Chirac – İmtiyazlı ortaklık |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Avrupa Birliği Komisyonu’nun Avrupa Parlamentosu ve Konseyi için hazırladığı fikir alış verişi paketinde, Türkiye ile müzakerelerin üç ayaklı strateji çerçevesinde yürütülmesi öngörülmektedir. Bu müzakere döneminin son günü ve son aşaması belli olmadığı için de sonuç garanti değil. Yani Türkiye’nin tam üye olarak Avrupa Birliği ailesine alınacağını hiç kimse kesinlikle söyleyemiyor. Bu olasılığa karşı Türkiye lehine üretilen çözüm ise müzakerelerin sonucunda gelecek olan tam üyeliğin diğer üye ülkeler tarafından onaylanması sürecinin sonuçları ne olursa olsun “Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerin, Türkiye’nin Avrupa ailesi içine tam olarak girmesini güvence altına almak olmalıdır” fikridir.
İşte bu cümle “İmtiyazlı Ortaklık” statüsüne kapı açarak bu fikre ve olasılığa yataklık yapmaktadır.
Bu görüşü sempatik ve mantıklı bulduğunu ilk açıklayan Alman Hıristiyan Demokrat Parti Başkanı Angelika Merkel oldu. Merkel Türkiye için, daimi ve tam bir AB üyelik yerine üstüne basa basa “İkinci sınıf” üye statüsünden veya diğer bir tanımla “İmtiyazlı Ortaklık” statüsünden bahsetti.
Düşünülen aynen şöyle: “İmtiyazlı ortaklık ifadesi tam üyeliğe alternatif değildir. Bu, önümüzdeki müzakere süreci için Türkiye için pratik bir çözümdür. Türkiye bu kadar uzun süre bekleyeceğine, imtiyazlı ortaklık statüsünden yararlanmalıdır. Bu Türkiye’nin uzun yıllar sonra elde edeceği üyeliğini tamamlayıcı bir adım olacaktır.”
Bu fikre ikinci ve çok önemli bir yerden bir destekçi daha çıktı. Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac. Chirac da “İmtiyazlı Ortaklık” olasılığını gündeme getirdi ve bunu taviz olarak tanımladı.
Yanlış duymadınız. “Taviz” kelimesini kullandı.
Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Fransa’daki Türkiye karşıtı baskıların karşısında takındığı tutumu değiştirip Ankara’nın AB üyeliği sorununun Avrupa Anayasası referandumunu olumsuz etkilemesine mani olmak için Türkiye karşıtlarına sürekli tavizler vermeye başlamıştır.
Chirac bu hassas konuda çok dikkatli davranmakta ve önce iktidardaki Halkın Hareketi Birliği (UMP) Başkanı Alain Juppe’ye, geçen Mayıs ayında bir parti toplantısında Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkmasına izin vererek havayı yumuşattı, daha sonra da referandum yapılacağına söz verdi ve bunun ardından da Ulusal Meclis’te Türkiye’nin üyeliğine ilişkin bir görüşme yapılmasını kabul etti.
29 Ekim günü Roma’da imzalanan Avrupa Anayasa Antlaşması evvelinde Bakanlar Kurulu toplantısında bir konuşma yaptı. Konuşmasında Berlin’deki müzakerelerde, Türkiye ile yapılacak müzakerelerin “Türkiye’nin üyeliği” ile sonuçlanmasını arzu ettiğini dile getirmiştir. Bu iyi niyet temennisi ile yapılacak müzakerelerin sonuçlarının “önceden kesinleşmediği” mesajını vermiş ve “olumsuz bir sonuç çıkabileceğini” de açıkça ortaya koymuştur.
Bence bu konuşması ile Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, katılım ile başarısızlık arasında bir orta yol olan ve Türkiye’nin AB üyeliğine kabul edilmeme olasılığını tamamen ortadan kaldıran “İmtiyazlı Ortaklık” kavramına destek vermiş ve ilk olarak Merkel’in ortaya attığı bu görüşün taraftar bulmasına kapı açmış olmaktadır.