Pet City ve Rapidark |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Bu kelimeleri ilk duyduğumda ev hayvanları için bir şehir kuruluyor veya da ev hayvanları için bir bakım merkezi yapılıyor sanmıştım. Elbet bir gün o da olacak ama bu “Pet City” ile “Rapidark” başka şeyler.
Ben yazılışını kafamdan, duyduğum gibi yazdım ancak doğru yazılımı PET + CT ile RAPID ARC.
PET+CT “Pozitron Emittion Tomography + Computerized Tomography” kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor.
RAPID ARC ise “Hızlı Dönüş”ün İngilizcesi ve dünya’nın en hızlı radyasyon tedavisi verebilme özelliğine sahip teknolojinin adı.
Son 10 yılın sağlık alanındaki en büyük buluşu.
Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Radyo Terapi merkezinde, radyasyon tedavisinde kullanılan bir aygıt bu.
Buna bir aygıt demek mi doğru, yoksa bir “Android” demek mi pek de emin değilim.
Birbirlerini tamamlayan iki akıllı makine bunlar. Bunlarda radyasyon hiç yok. Elektrik düğmesi açılınca tedavi ve ışıma işlevi başlıyor, düğme kapatılınca son buluyor.
Bu “android”in en büyük özelliği, verilen adrese en kısa sürede radyasyon yani ışın tedavisini uygulayabilme yetisi.
Verilen adres derken; cihaz ışınlarını sadece ve sadece vücuttaki tümörün üzerine yönlendiriyor ve başka hiçbir hücreye, yere ve organa ışınlar ulaşmıyor.
Hasta yatıyor. Vücudunun neresine tedavi uygulanacaksa, (başı, beli, dizi veya neresi ise) o yerin kalıpları alınarak hareketsizliği ve –her seferinde- aynı pozisyonu alması sağlanıyor.
Bu nedenle de hastalar Rapid-arc cihazı sayesinde minimum radyasyona maruz kalıyorlar, dolayısıyla radyasyon etkilerini de en az seviyede hissediyorlar.
Cihazın değeri 4 milyon Avro. Bakımı ise yıllık 250 bin TL.
Bu nedenle Kıbrıs adasında sadece Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde var bu akıllı aygıttan.
Rum tarafında yok.
(Rum tarafı bu konuda Türk tarafından 2 adım geride. Hastalarını İsrail’e veya Atina’ya gönderiyor.)
Türkiye’de ise sadece Cerrahpaşa’da ve Acıbadem hastanesinde var. Her ikisinin de devreye girmesi Yakın Doğu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nden sonra oldu.
Eskiden hasta bir odaya alınırdı ve tedavisi 10-35 gün arası bir zaman sürerdi. Hastanın her gün tedaviye gidip gelmesi ve her gün aynı yere, aynı pozisyonda uzanması gerekmekteydi.
İki jenerasyon yani 20 yıl evvelki teknikte hastanın kübik olarak, yani bir tavla zarının 4 yatay yüzeyi gibi 4 görüntüsü alınırken, 10 yıl evvelki teknikte küresel yani 3 boyutlu görüntü alımına geçildi. Küresel teknikte hastanın nefes alması ve yatış tarzına göre tümörü saptamadaki yanılgı payı 2-3 cm kadar indi.
Bu son teknoloji ile insan vücudu içinde yer alan bir tümörün yeri milimetrik olarak tespit edilmekte ve yer tespitindeki yanılgı payı da yok denecek kadar az. Yani en büyük yanılgı payı, 1-4 mm arasında.
Adı “Multi Leaf Collimator” yani “Çok Yapraklı Işın Sınırlayıcı” olan aygıt da tümörün şeklini tam olarak yaratmakta.
Tedavinin başlangıcında öncelikle bir “Tanı Filmi” çekiliyor ve tümör ile bölgenin 3 boyutlu bir resmi oluşturuluyor. Makine bir tedavi yöntemi tanımlıyor ve uzman doktor bu yöntemi inceleyerek giriş-çıkış açıları ile tümöre ne kadar süreli hangi doz’da ve güçte ışın verileceğini belirliyor. Makine nokta atışına kısıtlanıyor ve tedavi planına göre milimetrik olarak tümörün yeri belirleniyor ve üzerine saldırılıyor.
Makine o denli hassas ki, doktor tarafından yapılan plana göre tümörün tam üst kısmına örneğin 100 birimlik ışın verirken yan yüzüne 50 birimlik, alt kısmına 35 birimlik verebiliyor.
Bu yöntem ve şekille de tümöre gerektiği kadar ışın verilirken, çevresindeki sağlıklı dokuya ise hiç ışın verilmeden tedavi sürdürülüyor.
Tedavi ve tedavi sonrası yaşam kalitesini yükseltmesinden dolayı da “Precise Treatment” yani “Doğru ve Kesin Tedavi” diyorlar bu cihaza.
Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.com
15 Şubat 2012