Rumlar ve düşündükleri çözüm |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Rum tarafı 24 Nisan Referandumu sonuçlarının yarattığı olumsuz havadan yavaş yavaş kurtuluyor.
Türkiye’nin AB’ye giriş kapısını açmış olan 17 Aralık Konsey Toplantısı sonucu ve bu toplantıdan önce alınan AB Parlamentosu tavsiye kararı, AB içinde Kıbrıs Rumlarının, Annan Planına ve “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ”ne “HAYIR” demelerinin normal karşılandığı ve geçen süre içinde bu aykırılığın AB üyeleri tarafından hazmedildiği izlenimini vermektedir.
Tarafsız bir analiz ve değerlendirme yapıldığı vakit Kıbrıs Rum tarafının tutumunun ve Tasos Papadopulos’un “HAYIR”cı tavırlarının, AB Başkanlığı tarafından beğenildiği ve AB Liderlerinin tümü tarafından da olumlu ve yapıcı olarak görüldüğü akla daha yakın geliyor.
Rumlar şimdi AB ile birlikte yanlarına Rusya’yı da aldılar. Ruslar, Kıbrıs konusunda, kurulması düşünülen ortak Kıbrıs Devletinin temelini oluşturacak çözüm kararının, her iki tarafın karar birliği ile alınması gerektiğini ve BM Genel Sekreterin raporunun tek başına çözüm için yeterli olmayacağı görüşündeler.
Ruslar, amaçları Güvenlik Konseyi ve Annan Planı çerçevesinde yani Burgenstock ve her iki Referandumda alınan karar çerçevesinde, Fransa ve İngiltere ile birlikte hep beraberce bir hareket yapılmasını isteyen ABD’nin, Kıbrıs’ta tekrar ikili müzakereler yapılması önerisini, bir toplumun %76’sının red ettiği bir çözüm önerisinin bir daha referanduma sunulamayacağı gerekçesi ile red etti. BM Genel Sekreterinin iyi niyet hizmetlerinden memnun olduklarını ama BM Genel Sekreteri’nin raporunu kabul edemeyeceklerini açıkça Amerikalılara belirttiler.
Bu son gelişmede BM’nin Kıbrıs Rumlarına baskı yapması ve kulaklarından tutup görüşme masasına oturtmaları olasılığı bir hayli azaldı.
Rumların hedefi artık çok açık belli oldu.
Onlar için 3 Ekim bir “Son Gün” veya “Dead Line” değil. Bunun Türkiye’nin bir sorunu olduğu ve kendilerinin bu tarihten evvel müzakerelere başlamak ve bitirmek gibi bir zorunlulukları olmadıkları görüşündeler ve bu konuda da çok ısrarlılar.
Akıllarında olanı çok açık bir şekilde aşağıdaki gibi özetleyebilirim.
“Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların birlikte, hiçbir zaman kısıtlaması ve yabancı hakemlik şartı ileri sürülmeden, uzun ömürlü ve işleyebilirliği olan, devletler hukuku ve Avrupa temel İnsan Hakları İlkelerinden sapmayan, tek bir devlet çatısı altında, Türk ordusu ve (Türklerin) silahlı müdahale haklarının bulunmayacağı bir ortamda yaşamalarını mümkün kılacak çözümü en erken bir zamanda sağlamak.”