Kıbrıs sorunu Lahey’e gidiyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Avrupa Birliği gün geçtikçe Kıbrıs batağına saplanıyor ve başı her gün bir başka Kıbrıs kökenli sorundan dolayı ağrıyor. Çoğu aralarına Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini aldığı için pişman ama, şimdilik elden gelen pek bir şey yok.
1959-1960 Londra ve Zürich Anlaşmaları, Kıbrıs Cumhuriyetini, Garantör devletlerin üye olmadığı bir kuruluşa üye olmasını önlüyor. Kuruluş yasası madde 22 ve 23 ile Garanti Anlaşması Madde 1 ve 2, bu konuda açık hükümler taşıyor.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti AB görüşmeleri devam ederken ve de sonuçlandıktan sonra Türkiye’nin itirazları ile beraber dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın yaptığı itirazları ve uyarıları dikkate alan Avrupa Komisyonu, uluslararası alanda tanınan Avrupalı hukukçulardan Kıbrıs’ın AB’ye kabul edilmesi ile ilgili olarak çelişkiler yaratan ve itirazlar oluşturan bu konu hakkında görüş aldı.
AB’nin yürütme organı olan yani bir yerde “AB hükümeti” de diyebileceğimiz Avrupa Komisyonu, bu konuda çok ciddi ve kararlı. Bir hata yapılmışsa bunu düzeltmek düşüncesinde. Tabi Rumların ve Yunanlıların engellemeleri ve çalışmalara taş koymasının önüne geçebilirse.
AB’nin kuruluş esaslarından bir tanesi de “Hukukun üstünlüğü”. Bu nedenle de Avrupa Komisyonu, 1959-1960 Londra ve Zürih anlaşmaları çerçevesinde Türkiye ile Yunanistan’ın tam üye olmadığı bir uluslararası kuruluşa üye olup olamayacağını araştırmaya başladı. Bu sahada uzman olan tanınmış Avrupalı hukukçulara konu hakkındaki görüşlerini almak kararı aldı ve arkasından da, bir kaç değişik hukuk bürosundan bu konuda görüş istedi.
Avrupa Komisyonunun, Avrupalı hukukçulardan aldığı cevaplar tam bir kaos yaratacak cinsten. Hukuk bürolarından gelen yanıtlar hep aynı ve ve sanki ağız birliği etmişlercesine “Kıbrıs Rum Kesiminin AB üyeliği uluslararası hukuka aykırı” ana fikrini içeriyor.
Hukukun üstünlüğünden bahseden ve Türkiye’ye, Kıbrıs Rum bandıralı gemi ve uçaklara deniz ve hava limanlarını açtırtmak için her yolu deneyen ve yoğun baskılarda bulunan Avrupalı yöneticiler, şimdi kendilerini aniden uluslararası düzeyde ve fırtınalara neden olacak büyük bir hukuk sorunu ile karşı karşıya buldular.
Avrupalı tanınmış hukukçuların “AB Rumları tam üye yapmakla uluslararası hukuku ihlal etmiştir.” şeklindeki net yanıtları, ve 16 Ağustos 1960 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Kıbrıs Cumhuriyetinin 1959-60 uluslararası Londra ve Zürih Anlaşmaları çerçevesinde kurulmuş olduğunu ve 1960 Cumhuriyeti’nin yasal varlığının, “Kıbrıslı Türk ve Rum toplumlarının, devletin her organına birlikte ve etkin katılımına dayandığını” vurgulamaları konunun ciddiyetini aniden ortaya çıkardı.
Londra ve Zürih Anlaşmalarına göre, Türkiye ve Yunanistan’ın birlikte üye olmadığı bir uluslararası örgüte, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin üye olması hukuk açısından ihlaldir. Avrupa Birliği’nin, sadece Kıbrıs’lı Rumlardan oluşan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini adanın tek temsilcisi olarak üyeliğe kabul etmesi, uluslararası anlaşmalar ve uluslararası hukukun açıkça ihlal edilmesi olmuştur. Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini ellerinde tutan Kıbrıs’lı Rumların yani sadece Rum Kesimi’nin üyelik başvurusu yapması bile uluslararası hukuka aykırıdır.
Bu durumda Türkiye’nin yapması gereken hemen ve derhal Uluslararası Lahey Adalet Divanı’na konuyu taşıması olacaktır. Konunun Lahey’e götürülmesi hem Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin hem de Yunanistan’ın başını iyice ağrıtacaktır.
Kuruluşunu da “Hukukun Üstünlüğüne” oturtmuş olan AB’nin de, uluslararası düzeyde hukuk kurallarını çiğnediğinin ortaya çıkması AB için tam bir felaket ve prestij kaybı olacaktır.
Şimdi Brüksel’de Ankara’nın sorunu Lahey adalet Divanı’na taşıması korkusu kol geziyor. Nede olsa işin sonunda AB’nin yıllardır yaratmaya çalıştığı prestijini sıfırlanması var.