Rumlardan bir izolasyon girişimi daha |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Rumlar Kıbrıs’lı Türkleri dünyadan soyutlamak ve kendilerine muhtaç bırakmak için elden geleni yapıyorlar. Her olanağı değerlendiriyorlar ve olmadık yeni izolasyon kapıları açmaya ve yaratmaya çalışıyorlar.
Maksatları belli.
Öncelikle Kıbrıs’lı Türkleri Anavatanları Türkiye’den koparmak ve tüm yaşam güvencelerini yok etmek istiyorlar. Sonra dünyadan soyutlamak ve tüm yaşam borularını keserek kendilerine muhtaç hale getirmek istiyorlar. En sonunda da, yaşayabilmeleri için bir parça nefes verip ayakta kalabilmiş olanları aralarına alarak, Papadopulos’un tabiri ile “Osmosis” yolu ile “Asimile” ederek adayı Kıbrıs’lı Türklerden temizlemek istiyorlar.
Sonra da ver elini Megalo İdea.
Zaten o aşamaya gelindiğinde artık Megalo İdea’ya itiraz edecek Türk kalmamış olacak adada.
Bu yöntemi uygulamaya koymak için her yol geçerli Rumlar için. Tam bir Makiavelli taktiği uyguluyorlar. Ahlaklı veya ahlaksız, Rumlara göre hedefe giden her yol mubah.
Güneyden gelen bilgilere göre şimdi de uzun vadeli hedefleri Türkiye ile KKTC arasındaki ticarete bir şekilde mani olmak ve bunun için de yalana da dayalı olsa ortaya yapay sorunlar çıkarıp konuyu Avrupa Birliğine taşımak. Sorun AB içinde çözülmezse, Türkiye-AB müzakereleri devam ederken, diğer AB üyesi ülkeleri de devreye sokarak hem KKTC’nin hem de Türkiye’nin aleyhine geriye dönüşü olmayan bir yaptırımı daha devreye sokmak.
Bu konudaki ilk adımları, 1960 Anlaşmalarına göre uluslar arası tanınmışlığı olan ve AB’ye yapılan dış satımlarda ve Yeşil Hat Tüzüğüne göre Güney Kıbrıs’a gönderilecek mallara menşe şahadetnamesi (üretim kökeni belgesi) veren Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nı devre dışı bırakmak.
Bu girişimin başlangıcı olarak geçtiğimiz haftalarda, RMMO’da yenilen domateslerin Türkiye’den KKTC’ye ithal edildiğini oradan da Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın evrak sahteleyerek verdiği üretim kökeni belgesi ile Kuzey Kıbrıs’ta yetiştirilmiş gibi Yeşil Hat Tüzüğü uyarınca Güney’e gönderildiği iddialarını ortaya attılar. Bu iddiaya domateslerin Türkiye’den Yunanistan’a ve oradan da Güney Kıbrıs’a gönderildiği iddiası da eklediler ve “Nerede karmaşıklık, orada çözümsüzlük” ilkesine uygun olarak hem konunun sürekli olarak gündemde kalmasını sağladılar hem de konuyu daha da karmaşık hale getirdiler.
Arkasından İngiliz üsleri içindeki Pile yolunda devrilen patates kamyonu konusunu ortaya attılar. Rumların iddiasına göre Kıbrıs’lı bir Türk olan sürücü, Türkiye’den ithal edilmiş olan patatesleri, güneye kaçak olarak sokmak isterken kamyonu devrilmişti. Zaten patates konusunda bir diğer iddiaları da Türkiye’den ithal edilen patateslerin, Kıbrıs Türk Ticaret Odası tarafından evrakları değiştirilerek Yeşil Hat Tüzüğü içeriğince güneye gönderilmekte olduğu yönünde idi.
Konuyu AB Komisyonuna götürebilmek için yasal hazırlıkları da hemen başlattılar. Şimdi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’de üretilen tarım ürünlerinin KKTC’den Güney Kıbrıs’a kaçak yollarla geçtiğinin kanıtlanması için evrak ve kanıt arayışı içine girdi.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Tarım Bakanı Fotis Fotiu, Kıbrıs’lı Türklerin yüzüne baka baka yalan söylemekten hiç çekinmeden ve Yeşil Hat Tüzüğü içeriğince gerçekleştirilen ticareti engellemek gibi bir amaçlarının olmadığını, ancak yapılan incelemelerin sonucunda Türkiye menşeli tarım ürünlerinin KKTC yolu ile Güney Kıbrıs’a geçirildiğinin kanıtlanması durumunda, Kıbrıs Türk Ticaret Odasını ve uyguladığı prosedürü AB’ye şikayet edeceklerini açıkladı.
Yalandan hiç kimse ölmediği için, Rumların her zaman yaptıkları gibi kendilerinin yaratacağı sahte belgelerle önce Kıbrıs Türk Ticaret Odasını sanık durumuna sokacaklar ve sonra da savaş suçlusu gibi konuyu AB’ye taşıyacaklar. Sonra da Yeşil Hat Tüzüğünün çalışmaması ve Kıbrıs’lı Türklerin güneye mal gönderebilmelerine mani olmak için, tüzüğe sözde Kıbrıs’lı Türklerin lehine olacak ek yeni koşulların getirilmesini isteyecekler.
Nede olsa Fransız ağabeyleri kayıtsız koşulsuz her konuda arkalarında ve sunulan belgeler sahte de olsa desteklerini Rumlardan ve Ermenilerden hiç esirgemiyorlar.
Sanırım Cumhurbaşkanı Talat’ın artık Kıbrıs ile ilgili siyasetini gözden geçirmesinin ve 2003 patentli “Birleşik Kıbrıs” hayalini bir kenara bırakarak yeni bir hedef belirlemesinin zamanı gelmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda ilk adımını Kıbrıs’ta görevli BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) 15 Aralıkta bitecek görev süresinin uzatılmasına karşı çıkarak atabilir ve elindeki çok az sayıdaki kozlardan birini, bu çok uygun zamanda kullanabilir. Bu adım, 14-15 Aralık AB Konsey toplantısında çıkacak AB Konseyi zirvesi karar’ını dahi etkileyebilecek güçtedir.