Finlandiya Önerisi gerçekte sonumuzu hazırlıyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Bir anda her kes atladı Finlandiya’nın Altı Maddelik Formülü üstüne.
Çok değil daha bir hafta evvel Cumhurbaşkanı Talat, önerilerin “Rum önerisinden farksız olduğunu ve kabul edilemeyeceğini” söylerken Türkiye de önerilere olumsuz yaklaşım sergilemiş ve görüşmek için “başlangıç dahi teşkil etmediğini” bildirmiştir.
Sonra ne olduysa oldu, aradan yedi gün geçtikten sonra bu öneriye, tartışabiliriz denmeye başlandı. İyi tartışılsın bakalım. Hangi Türk’ün vicdanı bunlara “Evet” diyecek merak ediyorum.
Zaten beni ilgilendiren Finlandiya’nın Formül önermekle attığı yumuşama adım değil maddelerin içindeki tuzaklar. Formülün esasını aşağıdaki öneriler oluşturuyor.
1. İki yıl süreyle sadece AB ile direk ticaret.
2. Avrupa Komisyonu gözetimi altında iki yıllığına Mağusa Limanı’nın açılması.
3. Kapalı Maraş bölgesinin, Türk askerinden BM’ye devredilmesi.
4. Maraş içerisinde teknik çalışmaların başlaması.
5. AB’nin Gümrük Birliği konusundaki başlıkları ileriye götürmesi.
6. Türkiye’nin liman ve havalimanlarının Kıbrıs gemi ve uçaklarına açılması.
Öncelikle 3.cü maddeden başlamak istiyorum. Diğer maddelere sonradan gerekirse değineceğim. Zaten hepsi de birbirinden güzel tuzaklarla dolu. KKTC’yi ve de Kıbrıs’lı Türkleri yer yüzünden silmek için hazırlanmış bu dahice ve süslü püslü kelimelerle kaleme alınmış önerilerin yazılış ve takdim tarzına hayran kalmamak elden değil. İşin doğrusu bu önerilerin sonu tam bir felaket.
Benim için önemli olan “Kapalı Maraş”ın BM’ye devredilmesi önerisi ve bu öneriye de verilen “Tartışırız” yanıtı.
Kim kimin toprağını, kime devredecek. Birileri bana açıkça söylesin. “Maraş’ı artık kimseler veremez”. Bunu ben söylemiyorum. Mağusa Kaza Mahkemesi söylüyor.
Maraş’ın Türk Vakıf Malı olduğu, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Din İşleri Dairesinin, KKTC Başsavcısına, dolayısı ile KKTC devletine karşı açtığı 271/2000 ve 272/2000 No.lu davaların sonucunda açıklanan Mahkeme kararında belirtiliyor.
Abdullah Paşa Vakfı, 1761 yılında Halep Beylerbeyi iken ölen Abdullah Paşa tarafından kurulmuş. Abdullah Paşa, sahibi bulunduğu Maraş-Mağusa bölgesinde bulunan 60,000 dönüm, yanlış okumadınız tam altmış bin dönüm, araziyi vakfetmek sureti ile adı “Abdullah Paşa Vakfı” olan “MÜLHAK” bir Vakıf kurmuş.
Söz konusu Vakfın vakfiyesi bizzat Abdullah Paşa’nın kendisinin hazır olduğu 24.7.1748 tarihinde Şer-i Meclis’te yazılmış ve tescil edilmiş.
“Lala Mustafa Paşa Vakfı” ise 1571 yılında Kıbrıs’ı fetheden Osmanlı Ordusunun baş komutanı olan Lala Mustafa Paşa tarafından kurulmuş. Otağını Derinya civarında kuran Lala Mustafa Paşa’nın kurduğu Vakfın sahip olduğu mülk, Otağından Maraş’a kadar uzanmakta olup yaklaşık 30,000 (Otuz bin) dönümdür.
“Mülhak” kelimesini büyük harflerle yazdım. Nedeni de Mülhak olan taşınmaz mallar asla satılamaz. Bu konuda yasa çıkarılsa bile satılamaz. Mülhak ilan edilen mallar, dünya durdukça Abdullah Paşa Vakfı’na aittir ve ya varisleri ya da mütevelli heyeti tarafından sadece idare edilebilir ve gelirleri vakıf vakfiyesi uyarınca kullanılabilir.
