Papadopulos’un güvendiği dağlara kar yağmaya başladı |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
1 Mayıs 2004 tarihinde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti resmen AB üyesi olduktan sonra Papadopulos, sırtını AB’ye dayayıp, her konuda AB’nin kendisine kayıtsız koşulsuz arka çıkacağı zannı ile atıp tutmaya başlamış, olmadık laflar etmiş ve Annan Planını Rum halkına reddettirmesini bile dünyaya kabul ettirebileceğini sanmıştı.
Ama artık işlerin böyle olmadığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Kritik olaylarda, gerek ABD, gerekse de AB, bir tarafa Kıbrıs Rumlarını, diğer tarafa da Türkiye’yi koyup, çıkarlarının ve gelecekteki menfaatlerinin hangi tarafı desteklemekle daha fazla olacağına bakıp kararı ona göre vermeyi tercih ediyorlar.
Papadopulos, sıkışmaya başladı ve AB üyeliğinin kendisine sınırsız bir güç vermediğinin de artık farkında.
Dün Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos, AB Dönem başkanı olan İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Downing Sokak 10 numarada bir görüşme yaptı. Bu tam bir “bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü”lük bir ziyaret ve görüşme. Hem de Erdoğan’ın görüşmesinden bir gün evvel. Rastlantının bu kadarı da olamaz.
Emin olun ki, Papadopulos’un paçaları tutuştu. 17 Aralıktaki Devlet Başkanları Konseyinde, Türkiye ile 3 Ekimde müzakerelerin başlama kararı alınırken, Rumlar, Türkiye’nin önüne koşul olarak konacak Gümrük Birliği ek protokolünün yeni 10 üyeyi de kapsayacak şekilde genişletmesinin, Türkiye üzerinde kaçınılamaz bir yaptırım olacağını ve Türkiye’nin atacağı bu imza ile de kendilerini siyaseten tanımak zorunda kalacağını tezgâhlamışlardı.
Bu konuda yüzde yüz emindiler ve Kıbrıs görüşmelerini ısrarlı ve bilinçli bir şekilde Ekim’e kadar uzatıp, Türkiye’yi protokolü imzalamak ya da AB ile müzakerelerin başlamayacağı seçeneği ile karşı karşıya bırakmayı planladılar. Bu planlarını da, arkalarını üyesi oldukları AB’ye dayayıp programlı ve aksamasız bir şekilde uygulamaya koyup, gün saymaya başladılar.
Ama beklenen olmadı. Plan istedikleri sonucu vermedi ve asla vermeyecek de.
Türkiye imza koşullarını açıkça ortaya koydu.
İşte Papadopulos’un ve Yakovou’nun aylar önce Blair’den görüşme talebinde bulunmalarının ve bu görüşmenin de büyük bir tesadüfle, Blair-Erdoğan görüşmesinden bir gün öncesine rast gelmesinin nedeni bu.
Günü gelince her ikisi de koşarak İngiltere’ye gittiler ve AB Dönem başkanı Blair’den ek protokolün kendi düşündükleri doğrultuda imzalanması konusunda Türkiye’ye baskı yapmasını istediler.
Aslında tam da adamından istediler. AB’ye pamuk ipliği ile bağlı, parası Avrupa para birimi olan Euro’dan bağımsız, kendi ülkesel ve bölgesel çıkarlarını her zaman ve her koşulda AB’nin çıkarlarının önünde gören İngiltere’den yardım ve Türkiye’ye baskı istediler.
Londra, Papadopulos’a söz vermek yerine sadece nasihat verdi.
AB Dönem Başkanı Blair, Papadopulos’a, İngiltere Dış İşleri Bakanı Straw’da meslektaşı Yakovou’ya, Ankara’nın Avrupa istekleriyle ilgili olarak Türkiye’ye karşı tonlarını düşük tutmalarını, üyelik müzakerelerinin programlandığı gibi 3 Ekim’de başlamasına engel çıkarmamalarını ve Türkiye’nin Avrupa’ya yönelişinin altını kazıyabilecek hiçbir girişimde bulunmamalarını tavsiye ettiler.
Yani kısaca ve Kıbrıs’ca “Husolun ve oturun yerinize” dediler.