KIBRIS’TA YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Kıbrıs’ın Türkiye-AB katılım görüşmelerine olumsuz etkisinden ve Rumların AB içinde çıkardıkları sorunlardan dolayı Kıbrıs sorununun bir an evvel çözümlenmesinin gerekliliği, geçen aydan itibaren yüksek sesle konuşulmaya başlanmasından öteye artık gündeme de girdi.
Bu konuda senaryolar çizildi, planlar yapıldı ve ajandalarda da yerini aldı.
Kilit tarih, Haziran 2009.
Bu tarihte Türkiye’nin AB üyelik süreci yeniden gözden geçirilecek. AB, duygusal veya dini açıdan değil de mantık yönünde düşünmeye başladığında Türkiye’yi kaybetmeyi bir türlü göze alamıyor. Sürecin sağlıklı olarak devam edebilmesi için, Kıbrıslı Rumların her aşamada bıktırıcı bir şekilde çıkardıkları sorunların son bulması gerektiği inancındalar. Bu nedenle de Kıbrıs sorununun çözümüme yönelik yapılan planın son günü, Mayıs 2009. Yani Haziran 2009’daki Türkiye’nin AB üyelik sürecinin yeniden gözden geçirilmesinden evvelki son zaman dilimi.
Kıbrıs sorunu ya çözülecek, ya çözülecek.
Ya ortak bir devlet kurulacak ya da adada iki ayrı tanınmış devlet oluşacak. Ama sonuçta, Kıbrıs sorunu bitecek. Ağlayan ağlasın.
Yapılan planın birinci aşaması, tarafları iyi niyetli ve ortak bir devlet kurmaya istekli olarak masaya oturtmak.
Bu birinci aşama zaten yıllar önce iki toplumlu faaliyetlerin organize edilmesi ile fiilen başlatılmıştı. Korolar kurulmuş, gençler ortak kurulan gençlik kamplarında ortak faaliyetler ile kaynaştırılmaya çalışılmış, Rum ve Türk siyasiler Ledra Palas’ta düzenli olarak toplantıya çağrılmış, futbol maçı benzeri sosyal etkinlikler düzenlemiş, AB’nin ve ABD’nin parasal katkıları ile her iki taraftaki sivil toplum örgütleri ortak faaliyetler içine girmeye teşvik edilmişlerdi.
Sıra şimdi birinci aşamanın ikinci bölümünde.
Bu ikinci bölümdeki senaryo, 17 Şubat 2008 Pazar günü Rum tarafında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhurbaşkanı olarak seçilecek kişiyi, çözüm isteği ile masaya, Talat’ın karşısına oturtmak.
Aslında Kıbrıs sorunu ile ilgili tüm diplomatlar, Papadopulos ile Dimitris Hristofyas’ın veya Yannakis Kasulides’in pek farklılıkları olmadığı görüşünde. Masaya oturduklarında hepsinin de aynı kalıptan çıkmış gibi davranacaklarından eminler. Bu nedenle de masa başı görüşmelerden evvel, Rum lider üzerinde halkın çözüm isteğine yönelik baskısını oluşturmaya çabalıyorlar.
Bu dönem içinde Rumlara çözüme yönelik şantaj yapmak için bir başka baskı da AB’nin kendisinden gelecek.
Özellikle KKTC üniversitelerinin, İngiltere’den ayrı olarak İskoç ve Gal (Wales) üniversitelerinin Bolonya sürecine dâhil edilmesi örneğini uygulayarak Bolonya sürecine alınması ve Kıbrıslı Türklerin uluslararası sportif faaliyetlerinin önünün açılması yönünde gerçekleşecek bu baskı, Rumlara çözüm olmazsa Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılacağı ve Rumların 1964’den beridir ellerindeki tuttukları adanın uluslararası tanınmış tek hükümeti olduğu kozunun bir işe yaramayacağı gerçeğini fiilen yaşamaları ve görmeleri şeklinde olacak.
Büyük bir olasılıkla bir başka baskı da İslam Konferansı Örgütünden gelecek ve bu dönem içinde de İKÖ üyesi İslam ülkeleri ile KKTC’nin ilişkilerinin daha da ileri bir düzeye çıkarılmasına yeşil ışık yakılacak.
2004’de Papadopulos’un AB’ye oyun oynadığı ve AB’yi kandırdığı konusunda AB içinde ve BM’de fikir birliği var.
Papadopulos’un, Kıbrıs Rum kesiminin AB’ye girişinin garantilenmesine kadar perde arkasında göstermelik olarak Kıbrıs konusunda çözüme yeşil ışık yaktığı, Annan Planı Referandumunda Rumların “Evet” oyu kullanacağı sözünü verdiği ve AB’ye giriş garantilenince de verdiği sözden cayarak, “nasıl olsa artık bizi reddedemezler” mantığı ile Rum halkına Referandumda “Hayır” dedirterek Kıbrıs’ta çözüme mani olduğunu AB’li yetkililer unutmuş değil.
Açıkça dile getirilmese de AB’deki ve BM’deki genel kanı aynen böyle. Papadopulos’a veya halefine artık güvenleri yok.
Bu defa hiç kimse yeniden bir kez daha Rumların tuzağına düşmek niyetinde değil. Bu süreç içinde Bolonya sürecine KKTC üniversitelerini dahil ederek ve spor ambargosunu kırarak, Kıbrıs’ta anlaşma olmazsa neler olacağını fiilen Rumlara tattıracaklar.
Rum müzakereciyi, bu sefer “evet” demeye garantilenmiş bir şekilde masaya oturtmak için elden geleni yapacaklar ve son kez yapılacak olan Kıbrıs görüşmeleri Mayıs 2009’da yapılacak bir referandumla son bulacak.
Her iki halktan “Evet” oyları çıkarsa, iki halklı, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulacak, yok taraflardan birinden veya her ikisinden de “Hayır” oyu çıkarsa bu kez her şey bitecek. Bir kez daha görüşmeler yapılmayacak ve KKTC tanınarak, Rumlarınki güneyde, Türklerinki de kuzeyde olmak üzere adada iki ayrı tanınmış devletin varlığı BM ve AB tarafından kabul edilecek.
Bu plan artık AB Komisyon’unun ve BM’nin ajandasında yerini almış durumda. Geriye dönüş veya değişiklik yok.