Kıbrıs konusunda yeni aşama |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
BM’nin ve AB’nin Kıbrıs konusunda sabırlarının sonuna geldikleri kesin.
Resmen 1963’den beridir Birleşmiş Milletler gündemini meşgul eden Kıbrıs konusu, ciddi olarak da 2004’den beridir AB’nin gündemini meşgul ediyor ve AB’nin içine de her tür olumsuzluğu taşıyor.
Son Libya krizi AB’ye, Türkiye’nin bölgesel, ekonomik ve siyasi önemini hatırlatırken, Güney Kıbrıs’ı da AB’nin kuruluş ilkelerine aykırı olarak üyeliğe almasının ne denli yanlış bir adım olduğunu gösterdi.
AB açıkçası, dünyanın son 3-4 yıl içinde ters yüz olan konjonktüründen dolayı Türkiye’nin üyeliğine ne denli gereksinim duyduğunu çok iyi fark etmeye başladı.
Ortodoks dünyasında önümüzdeki hafta kutlamaları başlayacak olan Paskalya dolayısıyla Ortodoks Patrikhanesi’ni ve Patrik Bartholomeos’u ziyaret için İstanbul’da bulunan Yunanistan Başbakan Yardımcısı Theodoros Pangalos’un Türkiye’nin yaşadığı çarpıcı değişim nedeni ile söyledikleri, gerçekte çok etkileyici ve ders verici.
Rumcadan çevirisinde “Biz zirziro (ağustos böceği) gibi çalıp oynadık, Türkler karınca gibi çalıştı. Şimdi bunun sonuçlarına katlanıyoruz” diyerek samimi duygularını ortaya koydu.
Aşırı sağcı olan Pangalos’tan bu kelimeleri duymak gerçekte Türkiye’nin dünyadaki yeni konumunu ve bölgedeki üstünlüğünü ortaya koymakta.
Türkiye Dış İşleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun NATO Dışişleri Bakanları toplantısında, Çek meslektaşıyla Kıbrıs konusunda yaptığı tartışma ve “Kıbrıs sorunu çözümlenmeden Güney Kıbrıs’ın NATO üyesi olamayacağına” ilişkin sözleri ve bu konudaki kesin tavrı, bulutlarda yürüdüğünü zanneden birçok hem AB hem de NATO üyesi ülkeye artık yere basmaları ve gerçekleri kabul etmeleri gerektiğini gösterdi.
BM’nin Kıbrıs Müzakereleri konusunda Mart 2012’yi “Son Tarih”, politik deyimle de “Dead Line” olarak göstermesi boşuna değil.
Bu tarihin belirlenmesinde beş ana faktör var.
Birincisi tamı tamına son 48 yıldır süren Kıbrıs sorunu ve 43 yıldır süren ve sonuçlanacağına dair hiçbir ümit ışığı gözükmeyen müzakereler.
İkincisi Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin 1 Temmuz-31 Aralık 2012 tarihinde Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı görevini yapacak olması ve Şubat 2013 tarihinde de Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı.
Üçüncüsü Nisan 2014 tarihinde KKTC’de Milletvekilliği seçimlerinin yapılacağı ve büyük bir olasılıkla da Anayasanın değişikliğinin oylanacağı.
Dördüncüsü Türkiye’nin Avrupa Birliğinin yeni anayasası olarak kabul edilen Lizbon Anlaşmasının yürürlüğe girecek olan Ekim 2014 tarihine kadar Avrupa Birliği-Türkiye katılım Müzakerelerini dondurmayı programına almış olması.
Beşincisi ve en önemlisi de Türkiye’nin Bosna-Moskova-Kahire üçgeni içindeki bölgede, ekonomik, siyasi ve bölgesel güç ve lider konumundaki ülke olması.
Kıbrıs konusundaki müzakereler, Türkiye’de 12 Haziran tarihinde yapılacak Milletvekilliği seçimleri ve hükümetin Haziran sonu, Temmuz başında kurulması sonrasında Türkiye’nin istekleri doğrultusunda yeni bir aşamaya girecek.
Bu aşamada Rumların “Boğucu takvimler ve Hakem istemeyiz” talepleri pek de geçerli olmayacak. Zaten daha şimdiden “Boğucu bir takvim”in uygulamaya konacağı ve bunun da son gününün Mart 2012 olacağı işittirilmeye başlandı.
Son tarih olarak tespit edilen Mart 2012 sonrasında ise müzakerelerde ne sonuca ulaşıldığına bakılmaksızın Kıbrıs konusu “Uluslararası çok taraflı Konferans”a taşınacak.
Şimdiden söyleyebilirim ki, bu konferansta KKTC de masaya oturan taraflardan bir tanesi olacak.