Rum Tarafındaki Taş Ocakları |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Taş ocakları konusunda bugüne değin hep adanın kuzeyindekiler günah keçisi yapıldı.
Yerlisi de, yabancısı da, Avrupa Parlamentosu üyeleri Rum Milletvekilleri de hep kuzeydeki taş ocaklarını suçladılar ama hiç kimsenin aklına Rum tarafındakiler ne alemde demek gelmedi.
Gerçekte çılgına dönmemek elde değil.
Taş ocaklarını eleştirenlere bir bakıyorum, tümü ana maddesi çakıl olan beton evlerde yaşıyorlar. Evlerinin duvarları ana maddesi dağ kumu olan sıva ile kaplı. Evlerindeki garajları, havuzları ve her tür yapıları taş ocaklarından elde edilen malzeme ile yapılmış. Kendi evleri taş ocaklarından çıkarılan malzeme ile yapılmış ya, ne gerisi ne de başkalarının ki önemli değil. Ben şahsen taş ocaklarını eleştiren kişilerin mağaralarda veya da tahta evlerde yaşamasını tavsiye ederdim. Hem sen kendi çıkarın ve rahatın için taş ocaklarından çıkan malzemeyi kullanacaksın, hem de işin bittikten sonra taş ocaklarını eleştireceksin. Bu prensip bana pek dürüstçe gelmiyor.
Hele de, arabaları ile rahatça gitsinler diye çift şeritli yolların yapımını kınamayan çevrecilerin, iş taş ocaklarına geldi mi koparmadıkları yaygara kalmıyor. Her gün Mağusa’dan Lefkoşa’ya gider gelirim. Gidiş ve gelişleri çifter şeritli mükemmel yapılmış bir yol. Gerçekten de üzerinde araç sürmek büyük keyif veriyor. Yolun genişliği yaklaşık 20 metre, uzunluğu ise ortalama 60 kilometre. Yolun kapladığı alan 1.2 kilometre kare. Eni 1 kilometre, boyu 1.2 kilometre bir alan gelsin aklınıza ya da yaklaşık 900 dönüm büyüklüğünde bir tarla. İşte bu tarla üzerinde yaşayan her tür canlı yok ediliyor ama bizim yaygaracı çevrecilerden ne bir ses, ne de bir nefeslik kelime çıkıyor. Nedeni belli. Kendileri de kullanıyorlar.
Çevrecilerin bundan bir müddet evvel Büyükkonuk bölgesinde yapılması düşünülen petrol dolum tesisi ile ilgili protesto gösterisine göz şahidi olmuştum. Şov bittikten sonra yerler izmarit, pet şişe ve çeşitli pisliklerle doluydu.
Benim inancım çevrecilerin örnek yaratmak için önce kendilerinin çevreye saygılı bir yaşam sürmeleri. Sonra protesto etmeliler yapılanları.
Gözlerden ırak kalan veya da kasten ırak tutulan Rum tarafındaki taş ocaklarının durumu ise bizimkilerden pek farklı değil. Onlarınki de, Trodos dağlarında bir vadi açmak yolunda hızla ilerliyor.
Konuştuğum müteahhitler, kullanılan hazır betonlardaki çakılların yerli taş ocaklarından temin edildiğini, çakıl ithal etmenin akıl karı olmadığını ve çok pahalı geleceği yönündeydi. Zaten bu fiyatlara zor satıyoruz evleri, bir de çakılı ithal edersek hiç satamayız görüşündeler.
Rum tarafındaki taş ocakları Trodos dağlarını yemiş bitirmiş durumda ancak nedense bizim çevrecilerden bu konuda tıs yok. Rum Avrupa Parlamentosu Milletvekilleri KKTC’deki taş ocaklarını periyodik olarak döne döne, her birkaç ayda bir, sıra ile AB komisyonuna şikayet edip Parlamento Başkanına yazılı soru verirken, bizim çevreciler sus pus. Niye Rum tarafındaki taş ocaklarını şikayet etmezler anlamak mümkün değil.
Bunlardan en büyükleri Skyra Vassa Taş ocağı. Konumu enlem boylam olarak 34.77 N (Kuzey) ve 33.21 E (Batı). Limasol’da, Monagroulli köyünden Asgata’ya giderken sol tarafta. Toplam alanı 750 bin metre kare, yani 560 dönüm arazi üzerine kurulmuş ve arazi üzerinde tek bir canlı yok şu anda. Ne florası kalmış arazinin ne de faunası. Sadece bu taş ocağının tahrip ettiği toplam alan, KKTC’deki tüm taş ocaklarının kapladığı alandan daha fazla. Kapasitesi ise saatte bin 300 ton, KKTC’dekilerin neredeyse 10 misli.
Bunun biraz batısında bir de kardeşi var. Pareklisia köyünden Prastio’ya giden Grogoriu Aksentiu adlı yolun sol tarafında, devasa bir taş ocağı. Doğayı yemiş bitirmiş. Sadece bunun bile yaşamı tükettiği alan, KKTC’dekilerin toplam alanının en az 3 misli büyüklüğünde.
Google’da her iki ocağı bir arada aşağıdaki adreste görebilirsiniz:
https://www.google.com/maps/@34.7799805,33.1873824,4897m/data=!3m1!1e3?hl=en
Diğer küçük taş ocaklarına değinmeme gerek yok, bunları örnek verdikten sonra.
Birde kireç taşı ocakları var. Bir tanesi ve en büyükleri olan Latouros kireç taşı ocağı hemen burnumuzun dibinde. Arpalık köyü (Ayios Sozomenos) -1964 yılında Rumlar tarafından yakılıp yıkıldığı için artık haritalarda görülemiyor- ile Dali arasında. Akıncılar köyümüzdeki batıya bakan tepenin arka uzağında.
Her fırsatta şov yapan çevrecilerimiz gitsinler ve görsünler, doğa nasıl tahrip ediliyormuş…
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
31 Mart 2014