Filistin, KKTC ve Dünya Haritası |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Yeni güçlerin ortaya çıktığı ve sınırların yeniden çizildiği İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya haritası sadece on yedi yıl gibi kısa bir dönem sabit kalabildi.
1950-1962 yılları arasında sömürgeci Avrupalı ülkelerin sömürgelerine bağımsızlık hakkı tanımasıyla tekrar değişen dünya haritası sonrasında Birleşmiş Milletlere yaklaşık yirmi üç Afrika ülkesi ile birlikte Kıbrıs gibi Orta Doğu’daki ve Asya’daki bazı ülkeler de katıldı.
Bu dönemdeki sınırların bazıları bilek gücü ile bazıları da Avrupalı ülkeler tarafından Avrupa’daki bir başkentte kapalı kapılar ardında ve söz konusu ülkenin gerek coğrafi, gerek etnik gerekse de ekonomik yapısı dikkate alınmadan çizildi. Ve doğal olarak da o ülkelere saatli bir bomba yerleştirilmiş oldu.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde 1990 yılında yaşanan “Yeniden yapılanma” süreci sonunda on beş yeni bağımsız ülke ortaya çıkarken Yugoslavya’nın dağılması ile de yedi yeni ülke daha ortaya çıktı ve sınırlar bir kez daha değişti.
21. yüzyılda ise dört yeni ülkenin bağımsızlık kazanması ile dünya üzerindeki ülkelerin sınırları tekrar belirlendi.
Günümüzde, Vatikan ve Filistin ile geçen haftalarda bağımsızlığını ilan eden Güney Sudan hariç BM’ye kayıtlı bağımsız ülke sayısı 190’dır.
Dünyada gelişmekte olan yeni politik süreç, geçen asrın ortasında kapalı kapılar ardında çizilmiş yapay sınırların içindeki kaynamalar, son bir yıldır yaşanmakta olan halk hareketleri ve dünyanın ekonomik merkezinin batıdan Doğu Asya’ya kayması nedeni ile oluşan güç değişimi nedeni ile 2030 yılına kadar bu sayıya en az on devletin daha katılacağı ve dünyadaki sınırların tekrar değişeceği kesin gözükmekte.
Güney Sudan’dan sonra sırada Filistin var.
Eylül ayı içinde yapılacak BM Genel Kurulunda tek taraflı olarak “Filistin Devleti”ni tanıma oylamasının açılacağı artık kesinleşti.
Filistin Devletinin cebinde daha şimdiden yüze yakın tanınma yönünde destek oyu var. Amerika Birleşik Devletleri İsrail nedeni ile Filistin Devleti’nin BM’ye kabulüne Veto oyu kullanabilir ve bu Veto da Filistin Devleti’nin BM’ye üyeliğini önleyebilir.
Ama bu davranışın arkasından, son on aydır Kuzey Afrika ülkelerinde yaşanan “Halk Hareketi” benzeri bir başkaldırı, BM içinde BM Güvenlik Konseyinde veto hakları olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’den oluşan “Daimi Üyeler”e karşı farklı bir şekil ve uygulama ile başlayabilir.
Filistin’den sonra sırada bekleyen Kosova, Karadağ, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Doğu Timor, Somaliland, Günay Osetya, Abhazya, Transdinyester, Batı Sahra, Tayvan ve Tibet var.
Günümüzde BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyeleri artık toprak genişletme peşinde değiller ve de Çin tüm enerjisini, Tayvan’ı tanıtmamak yerine dünya üzerindeki doğal kaynaklara yöneltmiş durumda. Bu nedenle de önümüzdeki yirmi yıl içinde sıradaki ülkelerle birlikte gerek Tayvan’ın gerekse Tibet’in de BM’ye üyeliği gündeme gelebilir.
Eylül ayında BM’de yapılacak Genel Kurulda Filistin’in tanınması ve BM’ye üyeliği sürecinde Türkiye Hükümeti’nin yapıcı ve destekçi tutumu, bir yerde KKTC’nin de kaderini belirlemiş durumda.
Özellikle de Güney Kıbrıs’ta yaşanan politik ve ekonomik sorunlar, Rumların Kıbrıs müzakerelerindeki olumsuz tavrı ve adayı Kıbrıslı Türklerle paylaşmak yerine adanın tümüne hâkim olmak düşüncelerindeki ısrarlarının müzakereleri çıkmaza soktuğu veya da kısa bir süre sonra sokacağı kesin.
Buna ilaveten Türkiye Hükümetinin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin müzakerelerin çözüme gitmesi yönünde gösterdikleri çaba, Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun her bir müzakerede masaya çözüm yönünde yapıcı öneriler koyması, BM, AB ve ABD ile diğer ilgili ülkelerin Kıbrıs sorununa bakış açılarını değiştirmeye zorladığı kesin. Kıbrıs konusunda kalıplaşmış eski yaklaşım ve düşünceler, dünyanın içinde bulunduğu yeni süreçte güncelliğini yitirdi artık.
Eylül ayında yapılacak BM Kurulundaki Filistin Devleti’nin tanınması oylaması gerçekten de çok önemli ve kaderimizle de birebir yakından ilgili.
Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com
29 Temmuz 2011