Vakıfların iptal edilemez ve süresiz olmalarına bağlı olarak kaideten gelir getiren Vakıf Malları istibdal dahi edilemez, yani takas bile edilemezler.
Ancak İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde, İngiliz Sömürge Yönetimi Ahkam ül Evkaf’ı ihlal ederek, 1913-1930 yılları arasında yaptığı icraatlarla anılan Vakıf arazilerini ve emlakı 3.cü kişilere devretti ve bu kişilerin adına Koçan (tapu) çıkarıldı. Bu yasal olmayan yöntemle Abdullah Paşa ve Lala Mustafa Paşa Vakıflarına ait taşınmaz mallar yağmalandı ve gaspedildi.
4.6.1878 tarihinde İngiltere ile Osmanlı devleti arasında yapılan ve Kıbrıs adasının İngiltere’ye kiralanmasını da içeren anlaşma ekindeki 1.7.1878 tarihli protokolün 2.ci maddesi “Ahkam ül Evkaf”ı yürürlükte tutmaktadır.
1914’de İngilizler, 1.ci dünya savaşını bahane ederek Kıbrıs’ı ilhak ederken Ahkam ül Evkaf’ı ilga eden bir düzenleme de yapmadılar. Tam tersine 1915 Kıbrıs (Müslüman Dini taşınmaz Mallar) İmparatorluk emirnamesi Ahkam ül Evkaf’ın yürürlükte olduğunu teyit etmektedir.
Lozan Anlaşmasının 20.ci maddesi ile Kıbrıs İngiltere’ye resmen devredilirken Ahkam ül Evkaf ile ilgili aksi bir düzenleme veya karar da yok.
Bu nedenle, basında çıkan haberlere göre, Sn. Mehmet A. Talat’ın Başbakanlığı döneminde, Brüksel’de yapılan perde arkası görüşmelerde sözcü Raşit Pertev tarafından ilk defa resmen “Ambargoların kaldırılmasına karşı Maraş’ın verilmesi teklif edilmiş” olsa da, sonradan da, resmi olarak gerek Papadopulos, gerek AB Komisyon sözcüleri, gerekse de KKTC yetkilileri tarafından yapılan önerilerin içinde Maraş’ın iadesi yer almış olsa da, Gazimağusa Kaza Mahkemesinin bu kararlarından sonra hiçbir kişi veya merci veya yetkili makam “Maraş’ı Rumlara veremez”.
Ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Din İşleri Dairesinin kararı ve izni ile kiralayabilir.
Sorun zaten burada. Bu Türk mallarını sahiplenmek isteyen de yok maalesef. Ne Cumhurbaşkanı M.A. Talat ne de Vakıflar Örgütü, Maraş’taki Osmanlı Vakıflar Mallarını sahiplenmek istemiyor.
Konuyu Cumhurbaşkanına açtığım vakit, Maraş’ın Osmanlı Vakıf malı olduğu gerçeğine hiçte sempatik yaklaşmadı. Vakıflar Müdürüne konuyu açıp, Mahkemeye başvurarak bu 271/2000 ve 272/2000 No.lu tespit davaları sonucuna göre Maraş’taki mallarının mülkiyetini Mahkemeden talep etmesini söylediğim vakit, ilk sözü kuru kuru Sayın R. R. Denkataş’ı suçlamak ve 1960’da Vakıf Mallarına karşılık para almakla itham etmek oldu. Bu konuda çalışmalar başlatacaklarmış. Merak edilecek bir konu değilmiş. Falan, filan … Aldığım yanıt aynen böyle.
O gün bu gündür, hala daha Vakıflar Örgüt Genel Müdürlüğü, kendisine ait Maraş’taki malların mülkiyetinin peşine düşecek.
Hele Finlandiya’nın yukarıdaki sempatik önerileri sonucunda, Maraş BM’ye veya AB’ye devredilirse Vakıflar Genel Müdürlüğümüz çok daha kolay bir şekilde, 20.ci yüz yılın başında kalleşçe gasp edilen “Türk Vakıf Malları”nı alacak.
Yarım asırdan fazladır, kanla, terle, şehitlerle, göz yaşı ile verilen mücadele sonucu elde ettiklerimiz, bir bir geri verilmek üzere masanın üstüne konuyor… Tanrı bizi korusun.