Lillikas ateşle oynuyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Çok değil daha 4 yıl öncesinin hızlı solcusu ve Kıbrıs’ta Federasyon isteyenlerin bayraktarı olan Yorgos Lillikas, 2003 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra aniden hızlı bir dönüş yaparak sağcı oldu ve Papadopulos’un koltuğu altına girdi.
Bu başarısından sonra önce Ticaret, Sanayi ve Turizm Bakanlığı sonra da Dış İşleri bakanlığı ile ödüllendirildi Lillikas.
Bu hafta içinde Lillikas’ın üç tane altın yumurta yumurtladı.
Birincisi, sözde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti içinde Türklerin hiçbir ortaklık hakları olmadığı ve sadece Ermeniler ve Maronitler gibi azınlık olduklarını söylemesi,
İkincisi de petrol konusunda GKR Yönetimini yalnızca uluslar arası anlaşmaların bağladığını ve başka hiç koşulun bağlayıcı olamayacağını söylemesi idi.
Üçüncüsü de, GKRY’nin bölgede Türkiye’nin alternatifi olduğu balonu idi.
Türkçemizde insanoğlunun bu tür ruhsal bozukluk içindeki durumunu dile getiren ve açıklayan çok güzel bir deyim var; “Aç tavuk kendini arpa ambarında zanneder” cümlesi.
Bu cümle tamı tamına Lillikas’ın nasıl bir düşünce yapısı içinde olduğunu gözler önüne seriyor.
AB’nin 3.cü genişleme sürecinde Almanya etrafında yer alan dokuz küçük Avrupa ülkesinin AB’ye katılması için uğraşırken aniden Yunanistan’ın, Kıbrıs’lı Rumların AB’ye alınması aksi takdirde Veto kullanacağı şantajı ile karşı karşıya kaldı. AB ister istemez bu şantaja boyun eğdi ve dokuz küçük Avrupa ülkesi ile birlikte Kıbrıs’lı Rumlar da AB’ye girdiler. Aslında AB’ye girecek denli gelişmiş ve uyumlu olmamalarına ve adada kronik bir sınır ve toplumlararası sorunu olmasına rağmen bu şantaj ve baskı sonucunda AB’ye girmeyi başardılar.
Amaç aslında üzüm yemek değildi, Rumların amacı bağcıyı dövmekti.
Rumların AB’ye ne pahasına olursa olsun girmek istemelerindeki bir tek amaç, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, EK I, Garanti Anlaşmasını önce sulandırmak sonra da yok derecesine indirgemektir.
Garanti Anlaşması Madde 4’e göre Türkiye, İngiltere ve Yunanistan “Garantör” devletlerdir ve bunlar adadaki düzen bozulduğu vakit tek taraflı olarak müdahale etmek hakkına sahiptirler. Türkiye, 15 Temmuz 1974 darbesinden sonra Kıbrıs’ta Nikos Sampson Cumhurbaşkanlığında “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti” kurulunca ve adadaki 1960 Anlaşmaları ile kurulmuş düzen bozulunca, diğer iki garantöre birlikte hareket ederek düzeni tekrar kurmak çağrısı yapmış, olumsuz yanıt alınca da tek başına müdahalede bulunmuştur.
İşte Kıbrıs’lı Rumlar, özellikle Türkiye’nin bu “Garantörlük” ve “Müdahale hakkı”nı yok etmek ve sıfırla çarpmak için AB’ye girdiler.
Aslında bütün horozlanmalarının nedeni şimdi AB üyesi bir devlet olmakla yanlarında 26 AB üyesi devletin olduğunu ve onların garantisi altında bulunduklarını varsayıyorlar.
Fransa’ya Baf’daki Andreas Papaandreu havaalanında üs vermelerinin asıl gerekçesi de herhangi bir Türk müdahalesine karşı, Fransız’lardan askeri destek almak.
Benim tanıdığım Rumlar, gerçekte Türk askeri müdahalesine karşı AB ülkeleri ile birlikte savunmayı değil, yakın tarihimizde görüp yaşadığımız gibi, sırtlarını Avrupa’ya dayayıp garanti altında olduklarını hissettikleri anda aynen 15 Mayıs 1919 ve 15 Temmuz 1974’de yaptıkları gibi Kıbrıs’ın kuzeyini ele geçirmek için Kıbrıs’lı Türklere saldırmayı planlamaktadırlar ve aynen de bu mantalite içindedirler.
Petrol konusunda şimdilik sınırları zorluyorlar ve Türkiye’nin nereye kadar gidebileceğinin denemesini yapıyorlar.
Lillikas sırtını garanti bir yere, sağlam bir duvara dayadığı düşüncesi ile Rumların geleneksel megalomanik düşüncelerine kapılıp horozlanmaya, kafa tutmaya ve Türkiye’ye meydan okumaya başladı, aynen geçmişte atalarının yaptığı gibi. Gene hüsrana uğramaları çok yakındır.