Bilin Bakalım Yunanistan’ın çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı ilk resmi gezisini nereye yapıyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Hatırlarsanız, Yunanistan’ın eski Cumhurbaşkanı Kostis Stefanopulos’un görev süresi Mart ayında sona ermişti ve Şubat ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Karolos Papoulias’da 12 Mart’da görevi eski Cumhurbaşkanından devralmıştı.
Yaklaşık 55 gündür Atina’daki Cumhurbaşkanlığı sarayında oturan ve yeni görevine ısınan Papulyas (Papoulias) ilk resmi ziyaretini Rusya’ya yaptı ve dün Putin ile görüşmek ve madalya almak üzere Moskova’ya gitti.
Aslında ziyaret nedeni politik değil ama politik. II.ci Dünya savaşının sona ermesinin ve Almanya’nın yenilgisinin 60.cı yıl kutlama törenlerine katılmak için gidiyor. Rus Cumhurbaşkanı Vladimir Putin, II.ci Dünya savaşında Yunanistan’ı işgal eden Alman kuvvetlerine karşı Yunanlıların kurduğu direniş kuvvetleri içindeki kahramanca mücadelesinden dolayı kendisine, “Şeref Madalyası” verecek.
Yunanlılar için Moskova niye bu kadar önemli veya tam tersi Ruslar için Yunanlılar niye bu kadar önemli. Bunun çeşitli nedenleri var. Bu gün size bunlardan sadece iki tanesini yazacağım.
Birincisi; Dünya üzerinde yaklaşık 300 milyon Ortodoks var ve bunlar Yunanistan, Kıbrıs Rumları, Ruslar, Sırplar ve Amerika’da yaşayan Ortodoks cemaatı. Tam 16 asırdır asla kopmayacak şekilde birbirlerine bağlıdırlar.
İkincisi; Ortodoksların Papası konumunda olan ve Vatikan’ın muadili konumundaki İstanbul’daki Fener Patrikanesi’nin başında bulunan Patrik Bartholemeos’a bağlı olan sadece ve sadece 5 tane Patrikhane var. Moskova, New York, Atina, İskenderiye ve Antakya Patrikhaneleri. Dünya üzerinde zaten başka da Patrikhane yok. Bulgaristan ve Sırbistan’da sadece Başpiskoposluk makamı bulunmaktadır.
Bizans İmparatoru Azize Helena’nın kocası Comnennus, Havari Barnabas’ın kutsal bedenini bulup, mezarı üstüne Kutsal Havari (Apostolos) Barnabas Manastırını yaptıkları için Kıbrıs’lı Rumlara Başpiskoposluk unvanı ve ayrıcalıklar vermesi ve Rus’ların özellikle de Rus kadınlarının 1.ci sırada taptıkları Azizelerinin, Salamis’li (Kıbrıs’taki) Azize Katerina olması nedeni ile özellikle Ruslar ve Yunanlılar arasında büyük bir sevgi bağı vardır.
Lütfen hatırlayın. BM Güvenlik Konseyi, 1983 yılında KKTC’nin ilanının ardından kabul ettiği 540 sayılı karar ile adada çözümü engelleyenin KKTC olduğunu ve bunu devamı olarak 541 sayılı karar ile, adada “Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti” dışında bir devletin tanınmamasını istemiş, son olarak da 550 sayılı kararla da KKTC’ye hiçbir şekilde yardım edilmemesi çağrısında bulunmuştu.
24 Nisan 2004 Referandumunda Rumların “Hayır” demeleri ile adada kimin barışı engellediği ortaya çıkmış ve BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Şubat-Mart-Nisan 2004 aylarında yapılan görüşmeler ve çözüm planının 24 Nisan referandumunda Rumlar tarafından reddedilmesinin ardından hazırladığı raporda, “… Son referandum, gerekçesi ne olursa olsun Kıbrıs Türklerine yapılan baskı ve izolasyonların nedenlerini haksız çıkarmıştır” görüşüne yer vermiş ve Avrupa Birliğinden de Kuzey Kıbrıs’a yönelik açılım beklendiği ifade etmişti. Hazırladığı bu raporu 28 Mayıs 2004 tarihinde de Güvenlik Konseyine sunmuştu.
Rapor Güvenlik Konseyinde onaylanabilseydi BM Genel Kuruluna gidecekti ve büyük bir olasılıkla orada da onaylandıktan sonra yukarıda bahsettiğim 540, 541 ve 550 sayılı kararların yürürlükten kaldırılması gündeme gelecekti.
Türkiye ve KKTC’nin BM Güvenlik Konseyi’nde onaylanması için büyük çaba gösterdiği 28 Mayıs 2004 tarihli bu rapora Ruslar, Kıbrıs ağzı ile “Büyük bir bayda” attılar ve “VETO” ederek raporun sonsuza kadar görüşülmemesini sağladılar. Maalesef BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın “Kıbrıs Türklerinin izolasyonuna son verilmesini” isteyen 28 Mayıs 2004 tarihli raporu, Rusya’nın itirazları ve “VETO”su nedeni ie tamamen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin gündeminden düştü.
Birleşmiş Milletler’de sırtını Rusya’yı dayayan Papadopulos, Avrupa Birliği üyesi olmanın avantajını da sonuna kadar kullanarak, Uluslararası hukuku bir tarafa bırakıp, Kıbrıslı Türklerin siyasi haklarını ve eşitlik haklarını boğmak için elinden geleni yapmak çabasında.
Aslında biz buna alışığız. Rumlar ne vakit kendilerini güçlü hissedip horozlanmaya başlasalar, hırslarına yenilip büyük bir hata yapıyorlar ve durum aleyhlerine dönüyor. Gene aynı yola girdiler…