Rum’a HAYIR, AB’ye EVET |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti AB içinde nüfusu 454,000 olan Lüksemburg’dan sonra ikinci küçücük devlet ama AB Konseyinde eşit haklara ve VETO yetkisine sahip. AB Parlamentosundaki Milletvekili sayısı nüfusu ile orantılı ama, AB Parlamentosu bizim bildiğimiz Parlamentolardan veya Meclislerden değil. Parlamentonun aldığı tüm kararlar sadece tavsiye niteliğinde ve Parlamentonun yasa yapmak gücü yok.
Kıbrıslı Rumlar AB içinde kendilerine tam eşitlik ve eşit haklar verilmişken bu adada, M.S. 1100 yılından beri, neredeyse tam 900 yıldır varlıklarını sürdüren Türklere, kurulacak ortak devlette eşit siyasi haklar vermek düşüncesinde değil. Türkleri ortak olarak değil azınlık olarak görüyorlar.
Rumların bu düşünce tarzları, içinde yer aldıkları Avrupa Birliği’nin kuruluş amaçlarına ve tezlerine çok ters.
Bence biz artık “Rum’a HAYIR, AB’ye EVET” çalışması başlatmalı ve tüm girişimlerimizi bu kavrama göre yapmalıyız.
Tasos Papadopulos’un AB’deki imajı, referandum sonrasında “HAYIR” cevabını doğru ve inandırıcı bir şekilde satamadığı için “olumsuz ve uluslar arası toplumla çatışma halinde bulunan bir kişi” şeklinde. Güney Kıbrıs’ta iç siyasette yaşanan gerginliğin sorumlusu “Rum hükümeti” ve artık konu ile ilgili herkes 1960’lı yıllara bir geri dönüşün mevcut olduğunu gözlemliyor. 1 Mayıs referandumundan sonra aniden güneyde “benimle hemfikir olmayan haindir” yaklaşımı yeniden ortaya çıktı. Çözüm konusunda Anastasiades ne kadar yapıcı ise Papadopulos’ta o kadar yıkıcı.
Kıbrıs’ta belki görüşmeler başlayabilir ama bu görüşmelerin ucunun açık olacağı kesin. Papadopulos yeni yapılacak müzakerelerde ısrarla BM’nin hakemliğini ve zaman kısıtlamasını istemiyor.
Müzakerelerin başlama tarihi ile ilgili olarak önümüzde iki tane dönüm noktası var.
Bunlardan birincisi AB-Türkiye müzakerelerinin başlayacağı 3 Ekim 2005 tarihi. Papadopulos daha başından beri 3 Ekim’in Türkiye’yi ilgilendirdiğini, kendileri ile hiçbir ilişkisi olmadığını ve bu nedenle de müzakereler illa da 3 Ekim’den önce başlayacaktır diye bir kuralın veya zaman kısıtlamasının olmadığını söylüyor.
Görünen o ki, Türkiye 3 Ekim’den evvel başlayacak müzakerelerden her hangi bir menfaat veya avantaj elde etmesin diye müzakereleri 3 Ekim’den sonra başlatmak niyetinde ve her yolu deneyip zaman kazanmak çabasında.
İkinci dönüm noktası ise, Mayıs 2006’da, Rum tarafında yapılacak Genel seçimler yani Milletvekilliği seçimleri.
Müzakereler 3 Ekim’den evvel başlatılamaz ise, 3 Ekim’den sonra başlatılması olasılığı, 7 ay sonra yapılacak Milletvekilliği yani parlamentodaki “Halk iradesi” seçimleri nedeni ile çok daha aşağılara düşecektir. Hiçbir Rum siyasi parti seçimlerden 6-7 ay evvel görüşme masasına oturulmasını, seçimlerde her hangi bir şekilde aleyhlerine kullanılmasın diye kabul etmeyecektir. Zaten gerek AB ve gerekse de BM ve ABD, müzakerelerin başlaması için bu aşamada seçim sonrasını beklemenin daha olacağını söylemeye başlayacaklardır.
Tasos Papadopulos’un seçimleri ise Şubat 2008’de yani Milletvekilliği seçimlerinden 18 ay sonra. Eski bir EOKA’cı ve kendisini Helen davasına adamış bir kişi olan Papadopulos’un başlatılması düşünülen yeni müzakerelerde, Türklere “azınlık statüsü”nden daha iyi bir statü verilmesini kabul edeceğine inanmıyorum. Cumhurbaşkanlığı döneminde asla, Türklere “azınlık statüsü”nden daha iyi bir statü verilebilecek bir anlaşmaya imza atmayacaktır.
Ben, önümüzdeki 3 Ekim tarihini ve Rum Milletvekilliği ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerini göz önüne aldığımda Rumlarla yapılacak müzakerelerin hiçbir zaman olumlu bir sonuca gideceğini düşünemiyorum.
Türk tarafı şu anda AB nazarında daha iyi bir imaja sahip. AB’de Kıbrıslı Türklerin “gerçekten bir izolasyon içerisinde bulunduklarına” yönelik bir inanç var ve Kıbrıslı Türkleri bir şekilde bundan kurtarmak isteği bulunuyor.
Bence artık “Rum’a HAYIR, AB’ye EVET” çalışması başlatmalıyız ve tüm girişimlerimizi de bu hedefe doğru yapmalıyız.