KKTC’deki AB ofisinin bedeli belli oldu |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Mali Yardım Tüzüğü ve Direk Ticaret Tüzüğü arkasından oynanan oyunlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Keramet bunu görebilmekte.
AB’nin Nisan 2004 tarihli ve “Kıbrıs’ın kuzeyinde mahsur kalan Kıbrıs’lılara” yapacağı 259 Milyon Avroluk Mali Yardım ile ilgili Tüzüğünün havası ve şekli son günlerde değişmeye başladı. Aslında gerçek şeklini almaya başladı desem daha da doğru olacak.
Mali Yardım Tüzüğünün 12 maddesi ve tüm içeriği aynen kalırken, açıkçası 1974 öncesi Rumlara ait taşınmaz mallara ve mülklere sessiz sedasız “Moratoryum” getirilmesi bize çaktırmadan kabul ettirilmeye çalışılırken, önümüze havuç olarak AB’nin Kuzey Kıbrıs ofisinin Lefkoşa’nın Türk kesiminde açılacağı konmakta ve Mali yardımı yürütecek Komisyonun da Kıbrıs’lı Türklerle direkt temasta olacağı söylenmekte.
Zaten Avusturya işin kılıfını hazırlamış ve Kıbrıs’lı Rumların da olurunu almış vaziyette. Rum yönetimi şimdi üzerindeki baskılardan dolayı AB Dönem Başkanı Avusturya ile Maraş’ın iadesini, Mağusa Limanı’nın açılmasını ve Brüksel’in gözetiminde müştereken işletilmesini onaylamaya hazır hale geldi. Zaten başka da seçeneği yok. Bunu kabul etmezse, gündemdeki baş yerini koruyan KKTC’nin ABD ve İngiltere tarafından tanınması konusu hemen fiiliyata dönüşecek.
Kıbrıs Rum Yönetimi Lüksemburg’un dönem başkanlığı zamanında dahil edilen şartları da içermesi koşuluyla doğrudan ticaret tüzüğüne rıza göstereceğini perde arkasından Avusturya’ya iletti. AB Dönem Başkanı Avusturya’da Rumların bu olurundan sonra KKTC’yle Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü onay için Avrupa Konseyi’nin önüne götürmeye hazırlanıyor.
Tabi her zamanki gibi bize bu konuda bir şey soran yok. İsteğimiz var mı?, yok mu?, karşı teklifimiz olacak mı? olmayacak mı?, diye soran birileri de yok. Nasıl olsa biz çantada keklikiz.
Ama benim karşı bir teklifim var.
İsteğim, Mağusa limanının Rumlarla ortaklaşa işletim ile dünyaya açılışı “büyüklerimiz” tarafından kabul edilecekse ve biz buna zorlanacaksak buna ilaveten Mağusa limanının KKTC bayraklı gemilerin tescil limanı olacağının ve Mağusa Limanının IMO’ya uluslar arası geçerliliği olan Kıbrıs Türk tescil limanı olarak kaydının yapılmasının da kabul edilmesidir. Mağusa Limanının Rumlarla ortak çalıştırmanın bizim için yeterli bir adım ve gelişme olacağına inanmıyorum. AB’de Mağusa limanı üzerindeki izolasyonları ve ambargoları tam olarak kaldırmak niyeti varsa, Mağusa limanının KKTC Bayraklı gemilerin uluslar arası geçerliliği olan Tescil limanı olduğunun da kabul edilmesi gerekmektedir.
Çok değil, birkaç hafta içinde bu çok önemli konu ciddi bir şekilde gündeme gelecek. Ve hem bize hem de Rumlara kabul etmemiz için korkunç baskılar başlayacak.
Bu baskıların sonucunda, Mağusa Limanı direk ticarete açılırsa, Kıbrıs’lı Türklerin üzerindeki izolasyonların kaldırıldığı varsayımı ile Türkiye’den de Rum gemilerine limanlarını açması istenecek. Türkiye’deki hükümet de, 29 Mayıs’ta açıkladığı şartlar yerine getirildiği savı ile limanlarını Rum gemilerine açacak. Görüşmelerde, 3 Ekim Ortaklık Müzakere koşullarında sivri bir diken gibi duran 2006 yılında Türk limanlarının Rum gemilerine açılması engeline takılmadan devam edecek.
Kaybeden sadece biz olacağız ve bu uygulamadan KKTC’nin egemenliği ve bütünlüğü büyük zarar görecek. Anayasamızda var olmayan “1974 öncesi Rum malları” kavramı dilimize yerleşecek, masaya konacak ve tüzüklerde yer almaya başlayacak. Moratoryum ise fiilen uygulamaya girecek.