Kıbrıs buzdolabına girmek üzere |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Günlerdir, hatta haftalardır Türkiye’nin KOB’da yer alan “Türk deniz ve hava limanlarının Kıbrıs (Rum) gemi ve uçaklarına açılması koşulu”nun 2007’ye erteleneceği, bunun için ABD’nin devrede olduğu, AB-LAK Viyana zirve toplantısında Erdoğan ile Karamanlis’in konuyu görüşüp mutabakata vardıkları söylenmekte ve yazılmakta.
Bu söylentilerde gerçek payı var mı?.
Evet var. Hatta az bile var.
Gerçekte son zamanlarda Kıbrıs Rumlarının dışında hiçbir Allah’ın kulu Ek protokolü hayata geçirmesi konusunda, Ankara’ya baskı yapmıyor. Ankara’nın 29 Temmuzda açıkladığı karşı protokole de, “Geri çekin” diye bir baskı da yok.
AB, Türk yetkilileri ile yaptığı görüşmelerde Türk hükümetinin Gümrük Birliği Ek Protokolü’nün 10 yeni üye ülkeye ve dolayısıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ne uygulaması konusunda özellikle ısrarlı davranmıyor.
İşin kayıtsız koşulsuz kabul edilen tarafı söz konusu protokolün hiçbir zaman Türkiye’nin üyelik sürecinde sorun olamayacağı gerçeğinin tüm üyeler tarafından bilinmesi ve konuya artık o mantıkla yaklaşılması ve bakılması.
Türkiye protokolü hayata geçirmek konusunda resmen bir yıl uzatma istemedi ama bunu büyük abi ABD, uygun bir zaman ve mekanda dile getirdi. Şimdi herkes biliyor ve sesini çıkarmıyor.
Zaten çıkarsa da, baskı yapsa da olacak hiçbir şey ve değişecek hiçbir koşul yok. Kıbrıs konusu 22 Mayıs 2006 ile 21 Ekim 2007 arasında buzdolabına girmek zorunda ve girdi bile.
Hele 2006 Kasımından sonra Türkiye’de hiçbir siyasi, Kıbrıs konusunda taviz verilmesini, limanların açılmasını, Maraş’ı iadesini ve benzeri tavizleri veya kayıpları ağzına almaya bile cesaret edemeyecek.
2007 yılında Türkiye’de 2 seçim birden var.
Mayıs 2007’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 21 Ekim 2007’de de Parlamento seçimleri var.
AKP, Türbanın yasaklanmasının altına imza atan yargıçlara karşı benzeri görülmemiş saldırıdan ve yargıçlardan birinin öldürülmesinden sonra Mayıs 2007 tarihinde yapılacak Parlamento içindeki seçimle Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkabilmesini garantilemek için çok daha dikkatli olmak ve Türkiye’nin “İç Politikası” ile “Dış politikası”nda daha da başarılı olmak zorundadır.
Türkiye iç politikası için dış politikasındaki başarısı, “Taviz vermemekten” geçmektedir.
Bunun için Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Hükümet olarak Kıbrıs’taki kısıtlamaların kaldırılması hedefini taşıyan Eylem Planı’nda ısrarlı olduklarını, ve ‘KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılmadığı sürece Türkiye’nin hava ve deniz limanları Kıbrıs Rum uçak ve gemilerine açmayacaklarını ısrarla her ortamda dile getirmektedir.
Gidişat ve 2007 seçimleri, AB ile yapılan görüşmeleri dondurma noktasına dahi getirebilir.
Zaten Türkiye, 17 Mayıs tarihinde Viyana’da, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Wassenaar Düzenlemesi’ne katılım için yaptığı başvuruyu ve 18 Mayıs’ta da Dublin’de Avrupa Taşımacılık Bakanları Konferansı’na katılmak için yaptığı başvuruyu hiç düşünmeden “VETO” etti.
Söz konusu Vetoların 24 saat içinde gerçekleşmiş olması ve AB’yle Katılım Konseyi ışığında 25’lerin, Ortak Tutuma yönelik belirleyici kararlarını almalarının arifesinde, Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin uluslar arası örgütlere katılımını engellemekteki ısrarlı tutumu, Türkiye’nin Kıbrıs ve AB müzakereleri konusunda düşündüklerinin, açık ve net bir mesajıdır.
Bence bu mesaj Brüksel tarafından doğru algılanacaktır.