİHM tarafından kabul edilmesi bu tezin çok da kuvvetli veya gerçekçi olmadığı izlenimini yaratıyor.
Bu durumda, KKTC’de Tazmin komisyonunun olması pek bir şey fark ettirmedi ve sanki “Türkiye aleyhine yapılacak dava başvurularının yolu hala açık”. Üstelik bu dava Rumların hala söz konusu malların sahipleri olduğunu da teyit edeceğinden öteye, kapalı Maraş’daki bir malla ilgili olması nedeni ile de çok önemli.
Konuya benim gibi bir başka açıdan bakarsanız ve de 1974’den sonra verilen KKTC koçanlarının mı yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974’ten önce verdiği koçanların mı AB’de geçerli olduğu çelişkisine düşüp, düşünmeye başlarsanız, AİHM’nin aldığı bu Türkiye aleyhine dava başvurusunu kabul etme kararı ile KKTC’deki bir kısım taşınmaz malların, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974’ten önce verdiği tapu sahiplerine ait olduğunu yeniden kabul ve teyit ettiği şeklinde de yorumlayabilirsiniz.
Bu konuya hangi bakış açısından baktığınıza bağlı.
AİHM’nin bu kararı Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’ta olanlardan kendisinin sorumlu olmadığı ve Tazminat komisyonunun, Kıbrıslı Rumlar’ın AİHM’e başvurmadan önce tüketmeleri gereken iç yargı imkanını oluşturduğu şeklindeki iddiasını bayağı sıkıntıya sokacak. Bu durumda, AİHM Kıbrıslı Rumlar’ın Türkiye aleyhine 33 başvurusunu kabul edilir ilan etmiş oluyor ve sırada daha yüzlercesi de bekliyor.
Bu davada Aresti, Titina Loizidu davasında olduğu gibi, Türkiye’yi, Maraş bölgesinde bulunan malına barış içinde ulaşabilme hakkını ihlal etmekle suçluyor.
AİHM’ye göre, KKTC’de kurulan Mal Tazmin Komisyonu, Kıbrıslı Rumlar’ın KKTC’deki 1974 öncesi mallarıyla ilgili başvuruları konusunda sonuç alabilecekleri bir merci değil. Bu nedenle de Kıbrıslı Rumlar iç yargı olanaklarını tüketmek zorunda kalmadan doğrudan AİHM’e başvurabilecekler.
Aslında bu karar hem Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin devletlik yapısını, tanınmışlığını ve uluslar arası varlığını pekiştiriyor, hem de Türkiye’nin Kıbrıs’ın Kuzey bölgesinde askeri denetimini hala sürdürdüğünü kayıtlara geçiriyor…
Bence sevinmek yerine çok dikkatli olmamız gerekiyor….Rumlar kuzeyi ele geçirmek için, AB içinde her tür engellemelerden tutun kuzey denizimizi kontrol etmeye kadar her yolu deniyorlar…