Hristofyas Rekor Kırdı |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Başlığa bakıp da Hristofyas’ı tanıyanların, 62 yaşındaki bu 130 kiloluk adamın neyin rekorunu kırdı diye düşünmeye başladıklarından eminim.
Dimitris Hristofyas, 29 Mayıs tarihinde, “açık ve net bir şekilde”, Kıbrıs’ta yeni ortaklık devletini kabul etmesinin söz konusu olmadığını açıklayarak, gelmiş geçmiş Rum politikacılar arasında 6 gün müddetle söylediklerini inkâr etmemek rekorunu kırdı.
Bundan evvelki rekor Makarios’da idi.
Makarios, 12 Şubat 1977 tarihinde Ledra Palas’ta, dönemin BM genel Sekreteri Kurt Waldheim’ın organize ettiği ünlü 1.ci Doruk toplantısında, dönemin KTFD Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile 4 madde üzerinde antlaşmaya varmıştı. Kurt Waldheim, toplantıdan çıkınca BM belgesi ve tutanağı olarak antlaşmayı okumuş ve herkes makamına geri dönmüştü. Makarios tam 1 gün sabretti ve ertesi gün Rum muhalefetinden gelen yüksek seslerin etkisinde kalarak 1.ci Doruk Antlaşmasını, “Altında imzam yoktur” iddiası ile reddetmişti. Gerçekten de altında imzası yoktur ve 1.ci Doruk Antlaşması sadece bir BM belgesi ve açıklamasıdır.
Makarios’tan evvelki rekor da Spiros Kyprianou’daydı.
Kyprianou, 19 Mayıs 1979 tarihinde Ledra Palas’ta, dönemin BM genel Sekreteri Kurt Waldheim’ın organize ettiği ünlü 2.ci Doruk toplantısında, dönemin KTFD Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile 10 madde üzerinde antlaşmaya varmıştı. Kurt Waldheim, toplantıdan çıkınca BM belgesi ve tutanağı olarak antlaşmayı okumuştu ama daha liderler Ledra Palas’tan ayrılmadan Kyprianou kıvırmaya başlamış ve orada bulunan bir basın mensubuna “İki Toplum”dan “iki halk” kavramının çıkarılmaması gerektiğini ve “Antlaşmadaki iki devletin ayrı ayrı, sadece bir toplumdan değil fakat çoğunluk olarak ilgili toplumdan oluşması gerektiğine inandığını” söyleyerek attığı imzayı bulandırmıştı. Bu defa Kurt Waldheim belgeyi imzalatmıştı ama Kyprianou’da içeriğini sulandırdı hemen.
Bu sefer Hristofyas tamı tamına 6 gün sabretti ve rekor kırdı.
Rumların Bizans’tan gelen kanlarında; aslında nerden geldikleri tarihte pek belirgin değil, geldikleri yer İran da olabilir, Finikeli de, Mısırlı da, Romalı da, Yahudi de veya hepsinin karışımı da olabilir. Zaten babamın, Prof. Dr. Hakkı Atun, 1960 yılında yaptığı bir araştırmada Yunanistan’daki kan gruplarının en yaygını “O” iken Rumların ki, Anadolu da en yaygın olan “A” grubu çıkmıştı. Babam bu bilimsel makalesini uluslar arası bir tıp dergisinde, sanırım 1962 yılında yayınlamıştı ve kıyametler kopmuştu.
Rumların kanlarında veya genlerinde, siyasi yalan söylemek veya söylediklerini inkâr etmek var. Onlar için bu çok doğal bir politik davranış.
Bu nedenle de Hristofyas’ın CB Talat ile içerde konuştuklarını dışarıda çarpıtarak açıklamasına hiç şaşmadım. Glafkos Klerides bu konuda çok yetenekli idi. Kapının önünde melek gibi görünen ve uzlaşmacı lider görüntüsünü verirken, kapının arkasında tam bir hırçın şahin olmaktaydı ve kapının önünde söylediklerini tümden inkâr etmekteydi.
