Dış Rumlar 14cü Konferansı adeta bana konuştu |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Dış Rumlar 14. Konferansında verilen beyanatlar, yapılan konuşmalar bana beklediğimden çok daha fazla bilgi ve siyasi ipucu verdi.
Ortodoks kiliseleri Rumlar üzerinde çok etkindir ve bu etkinlikleri de yüzyıllardır , M.S. 354 yılından beri süre gelmektedir. Özellikle de Başpiskopos, Kıbrıs’ta adeta bir “Papa” gibidir ve sözünden kimse çıkmaz. Zaten mevkisinin politik ismi de milli lider ve sözcü manasında olan “Etnarh”dır. Bu Etnarh’lığı kendisine Osmanlı Padişahı vermiştir. Frenk döneminde, yani Katoliklerin adayı idare ettiği 1290-1571 yılları arasında, Ortodoks Rumlar bu adada birer “Hiç”tiler. Erişebildikleri en yüksek sosyal seviye “Paricii” idi. Yani adadaki 5 sınıf vatandaşın 3.cü sınıfı.
Dün bu Dış Rumlar toplantısında Baf Metropoliti Başpiskopos Hrisostomos, siyasi parti liderlerini, referandum döneminde takındıkları tavır nedeniyle sert biçimde eleştirdi ve Annan Planı’na “evet” diyen 100 bin Rum’u, “Türk tezlerini öne çıkarmak ve milli şuuru düşük” olmakla suçladı.
Bu suçlamalardan sonra ben herkesin kafasını yere sokacağını ve ses çıkarmayacağını sanmıştım. Demek ki devir değişmiş. Kopan yaygaranın haddi hesabı yok. Siyasiler birbirleri ardına Başpiskopos’u eleştirmeye başladılar.
EDİ (George Vasiliu’nun partisi) Asbaşkanı Mihalis Papapetru’nun, Baf Metropoliti’nin konuşmasında sarf ettiği sözlerle “Dış Rumlar Konferansı”nı karaladığını, çünkü yaklaşık 100 bin Rum’u, “milli şuuru düşük” olmakla suçladığını söyledi.
AKEL (Komunist Parti, Başkanı Dimitris Hristofyas)’den Andros Kiprianu, “Baf Metropoliti için değil, genel konuşuyorum. Kundaklayıcı açıklamalardan kaçınılmalı” dedi.
DİSY’den Tasos Mitsopulos “Kilise’nin rolü birleştirici, din adamlarının ağzından çıkan sözler de sevgi, dostluk ve bütünlük sözleri olmalı. Kutuplaşma ve bölünme ortamını canlandıran açıklamalar Kıbrıs’ın milli davasına en kötü hizmet olur” ifadesini kullandı.
KS EDEK’ten Sofoklis Sofokleus da bu tür sözlerin birlik ortamını dinamitlediğini kaydederek, “Din adamlarının işi Kilise; siyasetçilerin işi de siyasetle sınırlıdır” dedi.
Başpiskoposun güç kaybına uğraması ve inanılırlığını kaybetmesi büyük bir dönüm noktası. Bundan sonra güneyde siyaset eskisi gibi olmayacak.
Bir diğer ilginç gelişme de yılların (15 yıl) Dış İşleri Bakanı Yorgo Yakovou’nun sözleri. “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımama konusundaki yeni Türk tahriklerini ve açıklamalarını göğüslemek için üstlenilen çabaların sonuçlarından iyimseriz” ve “BM Genel Sekreterliği’nden herhangi bir hareket Ekim ve sonrasında gelecek”
Siz ne anlıyorsunuz bu sözlerden. Benim anladığım şu.
AB ve AB’nin prensi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Türkiye’nin deklarasyonunu sağlam zemine oturtulmuş, gerçekçi ve değiştirilemez görüyorlar. Bu deklarasyonu geçersiz kılabilmek için de her yolu denemeye hazırlar. Ama şimdilik daha bir şey bulamadılar. Zaten bulduklarında da dilli düdük ötmeye başlayacak… (Her kimse bu dilli düdük).
AB Konseyi içerisinde, tezlerine saygı gösterecek, anlayışla karşılayacak, körü körüne inanacak ve bunları AB kararları içine koyduracak destek arayışı içindeler ama şimdilik öyle bir destekte yok , öyle birileri de yok.
İkincisi ise, artık Kıbrıs’ın siyasi durumu Rumların bütün zorlamalarına rağmen AB şemsiyesi altına giremeden Birleşmiş Milletlere yöneldi. Zaten oradaydı ama Rumlar bunu bir türlü kabul etmek istemediler. Nihayet Yakovou’nun bu sözleri ile pes ettiklerini anlıyorum.