Loizidou Miras Ksenti orams Unwin davaları derken şimdide Arapköyedki inşaatları öne sürüp KKTC malarına yasal yollardan ek koymak kapısını zorluyorlar |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Rumlar AB’ye girdikten sonra adım adım AB hukuku içerisinde sessiz sedasız ve bir tane dahi mermi atmadan KKTC’deki topraklarını geri almak ve adanın tümüne hakim olmak yolunda emin adımlarla ilerliyorlar.
Orams davasının özelliği AB vatandaşlarına yönelik olmasıdır. Aslında bu tür davaların açılabilmesi ancak Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin 1 Mayıs’ta AB’ye girmesi ile mümkün olabilmiştir. 1 Mayıstan sonra AB vatandaşı olan Kıbrıslı Rumlar hemen ve derhal AB icra mekanizmasını çalıştırabilmenin ve arazilerini işgal eden AB vatandaşlarının, vatandaşı oldukları AB üyesi ülkesi tarafından tutuklanarak yargılanmak üzere kendilerine iade edilmesinin yollarını araştırmaya başlamışlardır.
Bunun için “European Arrest Warrant (EAW)” denilen Avrupa Tutuklama Emrini devreye sokabilmek için mülke tecavüz “trespass” suçunun 6 ay olan cezasını, Rum Meclisinde Mart 2005 tarihinde değiştirerek asgari limit olan 12 ayın üzerine çıkartmışlar ve AB icra mekanizmasını devreye sokmayı başarmışlardır.
Şimdi artık KKTC’deki bir malın Eşdeğerden mi yoksa tahsisten mi olduğunun pek bir farkı ve de önemi yoktur. Orams davası nedeni ile esas olan tapu kaydının veya koçanın, AB tarafından tanınan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Tapu kayıtları olduğu (maalesef) ortaya çıkmıştır.
Konuya benim gibi bir başka açıdan bakarsanız ve de 1974’den sonra verilen KKTC koçanlarının mı yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974’ten önce verdiği koçanların mı AB’de geçerli olduğu çelişkisine düşüp, düşünmeye başlarsanız, AİHM’nin aldığı bu Türkiye aleyhine dava başvurusunu kabul etme kararı ile KKTC’deki bir kısım taşınmaz malların, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974’ten önce verdiği tapu sahiplerine ait olduğunu yeniden kabul ve teyit ettiği şeklinde de yorumlayabilirsiniz.
Bu konuya hangi bakış açısından baktığınıza bağlı.
Bunları yazmamın nedeni ise, 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları olan bizlerin ve çocuklarımızın, 1 Mayıs 2004’de AB’ye giren Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin doğal vatandaşları ve bu nedenle de AB vatandaşı olmamız ve Avrupa Tutuklama Emri kapsamında yer almamızdandır. Bu güne kadar her hangi bir neden veya düşünce ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti kimliği veya pasaportu almamış olan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları da bu kapsam içindedir.
Eğer içinde yaşadığınız ev, dükkan, yapı veya sahibi olduğunuz arazi bir Rumun ise, bu kişi sizin hakkınızda işgal ve mülke tecavüz davası açabilir ve Kıbrıs Rum Mahkemesi de sizin işgalci ve mülke tecavüz suçundan tutuklanmamız için aleyhinize karar alabilir. Bu aşamada EAW devreye girer ve isminiz tüm AB ülkeleri ile aday olan Türkiye’ye bildirilir.
Şimdilik Rumlar KKTC’yi tanımadıkları için sizi direk olarak KKTC devletinden istemeyebilirler ama eğer bir gün Güney Kıbrıs’a geçerseniz veya AB üyesi her hangi bir ülkeye giderseniz tutuklanabilirsiniz. Türkiye’ye gittiğiniz vakit, tutuklanmayacağınız için her hangi bir garanti de yoktur. Belki de 3 Ekim görüşmelerinin ilk koşullarından birisi de arananlar listesindeki KKTC vatandaşlarının Türkiye tarafından tutuklanarak ilgili AB ülkesine gönderilmesi olabilir.
Dünkü Rumca Gazeteler, “Ağa Development Ltd” şirketinin Arapköy yakınlarında inşa etmekte olduğu lüks villalarla çevreyi katletmekte olduğunu iddia ettiler ve uzun uzun Rum siyasilerin tepkilerini içeren açıklamalarına yer verdiler.
Bunları boşuna şimdiden basında dile getirmiyorlar. Bence Rum mülkü üzerine inşaat yapan şirketleri durdurabilmek için büyük bir çalışma içindeler ve zemin hazırlıyorlar. Gene Loizidou, Ksenti ve Orams davalarında olduğu gibi Rum malları üzerinde inşaat yapılmasını önleyecek AB hukuk kapısını açmak peşindeler…