Ama maalesef Klerides’in imzaladıklarını inkâr etmek veya çarpıtmak yönünde bir rekoru veya vukuatı yok. Bu konuda hepsinden geride kaldı.
BM’nin takvimine göre Haziran’ın son haftasında, söylentilere göre de Eylül’ün ortasında başlayacak olan müzakerelerin kaderi şimdiden belli oldu.
Dikkat ederseniz, 23 Mayıs görüşmesinden sonra Cumhurbaşkanımız Talat’a karşı Rum tarafındaki üst düzey siyasilerinden yoğun bir saldırı başladı. Hedef müzakerelere Talat’ı suçlu konumunda oturtmak.
Stefanu, Cumhurbaşkanı Talat’ın “yerleşikler (TC kökenli vatandaşlar) olmadığına, Kıbrıs’ta iki halk bulunduğuna ve Kıbrıs’ta yeni bir ortaklığa ilişkin sözlerinin kabul edilemez olduğunu” iddia etti. (Rum Basını)
Stefanu, Talat’ın önerdiği Partenojenez (bakir doğum) veya Kıbrıs’ta iki devletin yeni ortaklığı diye bir şeyin asla kabul edilemeyeceğini söyledi. (Rum Basını)
AKEL : “Ne yazık ki Kıbrıslı Türk lider Mehmet Ali Talat; çözümün temelinin iki toplumlu, iki kesimli ve BM kararlarındaki siyasi eşitliğe dayanan federasyon çerçevesinde olduğunun yinelendiği iki liderin görüşmesinin sadece birkaç gün sonrasında yeni kabul edilemez açıklamalarda bulunmuştur. (Rum Basını)
DİKO : CB Talat’ın açıklamalarına ilişkin yapılan yorumda ise, “Talat’ın Türkiye’ye tam bağımlı olduğu” iddiasında bulunuldu. (Rum Basını)
KS EDEK Başkanı Yannakis Omiru da dün görüşmeye ilişkin açıklamasında Talat’ın açıklamalarını “kışkırtıcı” olarak nitelendirdi. (Rum Basını)
Rumca gazetelerin son 3-4 gün içinde yazdıklarının da Rum siyasilerin açıklamalarından pek bir farkı yok.
FİLELEFTHEROS: “Talat’ın Görüşleri Çok Rahatsız Etti”.
POLİTİS : “Talat’a Yanıt –AKEL’den Talat’a Eleştiri –DİKO: Talat Kışkırtıyor”.
HARAVGİ : “Talat’ın Açıklamaları Kabul Edilemez”.
SİMERİNİ : “Talat’tan Yeni Kışkırtmalar –Partenojenezi ve ‘İki Halkı’ Yeniden Gündeme Getiriyor”.
ALİTHİA : “Ok Yeniden Yaydan Çıktı –Hükümet Sözcüsü: Talat’ın Açıklamaları Kabul Edilemez”
MAHİ : “Talat Yeni Bir Ortaklıktan Bahsediyor –Hükümet Sözcüsü: Kabul Edilemez”
CB Talat’a organize bir saldırının olduğu kesin. Amaç daha masaya oturulmadan Talat’ın isteklerinin kabul edilemez ve adaya barışın gelmesine mani olacak istekler olduğunu Rum halkına, AB üyesi ülkelere, BM yetkililerine ve ABD yöneticilerine şimdiden duyurmak ve Türkleri uzlaşmaz olarak lanse etmek. Arkasından da yukarıdaki suçlamalar sonrası politik zemin hazır olunca hem Türkiye’ye hem de Kıbrıslı Türklere, Antlaşma için taviz verin, asker çekin baskısını başlatmak.
Şimdi “Talat” kelimesi yerine “Denktaş” kelimesini koyun ve yukarıdaki Rum siyasilerin ve Rumca gazetelerin söylediklerini tekrar okuyun. Göreceksiniz ki, son 45 yıldır oynanan oyun, söylenen sözler, yapılan ithamlar ve suçlamalar hiç değişmemiş. 2005’e kadar Denktaş uzlaşmaz Türk lideri idi, şimdi de Talat. Saldırı taktiği ayni, sadece saldırılacak kişi değişmiş…