KKTCden alına 7.5kg salyangoz |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Doğanın kendi sınırları ve koşulları içinde Kıbrıs’ın Kuzeyinde büyüyen salyangozlara bile maalesef Rum adadaşlarımızın tahammülü yok.
Sürücüsü 39 yaşında bir bayan olan ve yanında biri 60 yaşında diğeri 62 yaşında iki akrabası ile birlikte Pile’den Larnaka’ya gitmekte olan Rum plakalı bir arabayı durdurarak arayan Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Polisi, arabanın içinde Türk tarafından satın alınmış 7.5 kilo salyangoz bulunca arabaya el koyarak hemen Oroklini Polis İstasyonuna çekmiş ve içindeki salyangozlara da el koyarak sürücü ile yanındaki iki bayana dava okumuştur.
Sürücü ile bayanları, kaçakçılıkla itham eden Rum polisi, hem yanlarında bulunan ve Türk tarafından satın aldıkları salyangozlara, imha etmek üzere el koymuş hem de üçünden de ayrı ayrı ifade almıştır. Birbirlerini görmeksizin ayrı ayrı oda ve masalarda verdikleri ifadelerde, sürücü ve yanındaki 2 bayan salyangozları Kıbrıs’ın Türk tarafındaki Mağusa şehrinden aldıklarını itiraf etmişlerdir. Bu itiraftan ve suçlarını kabulden sonra sürücüye ve yanındaki 2 orta yaşlı bayana hiçbir ayırım yapılmaksızın ayrı ayrı dava okunmuştur. Yukarıda bahsettiğim bütün bu işlemler bittikten sonra da sürücü ve yanındaki 2 akrabası, bindikleri otomobil ile birlikte serbest bırakılmış fakat sınırı izinsiz geçen ve yakalanan salyangozlar ise polis istasyonunda özel bir hücreye konmuşlardır.
Aslında bu çok özel içerikli olayda suç, yağmur yağınca yeşil hattı geçip Rum tarafına doğru sürünerek gitmeyen salyangozlardadır. Bunlar maalesef Türk tarafında doğup büyümüş, Türk aksanı ile salyangozca konuşan ve KKTC’nin kayda değer bulunmayan vatandaşları olduklarından, bir doğa suçu işlemişler ve Rum adadaşlarımız ile beraber aynı otomobilin içinde yolculuk yaparlarken yakalanarak aşağı indirilmişler ve imha edilme cezasına çarptırılmak için söz konusu Oroklini polis istasyonunda alıkonulmuşlardır.
İşin gırgır yanı bir tarafa, şimdi siz bu salyangozları hayalinizde canlandırın. Kıbrıs’ın eşsiz doğasında yetişen bu salyangozlar, yağmur yağdığı vakit veya sabah çiği çok yoğun olarak çiçeklerin, bitkilerin ve toprağın üzerinde düştüğü vakit ortalara çıkmakta ve kendilerine göre tam da yaşanılacak bir gün olan bu yoğun nemli ortamın tadını çıkarmak için etrafta dolaşmaya başlamaktadırlar.
Bu dolaşma anında eğer kendileri, ne bir Türk’ün ve nede bir Rum’un, kısacası hiçbir kimsenin yardımı olmadan yeşil hattı geçerlerse ve kuzey topraklarından yola çıkıp güney topraklarına girerlerse sorun yok. Bu arada yollarına devam ederlerken bir Rum çoban veya köylü tarafından yakalanıp sakkullinin içine atılırlarsa, KKTC vatandaşı olmalarına bakılmaksızın onlara dava okunmaz ve polis istasyonunda alıkonulmazlar.
Amaaa…! Eğer doğanın bu güzel ve cennet gününde, adanın kuzey taraflarında bir Türk tarafından yakalanıp bir sakkulli içinde, adanın kuzey veya güney tarafında bir Rum’a verilirlerse, işte o zaman suç işlemiş olmaktalar ve derhal imha edilmeleri gerekmektedir.
Sizce bu uygulamada, bu mantıkta ve bu düşüncede bir yanlışlık yok mu?. Bence bizler, KKTC halkı olarak bu konuyu ve bu mantığı Avrupa Birliğine şikayet etmeliyiz. Gerekirse, Rumların her konuda yaptıkları gibi, biz de hukuksal yollara baş vurmalıyız. Hayvanlara ırkçılık uygulayan ve onları yaşadıkları bölgelere göre sınıflayıp özgür veya kaçak diye ayırımcılık yapmaya, ne Rum tarafının ne de başka bir yönetimin hakkı olmadığı düşüncesindeyim.
Aynı adanın aynı doğasında yetişmiş bir sümüklüböceğe, ayrelliye, balığa ve diğer yabani canlılara niçin ayrımcılık uygulanıyor ben bir türlü anlayamıyorum. Rumların artık bu ayrımcılık zihniyetinden vazgeçmeleri gerekmektedir.
Bu adada yaşayan bizleri de, bölgemizi bizimle paylaşan, doğanın vaz geçilmez öğeleri olan ağaçlarıa da, çiçekleri de, ayrellileri de, sümüklüböcekleri de, balıkları da ve diğer tüm canlıları da, bu adanın bir parçası ve de Kıbrıs’lı olarak kabul etmeleri gerekmektedir.
Kıbrıs’lı olan bizlerle ve doğanın tüm canlıları ile beraber yaşamak ve bu adayı beraberce paylaşmak zorunda olduklarını kabul etmek mecburiyetindedirler…
Filistin çok uzağımızda değil. 1948’e kadar ipler, Yahudilere tahammül edemeyen Arapların elinde idi, şimdi roller değişti ama 2000 yıldır devam eden sorunlar, bir birlerine tahammül edemeyen bu iki toplumun anlaşamamazlığı nedeni ile bir türlü bitmedi, bitemedi ve bitmeyecek de.
İnşallah bizde de böyle olmaz ve bu nefret koşulları kökleşmez…