Ekonomik Kalkınmaya Gereksinimimiz var. |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Herkesin de ezbere bildiği gibi Türkiye’nin 3 Ekim’de Avrupa Birliği ile AB’ye giriş ve uyum müzakerelerine başlayabilmesi için, 1963 yılında AET ile imzaladığı Ankara Anlaşmasının Ek Protokolunu Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini kapsayacak şekilde genişletmesi gerekiyor. Yani Gümrük Birliği ile ilgili Ek Protokolun içine Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini de dahil etmesi gerekiyor.
3 Ekim’e kadar üç olasılık var.
1- B.M. şemsiyesi altında ve Annan Planı çerçevesinde, adı ne olursa olsun yeni bir planı görüşmek üzere Kıbrıs’ta taraflar masaya oturacak ve yeni bir devlet (BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ) kuracaklar. Türkiye bu yeni “Kıbrıs” devletini Ek Protokolun içine alacak ve Müzakerelerin KIBRIS ile ilgili başlama koşulu yerine gelmiş olacak.
2- Kıbrıs görüşmeleri 3 Ekim’e kadar bitmeyecek. Türkiye müzakerelere başlayabilmek için, yeni üyeleri de kapsayacak şekilde söz konusu Ek Protokolu Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile karşılıklı değil ama ilgili AB Komisyonu ile karşılıklı imzalayacak.
3- Kıbrıs görüşmeleri hiç başlamayacak ve 2.ci maddede belirtildiği gibi Türkiye Ek Protokol çerçevesini genişletecek.
Her üç olasılıkta da, Güneydeki Kıbrıs Rum ekonomisinin, Kuzeydeki Kıbrıs Türk Ekonomisini tehdit etmesi ve belli bir zaman dilimi içinde yutması tehlikesi vardır.
Bu nedenle ve de bu kaçınılmaz sonu değiştirmek için şimdiden çok akılcı ekonomik tedbirler alınması gerekmektedir. Öncelikle tüm sektörler “Mali” açıdan desteklenmelidir.
1990’lı yılların sonu ile 2000’li yılların başında yaşanan ekonomik kriz her sektörde bir çok firmanın batmasına, borç batağına girmesine ve yatırım yapamamasına neden olmuştur. Bu dönemde zorlukla ayakta durabilenler ancak bu günlere kadar sürünerek gelebilme başarısını gösterebilmişlerdir.
Devletimiz 8 ayrı kategoride ekonomik destek ve kalkınma hamlesi başlatmalıdır.
1- Elinde, Uluslararası tanınmış ve “Marka” olarak tabir edilen ticari malların Kuzey Kıbrıs Acenteliklerini bulunduran şirketlere, Rumlara karşı kendilerini güçlendirebilmeleri ve Güney Kıbrıs’taki ilgili acente ile rekabet edebilmeleri için uzun vadeli ve düşük faizli kredilerin verilmesi.
2- Toplumun bir gereksinimi olan otomobil ve ticari taşıtlar ile ilgili sektörün, ayakta durabilmesi, güneydeki acentelerle mücadele edebilmesi ve güneyin ucuz yedek parça ve servis baskısı altında kalmaması için uzun vadeli ve düşük faizli kredilerin verilmesi.
3- Tekstil sektörünün güneydeki pazara girebilmesi için enerji, taşıma ve işçilik maliyetlerinin düşürülmesi, yeni makine ve teçhizat alımları için uzun vadeli ve düşük faizli kredilerin verilmesi.
4- Güneyde halen daha başlamamış olan Özel Hastahaneler ve Yaşlılara Bakım sektörünün derhal desteklenmesi ve uzun vadeli ve düşük faizli kredilerin verilerek yeni tesislerin açılmasının teşvik edilmesi.
5- Kuzey Ekonomisinin başını çeken Yüksek Eğitim (Üniversiteler) Sektörüne daha da gelişmesi, komşu ülkelerdeki üniversitelerin önlerine geçmeleri ve 3.cü ülkelerden daha çok öğrenci çekebilmeleri için uzun vadeli ve düşük faizli kredilerin verilmesi.
6- Turizm tesislerine ve yeni yatırımlara, Turizm sektörü ile ilgili tüm yan sektörlere tam destek ve uzun vadeli ve düşük faizli kredilerin verilmesi.
7- Ülkemizde her tür yatırıma ve ekonomik faaliyete engel olan bürokrasiyi adım adım azaltacak ve asgariye indirecek tedbirlerin alınarak, yatırım ve ekonomi ile ilgili yasaların bürokratlar yerine “Sivil Toplum Örgütleri” tarafından hazırlanması.
8- 1980 yılı öncesi kurulmuş ve Kıbrıs Ekonomisine katkıda bulunmuş ama 1990’lı yılların sonu ile 2000’li yılların başında yaşanan ekonomik kriz nedeni ile borç batağına saplanmış şirketlere “Özel Şartlarda” uzun vadeli ve düşük faizli krediler verilerek tekrar sağlıklı yaşama ve güney ekonomisi ile mücadele edebilecek yapıya döndürülmesi.
Şimdiden alınacak bu tedbirlerin, Kıbrıs’lı Türkleri, güneyin ekonomisi ve ticari baskısı karşısında dimdik ayakta tutabileceğine hiçbir kuşkum yoktur.
Zaten bunları yapabilirsek, zannederim, Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini ek protokol kapsamına almasının bir manası kalmayacak veya Kıbrıs Türkleri “Ekonomik, Kültürel, Sosyal ve Sportif” olarak dolaylı yoldan “Tanınmanın” keyfini yaşayacaklarından “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ”ni bir an evvel kurmanın gereği kalmayacak ve adaya “BARIŞ” kendiliğinden “De Facto” olarak gelecek.