Kıbrıs’ta yeni çözüm süreci ve içeriği |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
24 Nisan 2004 yılında Rumların “HAYIR” dedikleri referandum ile son bulan “Kıbrıs’ta Barış ve çözüm” çabaları, sonbaharda yapılacak yeni bir girişim ile yeniden başlayacağına ve yaklaşık bir yıl süreceğine artık hemen hemen kesin gözüyle bakılıyor.
Reddedilen 5.ci Annan Planında değişiklikler yapılarak tekrar tarafların onayı için Referanduma sunulması artık tüm taraflarca kabul görüyor.
Rumların ısrarla reddetikleri “Siyasi Eşitlik”, “Türklerin her kademedeki Veto hakları” ve “Birleşik Kıbrıs Devleti”nin ekonomik yapısında önemli değişiklikler yapılması gibi Kıbrıs Rum tarafı için kilit noktası konular, bu müzakerelerde değiştirilmek üzere masaya yatırılacak.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti yetkilileri yeni bir müzakere girişimi ile ilgili beklentilerini düşük düzeyde tutuyor ve devamlı olarak bu yolun uzun olacağını vurguluyorlar. Buna rağmen BM, AB ve ABD diplomatları, çözüm müzakerelerinin sonbaharda başlayacağını ve bir yıl süreceğini ima ediyorlar.
ABD Dış İşleri Bakanlığı müsteşarı Laura Kennedy’nin geçen hafta Papadopulos’a yaptığı telkinlerden veya bir diğer tabirle aba altından gösterdiği sopadan sonra Papadopulos, başlatılmasına felik koyduğu müzakerelerin tekrar başlatılabilmesi için BM Genel Sekreteri ile direk temas kurması amacı ile BM merkezine temsilci göndereceğini açıkladı. Papadopulus’un temsilcisi Tasos Conis, BM merkezindeki ön hazırlık sondajlarına bu Pazartesi günü başlıyor. BM Genel Sekreter Yardımcısı Sir Kieran Prendergast’ın da ay sonunda adaya gelmesiyle bu sondajlar çift taraflı olacak. Yani Papadopulos Annan’ı yoklayacak, Annan’da hem Rumları hem de bizi yoklayacak.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlaması olasılığı yükseldiği için iki olası senaryo üzerinde çalışmaya başladı. İlk başlarda planının, Papadopulos’un yoğun kampanyası sonucunda Rumlarca reddedilmesinden çok rahatsız olduğu için “sonuç alınacağı”ndan emim olmadan müzakereleri yeniden başlatmak niyeti yoktu ama şimdi müzakereleri başlatması için üzerinde bayağı bir baskı var. Bu yoğun baskıdan dolayı Annan, bir süre önce Rumlar’dan planda istedikleri değişiklikleri yazılı olarak sunmaları talebini yumuşattı ve aracı vasıtası ile de bu itirazların gönderilmesine yeşil ışık yaktı. Bu manevrası bana göre, ipe un sermiş Papadopulos’u köşeye sıkıştırmak ve müzakerelerden kaçmak için bahane yaratmasına mani olmak. Bunu becerdi de.
Bizim için işin kötü tarafı, BM, AB ve ABD, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısının gerçekten üniter olabilmesi için Annan planında, kurulacak ortak devletin gerek yönetimi gerek ekonomisi konularında değişiklikler yapılmasının mümkün olduğuna inanmış görünüyorlar.
Ayrıca ve en önemlisi de, Papadopulos’un değişmez talebi olan, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan yardımcısının doğrudan halk tarafından seçilmesi. Plana göre Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan yardımcısı, Başkanlık Konseyi üyesi ve dönüşümlü olarak görev yapacaklar ama Milletvekili veya Senatör olmaları gerekli. Rum tarafındaki siyasi partilerin şimdiki taraftar sayısına göre DIKO Başkanı olan Papadopulos’un yeni devletin Cumhurbaşkanı olabilmesi sadece bir düş. Şimdiki oy dağılımına göre en kuvvetli adaylar Mecliste 20 Milletvekili bulunan AKEL’in Genel Sekreteri Demetris Hristofiyas veya 19 Milletevkili bulunan DISY’nin Başkanı Nikos Anastasiades. DIKO’nun sadece 6 Milletvekili var. Açıkçası önümüzdeki yıl Annan Planı kabul edilirse, Papadopulos’un daha dönemi bitmeden Cumhurbaşkanlığına veda etmesi gerekecek.
Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan yardımcısının doğrudan halk tarafından seçilmesi konusu BM’den kabul görmüş görünmüyor, ancak kendisi de bu sistemi uygulayan ABD bu konuda nüfuzunu kullanmaya niyetli görünüyor.
Yeni Planda, devletin üst kademelerinde değil ancak en azından daha alt idari kademelerde siyasi eşitliğin olup olmaması mantığı da tartışılıyor.
Rumların, kurulacak yeni devletin bütün düzeylerinde Kıbrıs Türk vetosuna gereksinim olmadığını ve bunun aynen kabul edilmesi durumunda sistemi işlemez hale getireceği iddialarını, BM, AB ve ABD mantıklı bulmaya başladılar ve bu tür değişikliklerin Annan planının felsefesini de değiştirmeyeceğini düşünüyorlar.
Bizim için en tehlikeli noktalardan bir tanesi de bu her kademedeki siyasi eşitlik hakkı. Eğer bu eşitlik hakkı elimizden alınırsa, yeni kurulacak devlete sadece “azınlık” ve “yama” olarak katılmış olacağız.