Deklarasyonun içeriği belli ama Türkiye’nin tavrı sisle kaplı |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Türkiye’nin 3 Ekim’de AB ile müzakerelere başlaması önündeki en önemli koşul olan Ek protokol metninin, AB Dönem Başkanı İngiltere’de imzalanıp Türkiye’ye verilmesi, finale doğru atılacak ilk adım olacak.
Final çok önemli.
Finali etkileyen bir çok faktörün yanında Türkiye’nin son seçeneğini de göz ardı etmemek gerekir. Bu son seçenek, şimdiye kadar daha yüksek sesle telaffuz edilmedi ama, zamanı gelince kullanılmak üzere yerinede kondu. Yani kullanılmaya da hazır.
Nedir bu Türkiye’nin son seçeneği, AB’ye katılımı, Kıbrıs sorunu çözülene kadar ertelemek veya AB defterini kapatıp ABD defterini veya Türki-Devletler defterini açmak. Eskilerin deyimi ile tam bir “emniyet sübabı”.
Bu günkü gelişmelere göre, İngiltere’nin, AB daimi temsilcisi Büyükelçi John Grant tarafından imzalanacak metin, Türkiye’nin AB daimi temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp’e iletilecek. Demiralp, metni imzaladıktan sonra beraberindeki deklarasyonla birlikte AB’ye gönderecek.
Deklarasyonda 4 önemli başlık var.
1- Ek protokol, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de altında imzaları olan Kıbrıs’ın 1960 Kuruluş anlaşmasından kaynaklanan haklara zarar getirmeyecektir. (Özellikle Türkiye’nin garantörlük ve Alay bulundurma haklarına)
2- Ek protokolün imzalanması Türkiye-KKTC arasındaki özel ilişkiyi etkilemeyecek ve mevcut ilişki bugüne kadar olduğu gibi devam edecektir.
3- Ek Protokol’ün imzalanması, Kıbrıs Rum kesimini siyasi ve politik tanıma anlamına gelmeyecektir. Hizmetler ek protokol kapsamı dışında kalacaktır.
4- Ek Protokol, Türkiye’nin, Kıbrıs’ta kalıcı çözüm için BM girişimlerine verdiği desteği sürdürmesine engel teşkil etmeyecektir. Türkiye, Birleşmiş Milletler’in, Kıbrıs’ta nihai çözüm için yapacağı girişimleri bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra desteklemeye hazırdır.
Deklarasyondaki bu başlıklarla, AB ve Rum yönetimine verilmek istenen mesajların başında, nihai çözüme ulaşıncaya kadar Türkiye’nin Kıbrıs konusunda tutumunun değişmeyeceği geliyor. Keza deklarasyonla, Gümrük Birliği anlaşmasının, sanayi malları için geçerli olduğu, hizmetler sektörünü kapsamadığı anımsatılarak, Türkiye liman ve havaalanlarının Rum gemi ve uçaklarına açılmayacağı yinelenmiş oluyor.
Bir diğer mesaj ise Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümünde Papadopulos’un tüm gayretlerine ve tuzaklarına rağmen, AB zemininden çok BM zemini ve girişimlerini temel almayı istediğidir.
Türkiye, Kıbrıs konusunda da BM öncülüğünde nihai çözüme ulaşılıncaya kadar, Türk tarafına değil, Rum tarafına baskı yapılması gerektiğinde ısrar ediyor ve nihai çözüme ulaşıncaya kadar, KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılması, Azerbaycan ve ABD’nin yaptığı girişimlerin, İngiltere ve diğer ülkelerce de yapılması yönünde çabalara ağırlık verilmesini açıkça vurguluyor.
İşte işin püf noktası ve AKP’nin AB’ye girişte önüne çıkacak veya konacak engellere karşı geriye doğru dönüş yapıp bunu Türk halkına anlayabileceği dilden anlatabilmesine ve kendisini AB’ye girişi erteleme veya dondurma konusunda yüzde yüz haklı konuma getirecek dönüm noktası bu aşama.
İşte tam bu aşamada veya karşı talepte, AKP tarihi bir karar vermek zorunda kalacak.
Ya her ne pahasına olursa olsun AB’ye girmek için müzakerelere başlamak veya Kıbrıs’ı masaya koyup, izolasyonlar kalkana kadar müzakerelerin başlamasını ertelemek….
Ben olsam sonuna kadar zorlarım…