Euro Bölgesinin Sonu mu (3) |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Euro’daki çöküş gerçekte yıllar önce patent kayıtlarında kendini yavaş
yavaş göstermeye başlamıştı. 2002 de Avrupa Patent ofisine yapılan başvurular
düşüş trendine girdi ancak bu durum kimsenin dikkatini çekmedi. Yıllar içinde de bu grafik hiç değişmeden
aşağıya doğru inişini sürdürdü.
Yeni fikirler ve yeni üretim olmayınca, taze para akışı ve para
dolaşımı da süreç içinde iyice hızını kesti.
AB Konseyi Başkanı Rompuy geçen sene AB’nin bir kriz içine girmek
üzere olduğunu ima etmiş, “Euro Bölgesi çökerse, AB’de çöker” demişti.
Borç krizinin AB’nin başını çeken Fransa’ya da bulaşmak üzere olduğu
söyleniyor. Gerçekte çoktan bulaştı ama şimdilik üstünü örtmeye çalışıyorlar.
Avrupa Ekonomisinde tehlike çanları çalmaya başladı, Euro Bölgesi
tükenmişliğin sınırında. Çin, AB tahvilleri almazsa batacak denli kötü durumda
ve son can simidi konumunda.
İrlanda ve Yunanistan’ın batışı, -AB ekonomisine çok katkıları
olmadığından- pek fazla etki etmemişti ama, İspanya, İtalya ve sıradaki Fransa
AB ekonomisinin yüzde 60’ı oluşturuyor.
İtalya ekonomik olarak çökerse Euro Bölgesi de çökeceğinden, İtalya’ya
mecburi olarak 600 Milyar Euro’luk yardım yapıldı. Ama bu sadece ölümcül bir
hastanın ömrünü birkaç ay uzatmak operasyonundan öteye bir çözüm değil.
Ünlü “Carlyle Yatırım Fonu”nun Yöneticilerinden Fransa Cumhurbaşkanı
Sarkozy’in üvey kardeşi Olivier Sarkozy, Euro bölgesine sadece 3 ay ömür
veriyor.
Kurtuluşun reçetesi, Avrupa Anlaşmalarında Avrupa Birliği Komisyonuna,
“Avrupa Birliği Üyesi ülkelere vergi koymak ve vergi toplamak” yetkisini
tanıyacak değişikliklerin yapılması. Bu değişikliğin üye ülkelerin
parlamentolarından geçmesi gerekecekse, yıllara gerek var demektir. Bu arada
hastanın da öleceği kesin.
Euro Bölgesi krizi şimdi Avrupalı bankaları da tehdit etmeye başladı.
Avrupa’da baş gösteren krizin sonucu olarak II. Dünya savaşından sonra
ilk kez bankalar, bu yıl sonu süreleri
bitecek olan tahvillerinin tümünü yenileyemediler. Aralık 2011 sonunda bitecek
olan tahviller 654 Milyar dolar tutarında ve sadece yüzde 67’si kadar, yani 413
Milyar dolarlık tahvil satabildiler, tabii yeni faiz ve koşullarla.
Bu da; “241 Milyar dolar açık var” veya “piyasadan bu kadar para uçup
gidecek” anlamına geliyor.
Avrupa Bankaları son elli yılda ilk kez vadesi gelen borçlarını
tazeleyemiyor. Sadece bu gelişme bile tek başına, Euro Bölgesinin içine düştüğü
güvensizlik ortamını gözler önüne sermeye yeterli.
413 Milyar doların piyasalara dönmemesi demek, piyasalarda kredi açığı
yaşanacak ve banka kredilerine bağımlı olan uluslararası şirketlerin zora
gireceği, Avrupa Birliği ekonomisinin de sıkışacağı demektir.
Büyük bir olasılıkla ABD’de yaşanan emlak krizi ve çöküşler AB’de de
yaşanacak ve Bankalar 2013’ün ortalarına kadar ellerindeki 2.5 trilyon Euro
civarındaki taşınmaz malları elden çıkarmak zorunda kalacaklar.
Geriye kalan çözümlerden bir tanesi de Euro’dan çıkmak.
Yunanistan Euro’dan çıkarsa, daha çıktığı gün Drahmi Tahvilleri çöker
ve Yunanistan Merkezi Bankası tahvil satamaz veya da yüzde 100 gibi anormal bir
faizle ancak alıcı bulabilir.
Yatırımcının Euro’ya olan güveni de çok kötüleşti. Hiç biri kapitalini
Euro’ya bağlamak istemiyor.
Bunun da başlıca nedeni Avrupalı liderlere olan güvensizlik ve Euro
Bölgesinde oluşan borç krizini önleyebilecek yetenekte olmamaları izlenimini
vermeleri.
Hafta içinde satışa çıkarılan İtalya, İspanya ve Almanya tahvillerine
beklenen boyutta alıcı çıkmadı ve yeterli talep olmadı.
OECD yani Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün, dünya
ekonomisinin ana riskini Euro Bölgesindeki kriz olduğunu açıklaması bir tesadüf
değil. OECD’nin öngörüsüne göre bu kriz aynen bir virüs gibi evre ve genetik
değişikliği geçirerek diğer ülkelere de bulaşacak. Yani şimdiden önlem
alınamazsa, Asya ekonomisi ile Latin Amerika ekonomisi ve Şangay Altılısı da bu
krizden olumsuz etkilenecek.
Gözler şimdi Çin’de.
Çin “Euro Bondları” yani AB Tahvillerini almazsa Euro Bölgesi, Kıbrıs
Rumlarının AB dönem başkanı olacağı 1 Temmuz 2012’yi görmez.
Batağa doğru hızla giden Avrupa Tahvillerini Çin’in alması, tamamen
dünyanın ekonomik liderliğine oynama ve bölgesel stratejisi ile ilgili.
21. yüzyılda dev adımlarla büyüme hızına giren Çin’i durdurmak ve
dizginlerini ele alabilmek için ABD’nin elinde kalan iki kozdan bir tanesi,
dünya petrolünü kontrol altına alarak Çin’in büyüme ve dünya ekonomisine
liderlik yapabilmek için gerek duyduğu enerjiyi kendi çıkarları doğrultusunda
Çin’e, kendi uygun gördüğü oran ve miktarda vermek. Açıkçası ABD, Çin’in
boynuna bir tasma takmak istiyor.
Doğal olarak Çin’de aynı mantığı farklı yöntemlerle ABD ve AB’ye
uygulamak peşinde.
ABD’nin 1.9 trilyon dolarlık Devlet tahvilini satın alarak Çin, ABD
ekonomisi üzerinde tam olarak söz sahibi konumuna geçti. ABD Devlet
tahvillerini değerinden daha düşük bir fiyatla satışa çıkarması durumunda ABD
ekonomisi hemen ve derhal batağa sürüklenir.
Şimdi aynı olanağı Avrupa Birliği, altın bir tepsi içinde Çin’e
sunuyor. Üstelik “Kurtar beni” feryatları ile.
Çin’in Avrupa Birliği Tahvillerini tereddütsüz alacağı inancındayım.
Bu aşamada, Türkiye’nin ekonomisine güvenip Türk parasına bağlı kalmak
en akılcı yol gözüküyor.
Prof. Dr.
Ata ATUN
Ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.com
@ata-atun
2 Aralık
2011